İsrail hem kör olmuş, hem de felçli!

İsrail “deve kuşu” gibi başını kuma gömüp gerçekleri görmemezlikten gelse de, Gazze’deki savunmasız insanlara karşı giriştiği 3 haftalık ( 27.12.2008- 18.1.2009) harbin ağır faturasını ödemeye başladı. Bölgede hızla gelişen devesa olaylar ve bu olayların neticesinde İsrail’in müttefiklerini kaybetmekle karşı karşıya kalması bu tezi doğrulamaktadır.

 

11.9.2011 tarihli Haaretz gazetesinde “İsrael is paying for Gaza war with Turkey  and Egypt crises/ İsrail Türkiye ve Mısır kriziyle Gazze harbinin faturasını ödüyor” başlıklı  bir makale yazan Gideon Levi, bölgede hızla gelişen olayların muharriki olarak Gazze harbini görüyor. Ve “İsrail 2008 Hanukkah günü Dökme kurşun operasyonuyla Gazze’ye saldırdı. Şimdi ise; dünyanın ve bölgenin İsrail’e ve onun kavgacı, şiddet yanlısı politikasına karşı tutumlarında dönüm noktası olan bu operasyonun acı  meyvesini yiyor…”                                                                                                                              
“Sonuçta: Bölgede İsrai’i her zaman kabul etmiş olan iki ülke olan Türkiye ve Mısır, İsrail’le olan ilişkilerini yakıyorlar. Biri hükümetin kararıyla, diğeri kızgın halkın ayaklanmasıyla” diyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu’nun tesbitiyle bir nevi “akıl tutulması” içinde olan İsrail, Ortadoğu’da meydana gelen köklü değişikliği ve bu değişikliğin çıkarabileceği neticeleri idrak edemiyor. Dolayısıyla da, “Bildiğimi okurum!” edasıyla kibrinden vazgeçmiyor. İsrailli siyasetbilimciler, Arap Baharını İsrail aleyhine gelişebilecek olan “siyasî tsunami” diye vasfederek İsrail’i ikaz ettikleri halde, İsrail bu ikazlara kulak tıkıyor.
Haaretz’den Ari Shavit, Davudoğlunun “akıl tutulması” teşhisinden daha da ileri giderek İsraili “hem kör, hem de felçli” olmakla suçluyor. 11.9.2011 tarihli Haaretz’de yazmış olduğu “Arap spring showed its real face in attack on İsraeli embassy in Egypt/ Mısır’daki İsrail Büyükelçiliği saldırısıyla Arap Baharı gerçek yüzünü gösterdi” başlıklı yazısında şöyle diyor: 
“Kuzeydeki güçle (Türkiye’yi kastediyor) ittifakın bozulması, güneydeki güçle (Mısır) olan barışın dağılmasına yol açar. Katı bir Başbakan (Netanyahu) ve dizginlenemeyen bir Dışişleri Bakanı (Lieberman) altında millî güvenlik politikamız çökmekte. İsrail yaklaşmakta olan kasırgaya karşı kendini kuvvetlendirmenin aksine, zayıflatıp yalnızlığa itmekte israr ediyor…”                                                                                                                            
“Kör ve felçli Obama ve Netanyahu köprünün üzerinde durmuş, yaklaşmakta olan kasırgayı seyrediyorlar ve hiçbir şey yapmıyorlar. Geçen hafta Türkiye ve Mısır’ı kaybettik. Kimbilir gelecek hafta neyi kaybedeceğiz?” diyerek Ortadoğu’da gelişen olaylardan duyduğu endişeleri dile getiriyor.
***                                                                                                   
40 yıldır diktatör rejimler tarafından yönetilen Arap halkları, İsrail’in Gazze’de yaptığı katliâmı ciğerleri yanarak uydu kanallardan izlemişlerdi. Filistinli kardeşlerinin katliâma maruz kalması karşısında damarlarına kadar ıztırap duyuyorlardı, ama birşey yapamıyorlardı ne yazık ki!
Hele de Mısırlılar… İsrail’in müttefiki olan Mübarek rejiminin Refah kapısını sıkı sıkı kapatması yüzünden ağlayan bazı Mısırlı arkadaşlarım “Utanıyoruz Sun utanıyoruz! Arap olduğumuzdan, Gazze’nin komşusu olduğumuzdan, insanlığımızdan utanıyoruz!” diyorlardı.
Mısırlıların çoğunluğu uzun zamandır Hüsnü Mübarek rejiminden nefret ediyorlardı, ama Gazze harbiyle bu nefretleri daha da artmıştı. Yüreklerinde bastırmak zorunda kaldıkları nefretlerini patlatmak için ufacık bir kıvılcım bekliyorlardı…                                                            
Ve çok geçmedi, o kıvılcım Tunus’tan geldi. Tunus’un Sidi Buzîd şehri belediye zabıtasının üniversite mezunu olduğu halde, işsizlik yüzünden seyyar satıcılık yapmak zorunda kalan 26 yaşındaki Muhammed Buazizi’i aşağılayıp tartaklaması sonucunda gelişen hazin olaylar kontrolden çıkınca, Zeynelabidin bin Ali (14.1.2011) ailesiyle beraber yıllardır sürdükleri saltanatı bırakıp S. Arabistan’a kaçtı. Ve  bu olay Mısırlılar üzerinde domino etkisi yaptı.
Mısırlı gençler “Zeynelabidin gidebildiğine göre, Hüsnü Mübarek de gider!” diyerek ayaklandılar. Ve sonunda, yıllarca birtakım mihraklar tarafından kendisine biçilmiş olan “Arapların büyük ağabeyi” rolünü oynayan Hüsnü Mübarek de devrildi.                            
Mübarek’in peşine, Kaddafi’nin kurduğu dünyada eşi benzeri görülmemiş olan ucûbe rejim “Cemahiriyye” de yıkıldı. Yemen Başkanı Ali Abdullah Salih ile  Suriye Başkanı Beşşar Esad ve Baas rejimi ise sıradalar.
Son olarak şunu söyleyelim: Birileri, Arap ayaklanmalarına “fitne” veya arkasında kim var? diyerek şüphe dolu gözlerle baksa da, Arap halkları kelleyi koltuk altına alıp korku duvarını yıktılar.                                                                                                                                         
Artık ipleri dışarıda olan diktatörlerin kölesi değil; kendi kendilerinin efendisi olmak ve demokrasiyle yönetilmek istiyorlar. Demokrasinin mehri yüksek olan bir gelin olduğunun bilincindeler. Demokrasi yolunun dikenlerle dolu olduğunu çok iyi biliyorlar. Buna rağmen; kararlılar. Evet kararlılar; eninde sonunda demokrasiye geçecekler inşaallah!
http://www.haaretz.com/print-edition/news/arab-spring-showed-its-real-face-in-attack-on-israeli-embassy-in-egypt-1.383689
http://www.haaretz.com/print-edition/news/israel-is-paying-for-gaza-war-with-turkey-and-egypt-crises-1.383688

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*