İslâm ülkelerinin gelecek ufku

Dünyadaki çalkalanmalar, ister istemez İslâm ülkelerini ön plana çıkarıyor. Sancılı da olsa bu çıkışın neticelerinin hayırlı olacağını ümit ediyoruz. Her şeyin bir bedeli olduğuna göre, geçmişte ve bugün çekilen sıkıntıların, gelecekteki saadetli günlerin bedeli olmasını umuyoruz.

 

Gelişmeler, İslâm ülkelerinin problemlerine çare olmak için kurulan “İslâm Konferansı Teşkilatı”na da büyük vazife yüklüyor. 1 milyarı aşan nüfusuyla İslâm ülkeleri, dünyadaki hadiseler karşısında daha fazla söz sahibi olmak durumunda. Bunun yolu da öncelikle kendi problemlerini halletmekten geçiyor. Ne var ki, “Asya münafıkları ile Avrupa’nın dessas zalimleri” buna imkân tanımıyor. Yaşanan ‘kavga’ da bunun delili değil mi?
İslâm Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu, İslâm coğrafyasında yaşanan sıkıntıları değerlendirirken şöyle demiş: “Karmaşık bir tarihten gelen ülkelerin oluşturduğu İslâm Dünyası tabiatıyla homojen bir yapıya sahip değil, 21. Yüzyıl’da birçok şeyi birden halletmesi gerekiyor. Her şeyden önce kalkınma sürecini tamamlaması lâzım. İkincisi iktidarların seçimle gelmesi seçimle gitmesi gerek. Arap dünyasındaki sancı işte bu noktadan doğuyor. Üçüncü husus bu ülkeler kendi aralarındaki dayanışmayı daha ileri bir safhaya getirerek birbirlerinin kalkınmalarına yardımcı olmalılar. Topyekün bir İslâm dünyasının dayanışması sağlanmalı. Bizim sorumluluğumuz bu toplu hareketi, bu toplu anlayışı üretmek ve ona göre hareket etmek.” (Yeni Şafak, 20 Mart 2011)
“İslamofobia Gözlemevi’ni kurduk. İnsan haklarıyla ilgili büyük bir teşebbüsümüz var. Bağımsız uzmanlardan oluşan bir komisyon Haziran ayında faaliyete başlayacak” şeklinde müjdeli haberler de veren Prof. Dr. İhsanoğlu, Türkiye’nin İslâm dünyasındaki müsbet imajına da dikkat çekmiş. Türkiye’nin İslâm ülkeleri nezdinde tarihten gelen bir sorumluluğu olduğunu da hatırlatan İhsanoğlu, “Farkında olmasanız bile diğerleri size böyle bakıyorlar” demiş.
Tunus ve Mısır’da başlayan değişimin, sadece bu ülkelerle sınırlı kalmayacağına da işaret eden İKT Genel Sekreteri İhsanoğlu, ‘değişimin bir günde olmayacağını’ da söylemiş.
“(Tunus ve Mısır gibi ülkelerde) Tabii rejimin temelinden değiştirilmesi, anayasal sistemin değiştirilmesi, daha demokratik ve şeffaf olması gerekiyor. Bu hareketler devam edecek ve sancılı olacaktır. (…) İslâm dünyasının muhtaç olduğu hizmetleri yürütmekten dolayı ayrı bir sorumluluk hissi içindeyim” diyen İhsanoğlu’nun İslâm ülkelerindeki iktidarların “seçimle gelip seçimle gitmesi gerektiği” yolundaki tesbiti özellikle dikkate değer.
Bu tesbit hayata geçirilebilmiş olsaydı, İslâm ülkeleri ‘diktatörlerin yönettiği ülkeler’ olarak listelenebilir miydi? Aynı şekilde gönünüşte Fransa’nın öncülük ettiği “Libya bombardımanı” olabilir miydi? “Seçimle gelip seçimle gitme”yi kabul edemeyen bir anlayışın İslâm ülkelerine musallat olmasının vebâli kimin? Haksızlık ve yanlışlıklar karşısında susan “dilsiz şeytan”lar kimler? “Bana dokunmayan yılan, diktatör bin yıl yaşasın” anlayışı İslâmî bir anlayışla bağdaşır mı?
İslâm ülkelerini çalkalayan ‘helâket ve felâket’lerden; kalıcı saadetlerin çıkması için hepimize düşen işler var. Fiilî ve kavlî duâlarımızla İslâm ülkelerinin huzur ve saadeti için duâ edelim. Edelim ki zalim idareciler, bir daha gelmemek üzere ‘İslâm kardeşlerimiz’in başlarından def olup gitsin…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*