İsrail küstahlığa devam ediyor!

BM tarafından İsrail’in “Mavi Marmara” gemisine yaptığı saldırıyı incelemek üzere görevlendirdiği Yeni Zelanda eski Başbakanı Geoffrey Palmer başkanlığındaki 4 kişilik komisyon, hazırlamış oldukları 105 sayfalık raporu resmen açıklamadan, rapor basına sızdı. Herşeyden önce, çok gizli olması gereken raporun B. Milletler gibi bir kurumdan sızdırılması büyük bir skandaldır ve başlı başına soruşturulması gereken bir konudur!

Raporun Yahudi lobisiyle içiçe olduğu bilinen New York Times’ da yayınlanması ise İsrail casuslarının BM ofislerinde cirit attığının sinyalini vermektedir!
Palmer Raporu’nu okuduğunuzda, ilk etapta, raporun “Ne şiş yansın, ne kebap” kabilinden Türkiye ve İsrail tezleri arasında tarafsız yazılmış bir rapor olduğunu sanırsınız; ama biraz dikkatli bakıldığında, işin aslının öyle olmadığı görülecektir. Rapor bal gibi İsrail yanlısıdır; hatta imzaları görmezseniz, raporun sanki İsrail hükümeti tarafından yazılmış olduğunu sanırsınız. Raporda, Türkiye’nin 3 esas nokta üzerinde toplanan “İsrail hükümeti resmî özür dileyecek; şehit ailelerine tazminat ödenecek ve Gazze ablukası kalkacak” tezleri göz ardı edilmiştir. Neticede, İsrail’in “Ülkemin menfeatleri için herşeyi göze alırım. Uluslar arası suymuş, silâhsız sivil hareketmiş demem, öldürürüm; kimse bana karışamaz!” diye attığı küstah nârâlar resmen kabul görmüştür.
İsrail kurulduğundan beridir insanlık suçu işlemiştir ve işlemeye devam etmektedir. Ne BM tanır; ne de insan hakları. Menfaati icap ettiğinde, BM temsilcilerini dahi öldürmüştür. Derr Yasin katliâmını da gerçekleştirmiş olan STERN silâhlı Yahudi örgütü tarafından 17.9.1948 tarihinde öldürülen Kont Folk Bernadotte ve yardımcısı Andre Pierr Serot buna örnektir. B. Milletler tarafından Araplarla İsrail arasında arabuluculuk yapması için görevlendirilen İsveçli Kont Bernadotte, 1948 Arap-İsrail savaşı yüzünden yerlerinden olan Filistinlilerin, yeni kurulan İsrail devleti hakimiyeti altına giren öz yurtlarına geri dönmeleri gerektiğini savunuyordu. Ancak, insan hakları savunuculuğunun cezasını hayatıyla ödedi. İşin ilginç tarafı, 2. Dünya Savaşı yıllarında İsveç Kızılhaç Başkanı olan Kont Bernadotte’un 20 bin Yahudiyi Alman Nazi kamplarından kurtarmış olmasıdır! Yahudiler tarafıdan “kahraman dost” olarak ilân edilmesi gereken Folk Bernadotte, ne yazık ki öldürülmüştür. Öldürme emrini veren İzhak Şamir ise daha sonraki yıllarda İsrail Başbakanı olmuştur!!! İsrail tarihindeki bu kirli nokta, Siyonistlerin “dostluk” veya “vefa borcu” gibi insanî değerleri tanımadıklarını ortaya koymaktadır. Bu yüzden, İsraille olan ilişkilerimizde “Biz Yahudilere Anadolunun bağrını açarak onları ölümden kurtardık!” gibi söylemleri dile getirmeye gerek yoktur.
İsrail, son 30 yıldır Lübnan’da ve Filistin’de bulunan BM mülteci kamplarını, UNRWA’ya (BM Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu) ait olan okulları ve hastaneleri bombalayıp yüzlerce sivili katletmiş, sonra da bu cinayetleri ülke menfaati için yaptığını ileri sürmüştür. B. Milletler ise, işlediği cinayetlerin cezası olarak İsrail’e hiçbir yaptırım uygulayamamıştır maalesef. Çünkü İsrail aleyhine geçebilecek olan BM Güvenlik Konseyi kararları Amerikan vetosuyla karşılaştığı için kâğıt üzerinde kalmıştır. Aslında asıl suçlu İsrail değil; asıl suçlu İsrail’e hesap sormayan ve BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip olan başta Amerika  olmak üzere Batılı ülkelerdir; İsrail’in işlemiş olduğu bütün cinayetlere onlar da ortaktırlar! İsrail’in özür dilememe inadına karşı, İsrail Büyükelçisini kovmakla cevap veren Türkiye, ülke onuruna yakışan bir tavır sergilemiştir. Kim ne derse desin, hükümetin aldığı karar doğrudur. Hatta bu tepkiyi vermekte geç bile kalmıştır! İsrail Büyükelçisi saldırının ertesi günü kovulsaydı, askerî anlaşmaların yanında, siyonist ülkeyle yapmış olduğumuz turizm ve ticarî anlaşmalar da askıya alınsaydı, bugün karşılaştığımız durum daha farklı olabilirdi diye düşünüyorum. Şimdi ise, Türkiye’yi uluslar arası sahalarda zor bir diplomasi sınavı bekliyor. İnşaallah Arapların “Len yedîu el-Hakka veraahu tâlip (Arkasında arayanı oldukça “Hak” kaybolmaz) dedikleri gibi, biz de hakkımızın arkasında ısrarla durabiliriz ve sonunda, bir şafak vakti Akdeniz sularında acımasızca katledilen 9 şehidimizin hakkını geri alırız.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*