İşte şimdi “ulusal bütünlük” tehlikede…

Image

Bediüzzaman Hazretlerinin tesbitlerinden hareketle önceleri “ülkenin bölünmez bütünlüğü” hususunda rahattık. Fakat son gelişmeleri dikkatlice takip ettiğimizde, maalesef kurdun gövdeye giridiğini müşahede ediyoruz. Ülkenin çimentosu olan “din birliği” bağlarının gizliden gizliye düşmanlarımızca parçalandığını gördüğümüzde yine Bediüzzaman’ın tehlikeyi nazara veren ikazlarından anlıyoruz ki, Türkiye için çanlar çalınmaya başladı bile.

Sahip olduğumuz Doğu ve Güneydoğu coğrafyasının stratejik olarak “dünya barışını” netice verecek önemde olduğunu Üstadın Emirdağ mektuplarından öğreniyoruz. Çok ilginçtir ki, ahirzaman dinsizleri ve global kaos ve savaş taraftarları da bu hakikati öğrenmişler ki, 150 seneye varan bir süredir bu bölgeye asılıyorlar. Osmanlının yıkılması bile onları tatmin etmediği gibi Irak’ın parçalanması da onları durdurmayacak. Dünyayı ateş ve kaosa götürenlerin işini zorlaştıracak bir Türkiye kesinlikle parçalanmalı diyorlar.

1958’den sonra iyice hareketlenen fitneye Avrupalı dinsizler büyük servetler döktükleri gibi, uzun zamanlar da harcadılar. Daha önceki yazılarımızı takip edenler, rahat olduğumuz ve Avrupa’nın yanlış yere yığınak yaptığı ifadelerimizi hatırlarlar. 27 ırktan oluşan Anadolu’nun sosyal çimentosu sağlamdır. İslâm kardeşliği bunca farklı dil, kültür ve geleneği İslâm potasında eritiyordu. Evlenmelerle ve dinî cemaatlerin oluşturduğu münasebetlerle zahiren kopmaz bağlar oluşmuştu…
Düşman sırrımızı öğrendi…
Son on seneden bu yana “turuncu devrimin” Türkiye’deki sivil çalışmalarını takip edemeyenler, bizi komplo teoriciliğiyle suçlayabilirler. Fakat Diyarbakır, Van, Mardin, Adana ve Adıyaman´da boşanmalardaki yüzde beş yüzlük artışa sessiz kalacaklar. Medya, sokak, okul ve neoliberallerin finanse ettiği derneklerle sefahete sürüklenmiş gençlerin evlenmediğini ve bilhassa kadınların “erkek hegemonyasından kaçarken” aileyi nasıl param parça ettiklerini görmemek için “kör olmak” gerekmiyor mu? Global dinsizlik, bilhassa Freud çizgisinden gelen dinsiz liberaller “aile sırrımızı” öğrenip taarruza geçtiler. Sefahetle tarumara giriştikleri aile ile birlikte, maalesef sefahetin saldırısıyla “İslâm inancı” da kan kaybetmeye başladı. Turuncu devrimi, kurdukları fon, banka ve global enstitülere yerleştirdikleri sihirbaz hırsızlarla destekleyen neoliberallerin Türkiye’deki çalışmaları, adeta bir işgali andırıyor. Hava birliklerince bombardımana tutulan ülkenin “kara birliklerince” adım adım işgaline o denli benziyor ki… Neoliberallerin kontollerindeki bankaların Türkiye’mizdeki şubeleri yetmiyormuş gibi Açık Toplum Vakfı gibi daha onlarca vakıf ve dernek bu sivil işgalde ana arterleri tutmuş durumdalar. Projenin ismi, ülkenin insanına göre değişiyor: Medenîleşme, modernite ve terakkî ya da “yenilik, değişim ve dönüşüm…”
Türkiye ve Avrupa’daki dinî cemaatlerden birine hasbelkader bir yerden bir sent gelecek olsa, devletimizin damarlarına kadar nüfuz etmiş komitelerin gürültü ve patırtılarıyla emniyet, adliye ve idare ayağa kaldırılıyor. Gel gör ki, dinsiz sivil proje sahipleri tüm parasal çalışmalarını hükümetin şemsiyesi altında suhuletle yapıyorlar. Kürt kadınlarını ayaklandıracak paralar ilgili bakanın tavassutuyla yerlerine ulaştırıldığı gibi, üniversite hocalarının akademik projeleriyle de hem fetva alıyorlar, hem de kamuoyu oluşturuyorlar. Aileyi, millî örfü, insanî değerleri ve itikadî bağlarımızı tahrip için o kadar tezgâh kurulmuş ki Türkiye de… Kişisel gelişim kursları, NLP seminerleri, reklam ajansları, diziler, kadın dernekleri ve üniversitelerde akademik projeler…
Bu hadisenin yalnızca bir iddia veya bir komplo teorisi olmadığını öğrenmemiz o kadar basit ki… Ne Türkiye bütçesinden, ne AB’nin resmî fonlarından, ne de murakabe altındaki Dünya Bankası bütçesinden gelmeyen bu yüz milyarlara bakmak yeterli olacaktır.
Bu arada millî birlik ve beraberliğimize olduğu gibi aile yapımıza da güveniyorduk. Papalık bu sağlam aile yapısını Avrupa’ya örnek gösteriyordu. Fakat kurt gövdenin içine girmiş. Kürtçe konuşan bölgelerdeki insanımızın en çok şikâyet ettiği konu maalesef fuhuş. Neoliberallerin Marksist Kürtlere yaptığı yardım, 1980 öncesindeki Türkiye’yi tedai ettiriyor. Bu böyle giderse, sokak sokak silâhlanacak kandırılmış gençler. O zaman Kars’ta, Fatsa ve büyük şehirlerin kurtarılmış bölgelerinde yaptıkları rezilliğe yeniden başlayacaklar. Ehl-i namusun kızlarını ve servetini, serseri yoldaşlarına peşkeş çekmelerinden endişe etmeyenler, çok büyük bir gafletin içinde sayılırlar. Ve hal böyle iken, ne yazık ki, problemlerin çözümüne, felâketlerin asıl tedbirlerine ve işgalcileri durdurmaya karşı esaslı bir çalışmaya henüz rastlayamadık.
Böyle giderse kardeşlik de biter…
“Türk Kürt kardeştir!” Evet, doğrudur. Arap da, Gürcü de, Çerkez de, Pomak da, Boşnak da, Arnavut da, Zaza da, Abaza ve Tatar da kardeştirler. Çünkü Müslümandırlar. Fakat global dinsizler veya neoliberaller evvelâ İslâmiyeti, sonra aileyi ve sonra da akrabalığı kaldırıyorlar. Bu mukaddes değerlerin olmadığı bir toplumda kardeşlik olur mu?
Onun için, Türkiye’yi sevenler başlarını kaldırıp seslerini yükseltmek zorundalar. Ülkesini sevenler, Müslümanca yaşamak isteyenler ve insanî değerlere inananlar harekete geçmeliler. Evvelâ millî ve dinî değerlere yapılan saldırılar püskürtülmeli. Sonra sosyal binamızdaki tahribatlar tamir edilmeli. Saldırgan dinsizlik, ahlâksızlık ve terörle mücadele ettiğimiz gibi fukaralıkla, cehaletle ve toplumda taban bulmuş “sosyal düşmanlıkla” millî bir mücadele başlatılmalı. O zaman sevgi, muhabbet, emniyet ve paylaşımın öne çıkışını hep birlikte göreceğiz. İşte o zaman millî birliğimiz ve beraberliğimiz emniyette olur. Kürt de, Türk de, Çerkez ve Arap da kardeş olduğunu iyi anlar…

 

Normal 0 21 false false false DE X-NONE X-NONE MicrosoftInternetExplorer4

{mosmodule module=imza-sukru}Image

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*