İtirazımız var!

Müstehcenlik rahatsız ediyor

Tüketim ekonomisi, reklâm ve medya sektörleri birbirinden ayrılmayan üçlü saç ayağıdır. Ne yazıktır ki, bu üçlünün malzeme olarak kullandığı vazgeçilmez malzeme de kadındır.

Küresel ticarî çarklar,  kadının dişiliğini ön plâna çıkararak bir “teşhir” malzemesi haline getirir, maddî- manevî varlığını iliğine kadar emmeyi hedefler.  “Para kazan! Elindekini bize aktar!” mantığıyla hareket eder.

Osmanlı aydınlarının “mimsiz medeniyet”, Bediüzzaman Hazretlerinin “sefih medeniyet” olarak tanımladığı insandaki şehevanî duyguları hedef alan bu medeniyet anlayışının odağında yer alır kadın…

Kendi menfaatini, gücü ve hazzı hedef alan, müstehcenliği normal bir halmiş gibi göstermeye çalışan bu medeniyet anlayışı ne yazık ki küresel bir sistemle insanlığın geleceğini tehdit eder. Hak, hukuk, iffet, iktisat kavramlarını tanımayan bakış açısı nasıl bir istikbalin teminatı olabilir ki?

İkiyüzlü yayıncılık anlayışı

Medyanın her alanında “daha çok para” uğruna müstehcen kadın fotoğrafları kullanılır. Özellikle en ucuz ve bol çeşitli kanallara sahip medya kolu olan televizyonda, (çoğu Arap ülkelerine de ihraç edilen) dizilerde rayting uğruna müstehcen sahneler vazgeçilmezdir. Müstehcenlik mutat hale getirilip, insanlar bu sahnelere önce alıştırılır. Sonrasında da “o sahne gerçek oldu!” tarzındaki haberlerle ikiyüzlü bir yayıncılık anlayışı sergilenir. En rezil sahnelere sahip diziler, en maskara oyuncular, mankenler gündemin başköşesine oturtulur. Ne ilginçtir ki böyle dizilerin yapımcıları verdikleri röportajlarda kendi çocuklarına bu dizileri izlettirmediklerini ağızlarından kaçırıverirler!

Normalmiş gibi göstermek

Televizyonun etkileri üzerine yapılan bir araştırmada deney odasında şiddet filmleri seyrettirilen çocukların gittikçe hırçınlaşıp birbirlerine filmdeki gibi güç kullanmaya başladıklarını okumuştum.

Gerçekten bizler neyi seyrediyorsak, onu düşünmeye, neyi düşünüyorsak, onu yapmaya programlanmış varlıklarız. Okuduklarımız, dinlediklerimiz, seyrettiklerimiz zamanla davranışlarımız haline geliveriyor.

Anne babaların tutkuyla seyrettiği bir dizi ya da sinema filmi yanı başlarındaki çocuklarının zihninde hayat boyu silinmez izler bırakabilir. Anormal olan, sakıncalı olan sahneler seyrede seyrede zamanla normal gibi görünebilir.

Ferd, aile ve toplum hayatını tahrip eden bundan daha büyük bir faktör olabilir mi?

Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nurlarda yer alan “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır” düsturunu bu açıdan da tefekkür etmekte fayda var!

Müstehcen afişler

İlginçtir sefih medeniyet, sadece kadınları değil çocukları ve erkekleri de gelir malzemesi olarak kullanır. Masum çocuklar, anne babalarının eliyle reklâm ajansları vesilesiyle adeta diri diri toprağa gömülürler. Adeta erkekleşmiş Amazon kadınlar, çoğu kadınsı görünümündeki erkek mankenler kafilesine ne yazık ki çocuk mankenler, oyuncular da dâhil edilir. Antik çağlardaki Yunan ve Roma tanrı ve tanrıçalarını andıran duruşlarıyla medyanın başköşesinde arzı endam ederler.

Evinizdeki televizyonun, internetin düğmesine hâkim olur bakmazsınız, dizileri de, reklâmları da böylelikle izlememiş olursunuz. Peki, sokağa çıktığınızda üzerinize gelen müstehcen afişlere ne yaparsınız?

İlgili makamlara şikâyet eder, vatandaşlık hakkınızı kullanırsınız elbette.

Peki, o zaman ne olur? Yaptığınız itirazlar “laiklik” üzerinden savunularak reddedilir. Reklâm Özdenetim Kurulu kadını bedeninin sokaklarda yer alan reklâm ve afişlerde sergilenmesini “Reklâmlarda kadın vücudunun ilgili bölümlerinin reklâm görsellerinde yer alması ahlâka aykırı nitelikte görülmemektedir”  der. (Yeni Asya, 6 Haziran 2014)

Uzun lâfın kısası “bakmak zorunda değilsin, kafanı çevir” demektir bu!

Kâr uğruna, para uğruna bir toplumun ahlâkını tahrip etmenin adı özgürlük olabilir mi sizce?

(Bizim Aile Ağustos 2014 sayısından)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*