İstişareye inanmak ve amel etmek

Normal şartlarda iki kişinin birlikte uzun müddet geçinemeyeceği dehşetli bir zamanda yaşıyoruz.

Baba-oğul, anne-kız, dede-torun, karı-koca, hatta nesebi kardeşlerin dahi birbiriyle uyum sağlayamadığı geçimsiz bir zamanı idrak ediyoruz.

Akrabanın akrabaya, komşunun komşuya, dünürün dünüre uzun süre (bir kısmı ömür boyu) küs kaldığı, birbiriyle yıllar yılı insanca hiç konuşmadığı acip, garip, sıkıntılı bir hayata tanıklık ediyoruz.

İşte, böylesine vahim ve şiddetli geçimsizliğin yaşandığı bir dünyada, anlaşabileceğimiz, üzerinde ittifak sağlayabileceğimiz tek zemin, yegâne platform, meşveret ve şûrâ dairesidir.

Bunun ise, bilhassa bu zamanda istibdattan ve şahıs hâkimiyetinden başka hiçbir alternatifi yoktur. Yani:

Ya, meşverete tâbi olacaksın;

Ya, istibdada müsait “şahıs sultası”na razı olacaksın;

Ya da “Nemelâzım” deyip iradeni devre dışı yapacaksın; ki, bu dahi “İstibdadın yâdigàrıdır.”

Demek ki, yol ikidir: Ya istibdad-ı mütenevvi, ya da meşveret ve şûrâ.
* * *
Bir cemaatin şahs-ı manevisini temsil eden meşveret ve şûrâ sisteminin mânileri, hasımları, muarızları çoktur. Onun için, tam bir dirayet ve metanet lâzımdır ki, bu sistem kurulup sıhhatlice idame ettirilebilsin.

Risâle-i Nur’da, Nur hizmetinin kıyâmete kadar devam ettirilebilmesi için, istişareye çok ehemmiyet verilmiş, meşveret hakikati üzerinde büyük tahşidat yapılmış.

Demek, bu zamanda buna çok ihtiyaç varmış ki, böylesi münasip görülmüş… İşte, o tahdişatlı derslerden kısacık birkaç nümûne:

* Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin anahtarı meşveret-i şer’iyedir. …Âyet-i kerîme, şûrâyı esas olarak emrediyor. (TH, s. 89)

* Nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şûrayı yapmaları lâzımdır. Ki, dört yüz milyon İslâmın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtları, zincirleri açılsın, dağılsın… (Hutbe-i Şâmiye, s. 66)

* Hafız Mustafa’nın bizce pek çok ehemmiyetli olan mektubu, çoktan beri beklediğim bir hakikati gösterdi ki: Risâle-i Nur dairesindeki şâkirtler, istişare suretinde, tab etmek gibi çok ehemmiyetli işleri görmeye başlamalarıdır.          (Kastamonu Lâhikası, s. 94)

İnan, savun, amel et!

Meşveret sisteminin işlerlik kazanması için, şu merhalelerden geçmesi gerekiyor:

Önce, hiç şüphesiz ki buna inanmak gerekiyor.

Ardından, hiç tereddütsüz savunmak icap ediyor.

Son merhalede ise, bunun tatbik sahasına konulması geliyor.

Ki, asıl büyük sıkıntı da burada çıkıyor karşımıza.
* * *
Evet, meşverete inanmayan, yahut bu hakikate karşı gelen hemen hiçbir Müslüman yok.

İş, bunu savunmaya gelince, fireler, dökülmeler başlıyor.

Meşveret sistemine uymak, bunu bünyede tatbik etmekte ise, çoğu Müslüman—tâbir câizse—maalesef sınıfta kalıyor.

Meşverete razı olmak, stişareye uymak, pekçok kimseye ağır geliyor.

Buna uymak yerine, bir şahsın emir ve direktiflerini emir telâki edip buna uymayı tercih ediyor.

İşte, iman ehli için, çağımızın en büyük handikaplarından biri de budur.

Cenâb-ı Hak, bizi bu tehlikeden muhafaza ile hakkıyla meşveret eden ve şûrâ kararına uyan kimselerden eylesin.

@salihoglulatif’ten
Kardeşlerim! Bu heyetimizin şahs-ı mânevîsinde, herbiriniz bir duygu, bir âzâ hükmündesiniz. Birbirinize karşı rekabet değil, bilâkis birbirinizin meziyetiyle iftihar etmek, mütelezziz olmak bir vazife-i vicdaniyenizdir.     (BSN, 5. Desise’den)

GÖRÜNTÜ  Sizin bütün işleriniz böyle midir?

“Bandrol için pazarlık yaptılar” dediniz; toptan tekzip yediniz.

Ama, yine de yüzünüz kızarmadı.
* * *
“Genç Yeni Asyacılar rahatsız” diye yaygara kopardınız; yalan ve iftiranız ayyuka çıktı.

Bir uydurma listeye ismini habersiz yazdığınız Hakan Şahin kardeşimiz “Reddediyorum; Hesap Günü’nde de dâvâcıyım” diyerek foyanızı meydana serdi.

Ama, yine de yüzünüz kızarmadı.
* * *

“Yeni Asya personelinin bile yüzde 80-90’ı AKP’li” diye beyanat verdiniz; oradan da sandık dolusu bir tekzip daha yediniz.

Ama, yine de yüzünüz kızarmadı.
* * *
Sahi, siz hep böyle misiniz?

Her işinizi, her faaliyetinizi bu tarz bir mantıkla mı yürütüyorsunuz?

Zira, sesiniz her zaman çıkmıyor da.
* * *
Evet…

Her nedense, daimî gündemli hizmet zamanları değil de, bilhassa seçim dönemlerinde sesiniz çıkıyor.

Bu da gösteriyor ki, kimisi paralı asker gibi çalışıyor, kimi de gönüllü köle gibi başka haricî cereyanların nâm-ı hesabına çalışıyor.

Şayet öyle olmasaydı, meşveret ve şûrâ kararlarına karşı en azından saygılı davranırdınız.

Evet, asıl kuvvetimiz ve müşterek kudsî havuzumuz olan meşveret ve şûrâya saygı duymayana saygı duyulmaz ve sözlerine itibar edilmez.

Biz de itibar etmiyor ve ciddiye almıyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*