Isparta kahramanlarından Hacı Osman Kurnaz…

Onu otuz küsur sene önce, gurbetin hazan mevsiminde tanımıştım. Kasım’dan Aralığa geçen günlerde, görevli bulunduğum Ahlen şehrinde; medâr-ı iftiharı ve mahdumu Mevlüt Kardeşin beni evlerine dâveti üzerine gittiğimiz Sendenhorst’daki ilk medrese-i Nuriyemizde… Bu haneleri 1987 yazına kadar “sırran tenevveret” üslubuyla Risale-i Nur derslerini ve talebelerini misafir edecekti.

Hacı Ağabeyin Ispartalı oluşu ve demokrat duruşu ilgimizi çeken ilk vasıflar olunca, irtibatı arttırmıştık. Basit bir tartışmadan dolayı ihtilâl günlerinde (1960) hapishaneye düşüp Üstadımızın zamanındaki Isparta kahramanları ile tanışmış olması dostluğumuzu pekiştiren bir başka husus olmuştu. Bu kısa süreli tevkifte, gençliğin de heyecanıyla Nurları tanımayı 1983 senesine bırakmış olmalıydı ki, kader bu gurbette ilk olarak onu karşımıza çıkarmıştı Nur vadisinden…

Serde efelik de vardı. Demokratlık ile efeliğe Nurlar da destek verince, bütün istidat ve duyguları Risale-i Nur ile tutuşmuş olmalı. Halk bilgeleri sınıfına dahildi. Mektep tahsili olmadığı halde kuvvetli bir gazete okuyucusuydu. 12 Eylül ihtilâli öncesindeki birçok demokratlar gibi sıkı bir Tercüman’cıydı. Bir iki saati geçmeyen ilk karşılaşmamızdan sonra yolda Mevlüt kardeşe, babasına sahip çıkmasını tavsiye etmiştim. Devletin diyanetteki laubalilik ve duyarsızlığından yararlanan müfrit siyasal İslâm, gençlere el atıyordu o günlerde… Osman Ağabey oğluna bizimle irtibatta kalmasını tavsiye ederken, bize de gençlere sahip çıkamamızı istiyordu.
Sendenhorst… Ahlen’e yaklaşık on beş kilometre… Türkiye ve Avrupa’dan gelen misafirlerimizin ağırlandığı mekân… Nura pervane olan gençlerin (artık emekli oluyorlar bugün) cami çıkışında toplanıp Nurları okumaya başladıkları küçücük dersane… Türkiye’den gelmiş kahramanlarla (bir kısmı küçücük Cennet bahçelerinden bizleri seyrediyorlar) buluştuğumuz buradaki ilk nokta… Ve fıtrî sehavetleriyle misafirleri ağırlamaktan zevk alan Sarıidrisli Osman Ağabey ve Ayşe Teyzemiz… Kalabalık aile… Hepsi de Nurun çağrısına “lebbeyk!” diyorlar… Risale-i Nur Talebelerinin ilk Medresetüzzehra’sı olan Isparta’nın bir “nüvesi” de buraya düşmüş olmalıydı. Hanesiyle, sofrasıyla, arabası ve bütün aile efrâdıyla istikbâle nehirler gibi coşarak akacak bir fedakârlığın çıkış noktasıydı Sendenhorst…

HÜRRİYETÇİ VE MÜTEŞEBBİS HACI AĞABEY…

Gurbetin Anadolu gariplere vatan olmaya başladığı günlerdi. Türklerin fabrikaların barakalarında, işçi yurtlarının bodrum katlarında vakit namazlarını, kiliselerde ve spor salonlarında bayram namazlarını kıldığı günlerdi… Cimnastik sandığının üzerinde, düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalma psikolojisi içinde okuduğumuz hutbelerin çınladığı salonlar henüz cami olmamıştı. Almanya’nın misafir işçi olarak dâvet ettiği Müslümanlar, Mesih’in (as) ülkesini sevmişler, sevdiklerini de Türkiye’den alıp buraya getirmişlerdi. Almanya kamuoyu zamansız yakalanmıştı. Zira Müslümanlar ferah ve kalıcı ibadethaneler, çocuklarına din dersi ve Kur’ân eğitimi, helâl gıda imkânı istiyorlardı; daha doğrusu cemiyete sosyal yönden katılmak ve paylaşmak istiyorlardı. Bu maceralı ve uzun hikâyeyi asıl hikâyecilere bırakarak müteşebbis Osman Ağabeye dönelim.

Türkleri kazanmak isteyen insaniyetperver Ahlen Belediyesi, Müslümanların satın aldıkları küçücük arsaya yalnızca mescit (Gebetsraum) müsaadesi vermişti. Osman Ağabey ve diğer müteşebbis Ahlenli Türkler, üç buçuk metreden yüksekliğe müsaade edilmeyen mabedi yerin altına da indirmişler ve İslâm dostu Alman mühendis ve İmar Müdürünün de yardımlarıyla minareli ve kubbeli bir camiye muvaffak olmuşlardı. 1984’teki bu ilk cami faaliyetini esas alan binlerce büyük cami, yüksek kubbeler ve geniş külliyeler; Osman Amcaların teşebbüs ve gayretlerinden doğacaktı.

Almanya için turfanda sayılacak bu faaliyeti bir heyetle yürüten Osman Amca ve diğer kahraman arkadaşları, Ahlen’in dışına çıkmadan ve bankalara uğramadan buradaki Müslüman ve Almanların himmetlerini coşturmuş olmalı ki, bir milyon küsur marka mal ettikleri camide, daima kenarda paraları kalıyordu. Verdikçe bereketi müşahade edenlerin bu küçük şehirdeki destanımsı girişimleri araştırmacı sosyologların sahasına girdiğimden, tekrar usta, halk mimarı ve ağaç oyma sanatkârı Osman Ağabeye dönüyoruz.

Osman Ağabey ve arkadaşlarındaki vatan tutkusu onları cami inşasında da Türkiye’ye bağlamıştı. Caminin çinisi Kütahya’dan, taşı Bilecik’ten, halısı Bursa’dan ve ahşabı da Osman Ağabeyin tezgâhından gelecekti. En sert ağaçları geleneksel el aletleriyle geceleri nakış nakış işleyen Osman Kurnaz’ın elinden çıkmış klâsik Türk ağaç oyma sanatını Avrupa’da görmek isteyenler, Ahlen’e gelip caminin zarif minberini hayranlıkla izliyorlar…

Müceddide talebe olacağı, onun ilklere teşebbüs etmesinden de anlaşılmıştı. Diyanet’in bu şehirde düzenlediği hac organizasyonuna katılanların ilki olduğu gibi, orta yaşlı delikanlılar içinde Kur’ân öğrenenlerin de ilkleri arasındaydı. Üç ay gibi bir zamanda kırka yakın arkadaşıyla birlikte Kur’ân’ı öğrenip hatmetmeleri Savlı Hocayı sevinç gözyaşlarına boğmuştu. Kur’ân’a ve mânâsına bağlanarak bitirdiği hayatının son yıllarında, bazen günde altı yedi cüz okuduğu olur ve Ayşe Teyze ile bu yarışını tatlı tatlı anlatırdı bize…

Ahlen Türk Toplumundaki çocuklarımızın okullaşmasında da öncü rol oynamıştı. İslâmî terbiye ve tesettüre riayet ederek üniversiteleri bitiren çocukları, diğer Müslümanlara ümit ve hüsn ü misal oldu…

Otuz küsur yıllık aktif bir mücahedeyi tek bir yazıya sığdıracak kadar veciz yazamadığımızdan, Osman Ağabeyin ardındaki duygularımızı iki bölüme ayırmak zorunda kalıyoruz. Onun geniş dairedeki hizmetleriyle, Risale-i Nur’un Avrupa Medresetüzzehra’sının şubesindeki faaliyetlerini farklı yazılarda ele almak istiyoruz.
Müdavim Yeni Asya okuyucusu, içtimâî meselelerin müdakkik tahlilcisi, Nur medreselerinin gayretli hamisi, Risale-i Nur yolunun maddî manevî fedakârı ve Gonca Gençliğin şefkatli istinadgâhı olarak Hacı Ağabeyin ruhunu şad edecek duâlara vesile olması dileğiyle.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*