İstanbul Ramazan´ları veya Diyanet´imize maruzatımız…

Image
Edebiyatımızın en güzel eserleri “İstanbul Ramazan’larını” anlatırlar. Şiirde, hikâyede, “hat”ta ve tüm güzel sanatlarda “İstanbul Ramazan’ları” aynı zamanda bir nostaljidir. İstanbul’dan ücra düşmüşlerin en çok arzuladıkları demlerdir bu zamanlar. Ezanları, mahyaları, saltanatlı tekbirleri, teravihleri, iftar sofraları ve her akşamında ziyaret edilen selâtin camileriyle gurbete düşmüş İstanbulzedeler, mübarek ayda, İstanbul gecelerini yad ederler.

 

Bizden öncekilerin hikâyeleri ve edebiyat türlerindeki anlatımları, mânevî yönüyle İstanbul’u zaman zaman Şam-ı Şerife yaklaştırır. Kim bilir, belki de Bağdat, Kahire, Halep ve San’a Ramazan’larından cüda kalanlar da teşbihimizi sevdikleri İslâm diyarları için yapıyorlar.

Şu son yıllarda Ramazan’lardaki İstanbul’a gelişlerimde karşılaştığım manzaralar nostaljimizdeki İstanbul’lara zarar verecek diye endişeleniyorum. Bilhassa Ramazan-ı Şerifi özünden koparıp yalnızca “kültürel etkinlikler” haline getirilmesi istikametinde, şehir idarelerinde bir gayret hissediyoruz. İman merkezli ve amel çerçeveli bir Ramazan-ı Şerif yerine; oruçsuz, teravihsiz ve camilerdeki salât ve selâmı bastıracak kadar gürültülü “kültürel dindarlığın” İstanbul’da öne geçirilmek istendiği izlenimini bu Ramazan’da daha derince duydum. Geniş alanlara kurulmuş padişah camilerinin etrafına kümelenmiş alışveriş, eğlence ve kültür standlarının, bilhassa Ramazan’ın özel meyveleri olan ibadetleri ve bilhassa teravihleri nasıl sıkıntıya soktuklarını söz konusu mabedleri ziyaret edenler acıyla görüyorlar. Camilerin etrafında sergilenmiş cazip oyuncaklar ve lehviyat, dışardaki binlere mukabil  teravih cemaatini üç-beş safa indirgemiş.

Avrupa’da “kültürel bir Hristiyanlık” çoğu yerde hakim durumda. Kiliseye gitmese de, mukaddes Çarşamba ile oruca niyet etmese de ve yortusuna katılmasa da kendilerini iyi Hristiyan hissedenlerin sayısı epeycedir. Hristiyanlığın ibadetleri, ritüelleri, yasak çizgileri ve çoğu duâ şekilleri Hz. Mesihçe teşkil edilmediğinden, bu dindeki değişikliğe, laubaliliğe ve hatta farklılıklara bile müsamaha ile bakabiliyoruz. Fakat bizim dinimizde, en küçük detayları bile praktikçisi olan Peygamberimizce getirilen İslâmiyette çerçeve o kadar muhkem ki… Çizgiler o denli belirgin ki… Çerçeve içindeki bir noktayı değiştirmeye kalkışanın hem dünyası ve hem de ahireti karışır. Örneklerini okuyucularımız da hatırlar. Şeriat-ı Ahmediyenin sağlam beden ve burçlarıyla muhafazaya aldığı namaz ve oruç gibi ibadetleri ‘kültürel İslâm’ yoluyla bozmak mümkün değildir. Yalnız Sultanahmet Camiinin etrafına toplanan insanların gürültüleriyle kuşatılmış teravihin halini, o mabedi bu Ramazan’da ziyaret edenler bilirler.

Dünyevî gailelerle dinlerinden taviz veren belediye başkanlarının siyaset sarhoşluğu devam ederken, onlara söz anlatmanın zorluğunu biliyoruz. Fakat bu camileri tedvir ile vazifeli Diyanet’imiz bir proje çerçevesinde hiç olmazsa ibadet saatlerinde mabedlerimizi gürültü kirliliğinden kurtarabilir. Yalnızca gürültü kirliliği değil, burada huşû içinde ibadete durmak isteyenlerin derdi. Ayrıca bir de “görüntü kirliliği” de had safhada. Mabedlerin etrafında musallîyi fikren namazdan uzaklaştıracak reklamlara müsaade edilmemeli.

Bir husus daha var… Mabedlerin açık ve kapalı tüm alanları ve etrafı da görüntü kirliliğinden korunmalı değil mi? Müstehcen kıyafetlerle bu mabedlerin avlusunda dolaşanları, buradaki vazifeliler korkakça davranıp ikaz etmiyorlar. Avrupaî hürriyeti iddia edenler; Avrupa’nın binlerce tarihî kilisesindeki uygulamaya azıcık baksalar iyi olur. Kaldı ki bu ülke bir Avrupa ülkesi değil, Müslüman Türkiye’dir.

Tarihin yâd ettiği ve ecdadımızın kulağımıza masal şeklinde fısıldadığı İstanbul Ramazan’larının bugünkü resimlerini Şam-ı Şerif, Bağdat ve bilhassa Haremeyn-i Şerifeyn görseler bize arkalarını dönecekler diye ciddî ciddî endişeleniyoruz. Ve bu endişelerimizi Diyanet’imize arz ediyoruz.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*