İsviçre´de çifte bahar

İsviçre’deki değerli okurlarımızın içten davetlerine icabetimizin mükâfatını; keyifli bir seyâhat, tarifsiz bir huzur ve mânevî bir lezzetle peşin lütfeden Allah’a sonsuz şükürler olsun. Gidiş-dönüş 13 saatlik bir yolculukta yorgunluk ve bıkkınlık hasıl olmadığı gibi, umulmadık tevafuklara (güzel rastlantılara) da şahit olduk. Belki de aynı seyahat, dünyevî  ya da keyfî bir maksat için olsaydı, aynı lezzet ve huzur tadılmayacaktı.

Bu dünyada hedefsiz ve gayesiz bir görüntüyle gününü gün edenlere inat, belli bir hedefiniz varsa, ayrıcalığınız da var demektir. Büyük ve ulvî bir dâvanın takipçisi ve sevdalısı iseniz, bu ayrıcalığınıza pâha biçilmez. Hele ki dâvanıza râm olmuş, hedefinize kilitlenmiş iseniz, başka her şey ve her vasıta; siz isteseniz de, istemeseniz de, siz farkında olsanızda, olmasanız da, sizin dâvanıza hizmet eder, hedefinize ulaşmada size yardımcı olur. Hang yöne yönelirseniz yönelin; giderken de, dönerken de aynı yolda, aynı hedeftesiniz! Teşbihte hata olmasın, Hac’da Kâbe’yi tavaf ederken, her yön ve her nokta kıbledir. Yeter ki, yüzünüz Kâbeye olsun ve Kâbeye bakmaya yüzünüz olsun!

Hele hele “tevhid-i kıble” eden bir Üstâd’ın izinde, siz de “tevhîd-i kıble” etmişseniz, o Üstâd’ın emriyle mesleğinizin muhabbetiyle yaşıyorsanız, başka meslekler, gruplar ve ekoller sizi meşgul etmiyorsa, bilhassa nevzûhur-yeni yetme oluşumlar umurunuzda bile değilse, dünya toplansa sizi hedefinizden saptıramıyorsa, o zaman “sâdık” da sizsiniz, “sıddık” da sizsiniz, ihtiyarlığınız ve bahtiyarlığınızla beraber “sarıklı genç” de sizsiniz!
***
Kışın soğuğundan, yazın sıcağından sızlanan insanlara baharı hatırlatan Nasreddin Hoca sormuş:
-Bahara da bir itirazınız var mı?

Gerçi Mülk Sahibi, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. İnsanoğlunun, “sahibiyet” noktasında bir hissesi yoktur ki, itiraza da hakkı olsun. Aslına bakarsanız, âlemde esas olan güzellik ve mükemmelliktir. Zahiren çirkin ve yersiz gibi görünen nesne ve hadiselerin bile görünmeyen güzelliklere hizmet ettiğini ve hikmet nazarında tam yerinde olduğunu Risale-i Nur ispat ediyor. Bir de “nazar” ve “niyet” önemlidir. Mana-i harfî ve mana-i ismî gibi kavramlar ise, Risalelerde izahını bulan derin hakikatlerdir. Bu hakikat nazarıyla bakmayanlar; kıştan da, yazdan da, bahardan da mânen ve hakikaten nasipsiz kalırlar.

Öyleyse buyurun; ömür müddetinin kışlarından da, yazlarından da nasibini alan bir nazarla baharda bir seyahat edelim. Risale okumalarımızın kâinat kitabında ve zemin sayfasındaki izdüşümünü izleyelim. Nazarımızı, “ne güzeldir” perdelerinden kurtarıp, “ne güzel yaratılmıştır” üslûbunun ulvîyetiyle buluşturalım.

Sizi de seyre dâvetimiz, ihtiyacımıza binaendir. Risale bağlamındaki tefekkür derinliğinize ve idrakinize olan inancımızdandır. Hem de okumalarımızdan, mealen zihnimde kaldığı kadarıyla, ulvî ve güzel bir şeyi seyre dalan kimse, ister ki, başkaları da gelip seyretsinler. Hem de İsviçre’den gelen davete fiilen icabet edenler, sizin de mânen ve fikren icabet etmenizi isterler ki, İsviçre hizmetleri şahs-ı manevînin nuruyla şahlansın. Dinsizlik cereyanlarına karşı, Mesih’in nefesiyle Nur’un şahs-ı manevîsi ittifak noktasında buluşsun.
***
Sıradağlar arasında yol alan nazlı ve hızlı tren, sarsmadan ve sallamadan süzülüp giderken, sizi öyle manzaralara şahit tutuyor ki, seyrine doyamayıp, oralarda kalıp mekân tutasınız geliyor. Zirvelerinde, kış yadigârı beyaz sarıklarıyla, gövdelerine giydirilen renk renk elbiseleriyle, “tesettür” emrini kıranlara gözdağı veren dağlar, size tebessümle bakarken, kendilerini bir “taş yığını” görenlere de kızgın ve kırgın, bir o kadar da heybetlidirler!

Treninize bazen coşkun akan bir nehir de eşlik ediyor. Hızla eriyen karların, dağların zirvelerinden aşağıya, nehire kavuşma yarışına girmişcesine hışımla akmaları, ap ayrı bir güzellik sunuyor. Bazen de, sıra sıra dizilmiş bahçeli ve donanımlı evler, ağaçların aralarından görünerek, dağlarda ve sahralarda yalnız olmadığınızı gösteriyorlar.

Birinci sınıf tarifesiyle tren seyahatinin karadaki üstünlüğü, İsviçre topraklarında o kadar zahir oluyor ki, neredeyse hava seyahatlarındaki tercih sebeplerini bile gölgede ve “havada” bırakıyor. Tercih sebeplerinin en önemlisi olan sür’at ve kolaylık; bazen hava alanlarına ulaşım zorluğu ile uçuş öncesi ve sonrası yaşanan arbedeleri de beraberinde getirebiliyor.

Bir şey daha var ve bizim için en önemlisi de odur ki, Hazret-i Üstâd’ı ulvî hedeflerine ulaştırmada ve bazı hakikatların izahında “misal” rolünde “şimendifer”in özel bir yeri vardır. Sultan Reşat’la Rumeli’ye seyahatinde,  Rusya esaretinden sonra Viyana-İstanbul istikametinde, “hedef Van” diyerek, Ankara’ya veda edişinde ve daha başka seferlerde o büyük Üstâd’ı taşıma şerefine eren de “şimendifer”dir…
***
İsviçre’de yılın baharıyla hizmet baharının buluşması, maddî havanın manevî havaya destek vermesi; şahs-ı manevî ve hizmet buluşmalarına, Kudret-i İlahî’den gelen bir destek olsa gerektir.

“Bir gülle bahar gelmez” sözünün kendi makamındaki doğruluğuna bir itirazımız yoktur ama, öyle bir gül olur ki, bir bahara bedel olur. İsviçre’nin dâvetine Sakarya’dan icabet eden Hüseyin Uzun kardeşimizin İsviçre’ye taşıdığı Muhammedî gül kokularını, ufuk açan ve nur saçan hizmet yorumlarını sade bir  gül ile izah etmek mümkün mü? Mümkün olamazdı ki, onu İsviçre’nin gülleri ve canları karşıladı. Profesörlüğünü ve projelerini üniversitede bırakarak gelen bu nur talebesini, güneş karşıladı, bahardaki “yaz” karşıladı! Bir gün önce üşüten havadan eser kalmamıştı! Baden şehrinin orta yeri olarak bilinen yeşillik ve romantik bir alanda, izci kampında hazırlanan okuma programında; onunla, onlarla, hep beraber, Üstâd’ın ve hakikatın izini sürdük.

İsviçre’de bir araya gelerek “hizmet” üretmeye çalışan okurlarımız, sayı peşinde olmayıp, rıza-i İlahî yolunda hizmete talip olduklarını her vesileyle gösteriyorlar. Ve, “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim, sizler cennet-âsa bir baharda geleceksiniz” diyen Üstâd’larının ulvî hitabına muhatap ve mâsadak olmak istiyorlar; Mustafa’lar, İbrahim’ler, Ali’ler, Gökhan’lar, Tahsin’ler, Osman’lar, Recep’ler, Mahmut’lar, Yüksel’ler, Erol’lar, Kısmet’ler, vesaireler!..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*