İyilik haddi aşarsa, kötülük doğurur (2)

Günlük yaşantıda bizim değer yargılarımızın belirlediği iyi-kötü, doğru-yanlış kavramlarının çerçevesinde bazen iyi ya da doğru olarak adlandırılan fiillerin de ölçüsünü aşması halinde, bizi, istikametten ve vasattan uzaklaştırdığı gözlenmektedir.

Hayatta her şeyin ideal olanını, sırat-ı müstakimi ya da doğru yolu temsil eden vasatı maksimum ya da minimum değerler değil, optimum ölçüler ifade etmektedir.

Meselâ, su çok faydalı bir nimettir ancak bu ne kadar su içebilirseniz o kadar için anlamına gelmez; fazlası çatlatır. Bal faydalı bir gıdadır, ancak ölçüsüz bir şekilde ve aşırı miktarda alınırsa şeker komasına sokar. Dolayısı ile hayatta her işleyişin, her halin bir optimum noktası, yani fayda ve zarar eğrilerinin kesiştiği bir vasat noktası vardır ve buna riayet edilmelidir.

Günlük olaylarda ve bedenle ilgili işleyişlerde kendini gösteren bu hal, davranışlarda, tavır ve hareketlerde de dikkate alınması gereken bir ölçü ortaya koymaktadır. Ahlâkî anlamda iyi olduğu ifade edilen her hal ne boyutta uygulanırsa uygulansın hep iyidir denemez. İyilik şeklinde ifade edilen tavırların da bir vasatı, yani zamana ve şartlara uygun bir ölçüsü olmalıdır. Meselâ, hoşgörü ve esneklik çok takdir edilecek ve insanî açıdan üstün meziyetler şeklinde ifade edilecek tavırlardır. Ancak sonuna kadar, her ne olursa olsun hoşgörü ile yaklaşmak ve her tavrın ortaya koyduğu duruma uyum sağlayacak bir esneklik göstermek kişiyi ya da toplulukları kendi kimliğinden ve kişiliğinden uzaklaştırabilir. Zulme rıza gösteren dehşet verici hal ile yüzleştirebilir ve daha da kötüsü, bu damar vasıtası ile zulüm bizzat mazlûmlar ya da mazlûmların tarafında yer alanlarca uygulamaya konulabilir. Bu noktada samimiyet de hafifletici ya da kişiyi temize çıkarıcı bir unsur değildir. Böyle bir durumda işin en kötü yanı kişinin duygu, ruh ve inanç boyutunda iyiliğin ve iyilerin yanında olmasına rağmen, netice ve sonuçlar itibarı ile kötülüğün ve kötülerin yanında muamele görecek olmasıdır. Bu anlamda hayat yolculuğunda hepimizi büyük bir hatar ve çetin bir imtihan beklemektedir. İnsanlık tarihi ve yakın tarihimiz, felsefe ve nübüvvet yolu ayrımı içinde nübüvvet tarafında yer alıp, ancak uygulamaları ile istemediği halde hoşgörü ve esneklik gibi güzel hasletlerin ölçüsüzlüğü sebebiyle nefis ve şeytanın alt yapısını inşa ettiği felsefe tarafına hizmet etme, fiilen onların tarafında yer alma ve dehşet verici makamlara gelme örnekleri ile doludur. Bu hallerde bizzat kötülüğe niyet ve olmadığı halde iyilik saiki ile kötülüğün karşısında gereken izzet ve azametin, bunların uzantısında yer alması gereken celâl tecellisi ve salabetin ortaya konamaması sebebiyle ortaya çıkan bir tablo yaşanmaktadır.

Hayat cemal ve celâl dengesi ile istikametini bulan pozitif ve negatiflerin ortasından geçen, hatta doğruyu takip edebilen bir yapıdır. Cemalin tek başına istikameti ve vasatı bulmaya yetmediği bir tarz ile mülk âlemi yaratılmıştır. Her şeyin bir denge ve ahenk içinde yer alması gereken varlık âlemi ölçüsüzlük ve her şekildeki aşırılıklara, işleyişi içinde olumsuz karşılık veren bir yapı sergilemektedir. Meselâ, aşırı hoş görü ve esneklik içinde her şeye ve herkese uyum sağlama endişesi taşımak ve bunu maslahat için yapmak Âlemlerin Rabbi yerine insanları razı etmek endişesi gibi ürpertici bir sonuç doğurabilir. Namusuna ve mukaddesatına sövüldüğü anda tebessüm etmek ya da güleryüz göstermek en çirkin ve nefret verici hallerden biridir. Oysa tebessüm ve güleryüz bütün dinî ve ahlâkî öğretilerin en başta teşvik ettiği davranışlardandır. Doğru söylemek en temel ahlâkî davranıştır, ancak mahrem sırları ortaya dökmek şekline dönüştüğünde en çirkin fiillerdendir.

Dindar bir insanın ya da idarecinin dikkat etmesi gereken en önemli konulardan biri esneklik ya da hoşgörü ile hareket etmek düşüncesi ile kendi değerlerini ve prensiplerini ayaklar altına almak gibi bir hâle düşmemektir. Kimliğini, çizgisini ve kişiliğini kaybetmişlik kişiyi her türlü kötülüğe alet haline getirebilir. Ayrıca Kâinat Sultanı’nın yanında ve zaman zaman O’nun rağmına başka hatırları ön plana çıkarmak gibi özünde çok edepsizce olan bir tavrı netice verebilir. Her şeyin bir haddi ve vasat mertebesinin var olduğu, kâinat kitabının en belirgin cümlelerinden olmalıdır. Her konuda haddi aşma imkânı vardır. İyilik de haddinden geçerse ve vasat mertebesinden uzaklaşırsa kötülük doğurur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*