İyi ki ölüm korkumuzu kaldıran zât (asm) doğdu

Son zamanlarda daha sık yaşanan uçak yolculukları ile ilgili zaman zaman insanların nasıl olup da o koca nesnenin havada seyahatinde güvenle içinde durabiliyor olduklarını düşünüyorum. Zannediyorum burada iki temel güven duygusu var. Biri bilime ve uçağın geliştirildiği teknolojiye güven, diğeri ise işinin ehli olduğu kanaatinden kaynaklanan pilota güven. Bu güven duyguları ile insanlar gönül rahatlığı ile uçaklarda seyahat ediyorlar.

Ancak, bir uçak yolculuğunda gereken bu güven duygusu sonsuz uzay boşluğunda süratle seyahat eden dünya yolculuğu açısından bakıldığında nasıl çözülüyor? Herhalde bütün kâinatın bir küllî iradenin kontrolü altında olduğuna iman etmeyenler düşünmemekle, akıllarına getirmemekle problemi çözmeye çalışıyorlar. Aslında bu bir kaçış davranışı. Çözmek yerine aklına getirmemek bir tür rahatlama sağlıyor. Bu tür durumlarda derinde yatan duygu ölüm korkusu olmalı.

Hayatın her anında karşılaştığımız ve zaman zaman vurucu ifadelerle ortaya konan bir hakikat olan ölüm hep yakınımızda. Depremler, tsunamiler, seller, salgın hastalıklar, trafik kazaları ve uçak düşmeleri aslında her an hayatın içinde var olan ancak çok net görülmediği için unutulan bir hakikati daha vurgulu şekilde önümüze koyuyor. Bu tip olaylar karşısında toplum genelinde ölüm vurgusu daha belirgin hale geliyor ve herkes şuur altında kendi ölümü ile ilgili irtibatlar kuruyor. Maddi alanın ve olayların acımasız olabileceği düşünülüyor. Varlık çarkları karşısında ezildiğini düşünen insan, olaylarla bir irtibat noktası arıyor. Olay, yakınları ya da olaya maruz kalıp uhrevi âlemlere göç edenler kadar herkesi ve her insanın hayatını ilgilendirir hâle geliyor. İnsanlar bu telâş ile olaylarla sağlam bir irtibat noktası kurmaya çalışıyorlar. Hava yolları şirketini, olayla ilgili ihmali olanları suçluyorlar ve bu olayın tekrarlamaması arayışı içinde ölümsüz bir hayat arayışı var. Herkes dünyanın daha güvenli bir mekân olmasını ve kazaların en az olmasını arzu ediyor. Bunun için geliştirilen teknik imkânlar ve sıfır hata arayışı varlıkla insanın yatay bağlantıları açısından ve yeryüzünde fıtrî şeriat kurallarına uymak arayışı açısından çok güzel. Ancak bütün bunları yürütürken bu kuralları yürüttüğümüz ve uçakları üzerinde uçurduğumuz dünyanın sonsuz bir uzay boşluğunda süratle hareket eden küçücük bir nokta olduğunu ve bu küçücük noktanın dahi çok az bir noktasına hükmedebildiğimizi unutmamamız gerekiyor. Bu durumda acziyetimizi kabul etmekten, hem dünyaya hem sonsuz uzay boşluğuna hem de daha görmediğimiz gayb âlemlerine hükmü geçen Sonsuz Kudret Sahibi bir Zât’a dayanmaktan ve esas emniyeti O’nun ile hissetmekten ve alınan tedbirleri O’ndan talep etmenin fiillerle ortaya konan şekli yani fiilî dua olarak kabul etmekten başka çare yok.

Ölüm aslında hayatın çok net bir hakikati. Her gün vefat eden yüzbinlerce insan bu hakikatin güneşin doğması kadar net bir şekilde içinde olduğunu, vazgeçilmez olduğunu ortaya koyuyor. Teknoloji, tıp ve bilimler ne kadar gelişirse gelişsin, ölümün tamamen ortadan kalktığı bir dünya hiç olmayacak. Belki geçici bir hayat rengi türünden çareler olabilir. O halde asıl arayışı içine girilmesi gereken durum ölümsüz bir dünya değil, hayat ve ölüm bağlantısı ve ölümün hayattan ne istediğini anlamak olmalı. Geçen zaman ortaya koydu ki ölüm hayattan fazlasını istiyor. Yani bu kadar hayatla iç içe olan ölümün verdiği mesaj sadece biyolojik bir işleyişin sonlanması değil farklı bir aleme ve Aşkın Olan’a ve Sonsuz Kudret Sahibi’ne nazarları yöneltmek olmalı. Yani şu an nazarlar sadece uçağın nasıl düştüğü ve kimlerin bu işte hatasını olduğuna değil aynı zamanda bu hadiseyi bizlere yaşatan İlâhî iradenin muradının ne olduğunu ve bu olayla bize hangi mesajı vermek istediğini anlamaya da yönelmeli.

Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü hep hatırlamamız gerekiyor. Bu hayatın en net gerçeğini unutmak çözüm değil. Mezarlık girişine ‘Bütün nefisler ölümü tadacaktır’ mealindeki İlahi ikazın yazılmasına itiraz edebilirsiniz ancak kâinat kitabında çok vurgulu şekilde yazılan uçak kazaları, depremler gibi kevnî âyetlerin yazılmasını ve gazete, televizyon ve radyolarda bunun dile getirilmesini engelleyemezsiniz. Bundan gerçekten kaçamazsınız. O halde anlamak ve hayat içinde neyi ifade ettiğini çözmek gerekiyor. Bunun da en kısa yolu vahye kulak vermek ve O’nun hayatımızdaki en açık yansımaları olan Kur’ân ve Hazreti Muhammed’i (asm) dinlemek.

Bir uçağın pilotuna güvenmemizin sebebi aldığı eğitimler ve tecrübesi. Oysa insanlık âleminde en üst düzey eğitimi almış olan zat (asm) Mi’raç hakikatini yaşamış olmakla eğitimin zirvesini yaşamış. Ümmi olmakla birlikte en üst düzey eğitimi almış insan o (asm). Dolayısı ile her konuda güvenilen ve emin lakabını en üst düzey liyakatle almış olan o zatın haber verdiği Âlemlerin Rabbi’ni hakkıyla idrak ettiğimizde varlıkla ilgili güven duygusu, yani temel güven duygusu da zirveye ulaşacak. Bu duygu ile ölüm korkulu rüyamız olmaktan çıkacak. Yeryüzüne teşrif edişinin milâdi yıldönümünde bizden ve içimizden böyle bir zat (asm) ile âlemi şenlendirdiği için Rabbimize sonsuz şükürler olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*