İttihad’dan Yeni Asya’ya, Yeni Asya’dan Risale-i Nur’a

altHer Nur talebesinin bir hikâyesi vardır.

Bazı Nur Talebelerinin hikâyeleri, kahramanlık ve fedakârlık motifleri ile dolu bir destandır. Bizim gibi sıradan insanların hikâyesi elbette onlarınkinin yanında deryada damla kadar bir kıymet ifade etmez. Ama damla da olsa, güneşe müteveccih olduğu için kabiliyetine göre bir kıymet taşır diye ümit ediyoruz.

Bazı abilerimize yaşlarını sorduğumuz zaman, Risale-i Nur’u tanıdıktan sonra geçen yıllarını söylerler. Meselâ, on sene önce tanımışlarsa, “on yaşındayım” derler. Risalelerden habersiz geçen yıllarını yaşanmamış sayarlar. Bu anlamda, elhamdülillah kendimi epeyce yaşlı hissediyorum. Ucundan kıyısından da olsa, elli yıllık bir tanışıklığımız var sayılır. Yani elli yıldır, Bediüzzaman ve Risale-i Nur isimleri hafızamda yer tutmaktadır. İsterseniz hikâyemi baştan alayım da gereksiz kelime israfına girmeyelim.

1960’ lı yılların sonuydu. Ortaokul ikiden üçe geçmiş, yaz tatili için köyüme dönmüştüm. O yaz köyümüze genç bir imam tayin olmuş ve yaz tatilinde öğrencilere Kur’ân öğretmek için Kur’ân kursu başlatmıştı. Ben de bu kursa kayıt oldum kısa sürede Kur’ân’a geçmiştim. Kur’ân okurken, bir taraftan da Kur’ân’ın mânâsını öğrenmek istiyordum. Onun için hocamdan Kur’ân tefsiri istedim. Hocam da bana kırmızı kaplı, üzerinde “ Sözler” yazan bir kitap verdi. Okumaya başladım. İlk anda fazla bir şey anlamadım ama, bu kitapta beni cezbeden bir mânâ vardı. “Temsili hikâyecikler” çok dikkatimi çekiyordu.

İTTİHAD’LA İLK ADIM

Tatil dönemi bitti, ben de kitabı hocama teslim ettim. Okuluma döndüm. Hocam bana kitap hakkında hiç bir şey söylememişti. Ben de sadece yazarı Bediüzzaman olan bir kitap okuduğumu düşünüyordum. Ama ruhumda ne olduğunu tam olarak anlayamadığım tarifsiz bir lezzet bırakmıştı.

Bir gün okulda bir arkadaşın elinde “”İttihad”” adında bir gazete gördüm. Müsade isteyip aldım ve okumaya başladım. Buradan da Bediüzzaman ve Risale-i Nur isimlerini görünce heyecanlandım. İttihad’ı iştiyakla okumaya devam ediyordum. Orada da “Sözler” kitabında okuduğun mânâlarla benzer şeyler yazıyordu.

Arkadaşıma rica ettim, gelecek hafta yine bana İttihad getirmesini istedim. Bir kaç sayısını daha aynı heyecan ve iştiyakla takip ettim. Ama, Bediüzzaman’ın kim olduğundan ve Risale-i Nur Cemaatinden habersizdim. İttihad sayesinde nasıl mukaddes bir davanın kapısından içeriye adım attığımı bilmiyordum.

İTTİHAD’DAN YENİ ASYA’YA

Daha sonra İttihad’da bir ilan gördüm. Bu ilanda, aynı davayı devam ettirecek, “Yeni Asya” adında günlük bir gazete çıkacağını öğrendim. Yeni bir heyecanla, bu gazetenin çıkmasını beklemeye başladım. Her gün bayiinin önünde geçerken, “ Yeni Asya çıktı mı” diye soruyordum. Bir gün yine oradan geçerken bayii bana seslendi: “ Delikanlı senin gazeten geldi.” Sevinçle dükkâna daldım ve Yeni Asya’yı elime aldım ve bir daha hiç bırakmadım.

21 Şubat 1970 tarihine, Yeni Asya’yı elime aldığımda benim hayatımda da yeni bir dönem başlamış oldu. Kıt imkânlarıma rağmen, okul harçlığımdan kestiğim paralarla her gün bir Yeni Asya alıyor, her köşesini ilgi ve merakla okuyordum. O zamanlar gazetede sık sık şiir ve hikâye yarışmaları düzenlenirdi. Ben de şiire meraklı olduğumdan, yazdığım şiirleri gazeteye göndermeye başladım. Gazetede ilk şiirim yayınlandığında ne kadar çok sevindiğimi anlatamam. Bu şevkle yazmaya devam ettim. Bir de şiir yarışmasında dereceye girince, kendimi tamamen şiirin heyecanına kaptırdım ve daha büyük istekle Yeni Asya okumaya ve şiir yazmaya devam ettim.

YENİ ASYA’DAN RİSALE-İ NUR’A

Ama hâlâ Risale-i Nur’un nasıl bir eser olduğundan ve Nur Cemaatinden haberim yoktu. Cemaatle ilk temasım, 1972 yılında Kayseri’de Rahmetli Ali Mutlu Ağabey ile tanışmakla başladı. Okumakta olduğum yatılı okulun mescidinde namaz kılarken, gazetemi de yanımda taşıyordum. Birgün arkadaşım Bahattin Yavuz benim Yeni Asya okuduğumu görünce, yanıma geldi, beni cemaatten birisi zannederek hangi dersaneye gittiğim sordu. Ben de o güne kadar dersane deyince sadece okul dersleri ve dersliklerini biliyordum. Sınıfımın yerini tarif ettim. Arkadaş güldü. “”Onu demiyorum, Nur Dersanesini diyorum”” deyince, böyle bir dersten haberim olmadığını söyledim. Bunun üzerine hafta sonu beni Ali Mutlu Ağabeyin bulunduğu dersaneye götürdü. Böylece İttihad’la başlayan yolculuğum, Yeni Asya sayesinde Risale-i Nur Cemaati ile devam etti. El ele ve birlikte büyüdük. Zaman beni ihtiyarlandırırken, Yeni Asya’yı gençleştirdi.

Bugüne kadar çeşitli ihtilallere, ihtilaflara, iftiralara, mağduriyetlere ve mahkumiyetere maruz kaldık. Ama hiç bir zaman bir birimizi bırakmadık.

Çocuk yaşta tanıştığım İttihad, bana Yeni Asya’nın yolunu açmış, Yeni Asya’da Risale-i Nur’a götürmüştü. İttihad’la gönlüme bir çekirdek düşmüş, bu çekirdek Yeni Asya olarak neşv-ü nema bulmuştu. Onun için İttihad’ın gönlümde ayrı bir yeri, Yeni Asya’nın da müstesna bir makamı vardır.

Gazetemiz, ilk nüvesi olan İttihad’a bir vefa borcu olarak 50. yılı münasebetiyle tıpkı basım İttihad eki çıkarıyor. Bizim kuşağın hatırlarını tazelemesi, yeni kuşakların da nasıl bir destansı mücadele ile bugünlere gelindiğini anlaması bakımından, önemli bir hizmet ifa ediliyor. Herkesin bu güzel çalışmaya sahip çıkarak, okumasını, okutmasını ve dağıtmasını talep ediyoruz. Bu tür nurlu eserler dağıtıldıkça, memleketimizin ve İslam ümmetinin üzerindeki kara bulutların da dağılacağını diliyoruz ve ümit ediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*