İslâm insanları yüceltmiştir

Nedense kültürümüzde “çobanlık” hafife alınır ve “Seni çoban da yapmazlar” sözünü çok duymuşuzdur. Hâlbuki bazı peygamberlerin çobanlık yaptıklarını biliriz. Meselâ Hz. Musa (as), Hz. Şuayb’a (as) yıllarca çobanlık yapmıştır. Resûl-i Ekrem (asm) Efendimiz küçük yaşta sütannesi Halime’nin, amcası Ebu Talib’in hayvanlarını otlatmıştır. Bunları başkalarına her fırsatta büyük bir zevkle anlatırız.

Şu meâldeki hadis-i şerifi iyi biliriz: “Hepiniz çobansınız. Hepiniz raiyyetinizden (sürünüzden) sorumlusunuz.”

Asr-ı Saadet’te genç bir çobanın nasıl Müslüman olduğunu duydunuz mu?

Abdullah b. Mesud’un Müslüman olması diğerlerinden farklıdır. Mekke’de İslâm’ın gizlice yayılmaya devam ettiği günlerdendi. Resulullah (asm), Hz. Ebu Bekir (ra)’le birlikte kırlara çıkmıştı. Gezerken Abdullah b. Mesud’a rastladılar.

Abdullah genç bir çobandı. Resulullah (asm) ve aziz arkadaşı susadıklarını söyleyerek ondan süt istediler. Genç çoban taşıdığı emanet duygusuyla onlara:

“Var, ama veremem! Bu koyunlar bana emanettir. Sahibinin iznini almadan süt veremem. Aksi halde emanete hıyanet etmiş olurum!” dedi. Bunun üzerine misafirleri, henüz çocuk yaştaki çobandan, hayatında hiç teke yüzü görmemiş bir keçi getirmesini istediler. O da iki senedir teke görmemiş bir keçiyi getirdi.

Resul-i Ekrem (asm) eliyle onun memesini mesh edip duâ etti. Keçinin memeleri sütle doluverdi. Bir kap getirip sağdılar, hâlis, lezzetli bir süt aldılar. Sağılan sütü sırayla içtiler ve susuzluklarını giderdiler. (Mektubat, s. 256)

Sonra duâ etti, keçi eski haline döndü. Genç çoban heyecan içinde sordu:

“Şu okuduklarınızı bana da öğretir misiniz?”

Resul-i Ekrem (asm) mübarek elini çobanın başına koydu ve “Allah sana rahmet etsin! Seni devam ettirsin. Sen öğretilmiş bir gençsin!” diye cevap verdi. Bu masum ve has çoban Abdullah b. Mesud (ra), iman edip ilk Müslümanlardan olma şerefine nail olmuştu. Daha İslâm’a girdiği anda Allah Resulü’nün (asm) mübarek duâlarına mazhar olan bu çocuk yaştaki çoban, sonraki yıllarda Kur’ân-ı Kerim’i okuma hususunda diğer Ashab-ı Kiramın üstüne çıkacak ve sahabelerin “altı Abdullah”ından birisi olacaktır.

Resulullah (asm), onun hakkında, “Abdullah b. Mesud’un tavsiyelerine sımsıkı sarılınız!” buyuracaktır. Abdullah bin Mesud (ra), hayatında iki defa hicret etme faziletini kazanan sahabelerdendir. Peygamberimiz (asm), Hz. Abdullah’ı mescidin bitişiğinde bir yere yerleştirmişti. Bundan dolayı her an Peygamberimizin (asm) hizmetine koşabilirdi. O, Resulullah’la (asm) birlikte bütün savaşlara katıldı. Büyük kahramanlıklar gösterdi.

Hz. Abdullah, Kur’ân ilminde olduğu gibi hadis ilminde de emsalsizdi. 848 hadis rivayet etmiştir. Onlardan birisi şöyledir:

“Doğruluğa sarılınız. Şüphesiz ki, doğruluk iyiliğe, iyilik de Cennete götürür. İnsan doğruyu söyleye söyleye, neticede Allah indinde ‘sıddık’ (pek doğru sözlü) mertebesine yazılır. Yalan söylemekten kaçının. Çünkü yalan söyleye söyleye neticede Allah indinde ‘kezzab’ (çok yalancı) olarak yazılır.” (Buhari, Edeb, 69)

Onun şu sözü ne kadar ibretlidir:

“Harama dalıp zengin olmaktansa fakir kalmayı sevmeli; Allah’a isyan edip şeref kazanmaktansa, O’na itaat edip mütevazı kalmayı daha iyi görmeli.”

Çöllerde genç bir çobanken, imanın verdiği güçle dünyaya meydan okuyacak bir seviyeye çıkan Hz. Abdullah, Mekke’nin sözde büyük liderlerini hiçe saydığını göstermiş ve tümünü küçük düşürmüştü. Abdullah Müslüman olmasaydı, şimdi onu kim tanırdı?

İslâm nice insanları yüceltmiş, adeta kuyunun dibinden minarenin başına çıkartmıştır. Sahabeler, ışığını Resulullah (asm) güneşinden alan birer yıldızlardı. Her bir sahabenin hayatında nice güzellikler saklı.

Sahabelerin hayatlarını okumak ve dinlemek insanı o kadar mutlu ediyor ki…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*