İttihad-ı İslâm için bir şart: Hac

En son Kudüs olayı ile önemi bir kez daha ortaya çıkan İttihad-ı İslâm; belki de âlem-i İslâm’ın içine düştüğü bu zillet ve sefaletten çıkması için yegane çözümdür.

Asrın problemlerine Kur’ân’dan çözümler sunan Said Nursî, belki de “Bu zamanın en büyük farz vazifesi İttihad-ı İslâm’dır.” derken, içinde bulunduğumuz bu acı tabloyu görüp tek çıkış yolunun İslâm Birliği’ni kurmak olduğunu bu sözlerle nazara vermek istiyordu.

Neredeyse âlem-i İslâm’ın her beldesinde terörün, anarşinin, fitne ve fesadın kol gezdiği bu zamanda, dahili kargaşaların bitirilip hürriyetin, adâletin, demokrasinin bir an önce hakim kılınması gerekiyor. Aksi halde, ecnebiler dıştan parmak karıştırarak kargaşayı uzatmaya devam edecekler ve İslâm Birliği’nin kurulmasının önüne geçeceklerdir.

Hikmet yeri olan dünyamızda, istediğimiz fiillerin gerçekleşmesi için bazı sebeplere başvurulması gerektiği şüphe götürmez bir gerçektir. Bu cümleden olarak İttihad-ı İslâm’ın gerçekleşmesi için de bazı hikmetlere başvurmak gerekir. İşte, Bediüzzaman’a göre İslâm Birliği’nin vücut bulması; ehl-i iman arasındaki dini rabıtaları bilmek, İslâm milliyetinin esas alınması, Medresetü’z-Zehra projesi, hac ve zekât gibi bazı hikmetlere bağlıdır.

1919 yılının Eylül ayında, zamanın hadiselerinin verdiği yeis ile şiddetli ıztırap çeken Bediüzzaman, bir Cuma gecesi nevm ile âlem-i misale girerken İslâm’ın geleceğiyle alâka teşkil eden bir meclis-i muhteşeme “helâket ve felâket asrının adamı” sıfatıyla dâvet edilir. Bir nevi, mânevî bir meşveret ortamı olan o mecliste reyi bulunan Bediüzzaman, zamanın hadiselerini tek tek tahlil edip o muhteşem meclise sunar. Meclisten tasdik emareleri yükselir; “Evet, ümitvar olunuz şu istikbal inkilâbı içinde en yüksek gür sadâ İslâm’ın sadâsı olacaktır.” denilir. Bediüzzaman uyanır ve kendini terli, el pençe yatakta oturmuş bir vaziyette bulur.

Daha sonra “Rüya’nın Zeyli” başlığıyla Sünûhat’ta yer alan ifadelerde “Rüya Hac’da sükût etti.” der Bediüzzaman. Çünkü Hacc’ın ve ondaki hikmetin ihmali, musîbeti değil gazap ve kahrı celbetti.” diye devam eder.

Devam eden bölümde, Bediüzzaman Hacc’ı; âlem-i İslâm’ın tanışıp kaynaşmakla fikir birliğini sağlayacak bir zemin ve İslâm ülkelerinin yardımlaşmak suretiyle kendi aralarında iş bölümü yapıp, maddî ve manevî terakkiyi sağlayacak meselelerin görüşüldüğü bir meşveret ortamı gibi tarif eder.

Meselâ ülkelerin yönetim biçimleri, eğitim sistemleri, fen ve san’atta geldikleri nokta gibi meselelerin burada konuşulup görüşülmesi, eksikliklerin tesbit edilip çözüm bulunması, güzelliklerin, iyiliklerin alınıp kendi ülkesinde uygulanmaya çalışılması Hacc’ın bir ibadet olmasının yanında, Bediüzzaman’ın işaret ettiği faydaları temine vesile olan bir zemin olduğunu ortaya koyar.

İşte buradan anlaşıldığı üzere Hac, İslâm Birliği’nin temel taşlarının döşeneceği bir zemin hükmündedir. Hacc’ın ihmali, bu manaları içine alan siyaset-i âliye-i İslâmiye’nin yapılamaması anlamına gelir ki, cezası da dünyada perişaniyet, ahirette azap olur.

Osman Yetim

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*