İsmail Aleyhisselam

İbrahim Aleyhisselamın ilk evladıdır. Uzun süre evladı olmayan İbrahim Aleyhisselam, evladı olması için sürekli olarak Cenab-ı Hakk’a dua ediyordu. Ancak eşi Sare’nin çocuğu olmuyordu. Hazreti İbrahim, eşinin de rızası ile hizmetkarı Hacer ile evlendi ve bu evlilikten İsmail doğdu. Böylece uzun süredir yaptığı duaları kabul edilen İbrahim Aleyhisselam, hayırlı bir evlada kavuştu.

Hazreti İbrahim, oğlunu ve eşini alarak, Kabe’nin bulunduğu ve zemzem suyunun yakınındaki bir ağacın yanına bıraktı ve daha sonra yanlarından ayrıldı. Buralar ıssız olup henüz kimseler yoktu. Suları tükenince Hacer, suyu bulmak veya birilerinden yardım almak maksadıyla Safa ve Merve tepeleri arasında yedi kez gidip geldi. Ancak ne su bulabildi ne de birilerini. Daha sonra Cebrail Aleyhisselam belirdi ve topuğuyla yeri kazdı. Kazdığı yerden su fışkırmaya başladı. Suyun ziyan olmasından korkan Hacer, “zem, zem!” (dur, dur!) demeye başladı. Bu sudan hem kendisi kana kana içti hem de oğlu İsmail’e içirdi. Issız bir bölge zemzemin Cenab-ı Hak tarafından ihsan edilmesinden sonra şenlendi ve insanlar buraya gelip yerleştiler.

İbrahim Aleyhisselam gördüğü rüya ve imtihanı gereği çok sevdiği oğlunu kurban edecekti. Bir taraftan durumu nasıl anlatacağını düşünüyor, diğer taraftan öğrendiğinde, İsmail’in nasıl bir tavır takınacağını merak ediyordu. Nihayet, her zaman yaptıkları gibi odun toplamak için çıktıkları ve hiç kimsenin olmadığı bir sırada durumu oğluna açtı. Kurban teklifinin Allah’ın emri olduğunu söyledi. İsmail, büyük bir tevekkülle ve sakin bir şekilde babasından, emrin yerine getirilmesini istedi.

Durumu öğrenen İsmail’e şeytan musallat olmaya başladı. Babasının gördüğü rüyanın yanlış anlaşıldığı, annesinin olaydan sonra perişan olacağı, Cenab-ı Hakk’ın böyle bir arzusunun olmadığı telkininde bulundu. Şeytanın vesveselerine kanmayan İsmail, onu kovarak kendisine yedi taş attı. Hacıların şeytan taşlama sebebi bu olaya dayanır. Baba-oğulun teslimiyeti ve İlahi emre sonsuz bağlılıkları, tabi tutuldukları imtihanı geçmelerine güzel bir vesile oldu. Bu hadisenin en çarpıcı yanı; Cenab-ı Hakk’ın en çok sevdiği kulları olan peygamberlerin en zor imtihana tabi tutulmalarıdır. Nitekim yüceliklerine göre sair insanların imtihanları ise aşağıya doğru indikçe hafiflemektedir.

Kurban etmek için her türlü hazırlığı yapan Hazreti İbrahim’in bıçağı, İsmail’in boynunu kesmiyordu. Babayı yakmayan ateşe mukabil evladın boynunu da bıçak kesmiyordu. Çünkü, bu aslında tüm insanlığa ibret olacak bir imtihandı ve bu imtihan büyük bir başarı ile kazanılmıştı. Cenab-ı Hakk, Cebrail Aleyhisselamı göndererek kurbanın kabul edildiğini ve oğlunu kesmesine gerek olmadığını bildirdi. Onun yerine bir koç kurban etti.

Uzun süre oğlundan ayrı kalan İbrahim Aleyhisselam, döndüğünde Cenab-ı Hakk’ın, bir mabedi inşa etmelerini istediğini bildirdi. Mabedin inşa edileceği yeri İsmail’e (as) gösterdi. Baba ve oğul hemen inşaata başladılar. Kabe’yi inşa etme işi böylece başlamış oldu. İnşaat ilerleyip Hacerü’l-Esved taşının yerleştirileceği seviyeye yükselince, Cebrail Aleyhisselam tarafından Cennetten getirilen bu mübarek taş Kabe’nin duvarına yerleştirildi.

Hazreti Aişe’nin (ra) rivayet ettiği bir hadiste Peygamber Efendimiz (asm) Hacerü’l-Esved ile ilgili şu değerlendirmede bulunmuştur:

“Ya Aişe! Bu taş, eğer cahilliye devrinin pislikleri ve kirleri ile kirletilmiş olmasaydı, onunla her türlü hastalık, veba ve musibetten kurtulmak için Allah’tan şifa istenirdi. Ve halen de Allah’ın ilk indirdiği şekilde bulunurdu. Cenab-ı Hakk, elbette bir gün onu ilk yarattığı şekline döndürecektir. O, Cennet yakutlarından bir yakut idi, fakat Allah Teala, onu, kötülerin günahı sebebiyle değiştirip ziynetini zalim ve günahkarlardan gizledi. Zira onlar, Cennetten çıkma bir şeye bakmaya layık değillerdir.” (Bünyamin Ateş, Peygamberler Tarihi, s. 266-267)

Kabe’nin inşaatı bittikten sonra İbrahim Aleyhisselam dua etti; kendilerinin ve soyundan geleceklerin itaatkar Müslüman olmalarını, tövbelerinin kabul olmasını Allah’tan diledi. Soyundan peygamber göndererek, ayetlerini, azamet ve kudretini, birliğini müşahede eden, nefis, kalp ve ruh temizliğine, güzel ahlaka sahip kişiler olmalarını diledi. Dua kabul edildiğinden bir çok mübarek insan bu soyu en yüce mertebeye yükseltti. Nitekim Peygamber Efendimiz; “Ben babam İbrahim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesi ve annemin rüyasıyım” diye buyurmuştur.

Kabe’nin inşaatının bitiminden sonra Cenab-ı Hakk, Kabe’yi tavaf etmek olan, haccı farz kıldı. Bu emirden sonra Kabe’yi tavaf etmek maksadıyla gelen inananlara Hacc’ın bütün hususiyetleri, Hazreti İbrahim (as) tarafından öğretildi. Böylece yeryüzünün ilk mabedi tesis edilmiş oldu.

Hazreti İsmail, Yemen bölgesinde oturan insanları irşad etmek maksadıyla peygamber olarak görevlendirildi. Bu insanların arasında uzun süre kalarak Allah’ın emirlerini iletti. Tebliğ vazifesine kendi yakın çevresinden başlayarak çocukları, akrabaları ve yakın çevresine iletti. Diğer peygamberlerin yaptığı gibi önce İlahi emirleri kendi nefsine tatbik ettikten sonra sırasıyla yakın çevresi ve akrabalarından kendisine tabi olmalarını, emir ve yasaklara riayet etmelerini istedi.

İsmail Aleyhisselamın en önemli özelliklerinden olan, “sözüne sadık, vaat ettiğini yerine getiren” bir yapıya sahip olduğundan, sırf bu özelliğinden dolayı bir çok kimse kendisine tabi oldu. Bir defasında belli bir vakit ve yerde buluşmak üzere anlaştığı kişiyle görüşmek maksadıyla gittiği yerde uzun süre bekledi. Beklediği kişinin, bir işinin çıkmış olabileceği ve bu yüzden geciktiği düşüncesiyle, söz konusu kişiyi buluşacakları yerde iki gün boyunca bekledi.

Kur’an-ı Kerim’de; “Resulüm! Kitap’ta İsmail’i de an. Gerçekten o, sözüne sadıktı, resul ve nebi idi. Halkına namazı ve zekatı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi” (Meryem Suresi, 54-55) şeklinde zikredilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de ismen zikredilen peygamberlerden olan İsmail Aleyhisselam’ın adı diğer semavi kitaplarda da geçmektedir. Hazreti İsmail’in adının geçtiği ve Peygamber Efendimizin gönderileceğine dair mesajların verildiği, Tevrat’ın şu ayetleri dikkat çekicidir:

“Hazret-i İsmail’in validesi olan Hacer, evlat sahibesi olacak. Ve onun evladından öyle birisi çıkacak ki, o veledin eli, umumun fevkinde olacak ve umumun eli huşû ve itaatle ona açılacak.” (Seferü’t-Tekvin, Ishah: 17) “Benî İsrail’in kardeşleri olan Benî İsmail’den, senin gibi birini göndereceğim. Ben sözümü onun ağzına koyacağım; Benim vahyimle konuşacak. Onu kabul etmeyene azap vereceğim.” (Tesniye, Ishah: 18)

Vefatı yaklaşan İsmail Aleyhisselam önce Mekke’ye geldi. Filistin’e giderek babasının kabrini ziyaret etti. Daha sonra kendisi gibi peygamber olan İshak Aleyhisselam ile görüştü. Kızını İshak Aleyhisselamın oğlu ile evlendirdi. Daha sonra tekrar Mekke’ye döndü ve burada Hakk’ın rahmetine kavuştu. Annesinin yanına defnedildi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*