“İstişare eden pişman olmaz”

İstişarenin önemiyle ilgili bir Hadis-i Şerif’te Peygamberimiz (asm), “İstişare eden pişman olmaz” buyurmuştur. 1

Elli yıllık neşriyat mazimiz buna şahittir. Kendilerini yanılmaz zanneden nice büyüklerin ve büyük grupların apaçık yanılgıya düştükleri çok kritik dönemleri mânen ve fikren yara almadan istişarelerle aşarak geldik. Bu uğurda ödenen bedellerin, maddî ve dünyevî zayiatların, çekilen çilelerin de “keffaretüzzünub”, sadâka-i cariye ve mükâfat-ı uhrevî olarak kabul edilmesini Rahmet-i İlâhîyeden niyaz ediyoruz.

Bir hâdis-i Şerif’te de, “İmamı olmaksızın ölen kimse câhiliye ölümü ile ölmüş bulunur” buyurulmuştur. 2

Bu Hadis-i Şerif’i okuyunca ilk akla gelen; her asırda gönderilen mücedditler, rehber imamlar oluyor. Ahirzaman müceddidiyle taçlanan bir Nurlu silsile.

Ne bahtiyarız ki, imamımızı tanıyor ve izini takip ediyoruz. Bizi direkt Kur’ân’a ve Resûlullah’a bağlayan Nursî imamızın rehberliği hâlâ canlı, verdiği mesajlar hâlâ hayattar. Elimizdeki Kur’ânî Risaleleri de bizzat onun nasıl hayata geçirdiğine bakarak idrakine çalışıyoruz. O Risaleleri sadece okumanın, hayata geçirmek mânasına gelmediğini, yaşanan hadiseleri okuyarak görüyor ve hayrete düşüyoruz.

Ve o büyük Üstad’ın şu sözleri kulaklarımızda çınlıyor: “Risale-i Nur’u anlamıyorlar. Yahut anlamak istemiyorlar. Beni, skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar.”

Ey büyük Üstad! Âlem buna şahit ki, biz seni ve Risale-i Nurlar’ı anlamak istiyoruz ve buna çalışıyoruz. İstişarelerimizin ana hedefi de budur!

MEŞVERET KARARLARI; MEŞVERETİ TANIYANLARI BAĞLAR!

Bizim işlerimiz, Allah’ın emri ve Sünnet-i Resûlullah olan meşveret iledir. Bediüzzaman’ın hayatı ve Risale-i Nur’un ışığında yapılan meşveretler…

Meşveret kararlarımızdan taviz vermeye hakkımız yoktur. Cemaat içinde olmayıp cemaat şuuruyla hareket etmeyen, meşveretten bîhaber, kendi kafa feneriyle hareket eden zaten beni/bizi alâkadar etmiyor. Babam da, kardeşim de evlâdım da olsa; dâvâmızı bilmiyor ve meşveretlerimizi tanımıyorsa, o zaman meşveretlerimiz onu bağlamadığı gibi, onun hali de bizi alâkadar etmez. Dilediği gibi hareket etmekte serbesttir. Ona meşveretten söz ederek, meşvereti hafife almasına sebep olacak da değilim. Ama eğer o da, meşveretlerle çalışan cemaatin bir ferdi olarak kendisini görüp gösteriyorsa, ama buna rağmen hâlâ meşveret kararını tanımayıp kendi kafa fenerine göre hareket edip, konuşup konuşturuyorsa, cemaat şuurunu izhar edemiyorsa; isterse neseben en yakınım olsun, mensubiyetimle iftihar ettiğim cemaatten şunu beklerim ki, benim o en yakınıma (meselâ evlâdıma) şunu desin:

“Bak kardeş, sen illa da kafana göre takılmak istiyorsan, senin önünde iki seçenek var; ya susarak yerinde oturur, cemaatin feyzinden-bereketinden ve derslerin nûrundan istifade ve istifazaya devam edersin, ya da illa da kafana göre konuşup cemaatin birliğine gölge düşüreceksen, buyur dilediğin yerde dilediğin gibi kafana göre takıl. Ama biz seni seviyoruz, hep aramızda görmek istiyoruz. Meşvereti havsalan almıyorsa, biz sana baskı yapacak da değiliz, yeter ki sen kafa fenerini cemaat şuurunun ve ortak aklın üstünde görüp gösterme.”

İşte (faraza) evlâdıma da böyle diyen cemaate minnettar olurum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*