İzin dönüşleri ve akrabaya yatırım

HABBE & KUBBE

Tatil dönüşü duygular ile sıla dönüşü duygular arasındaki farkı hiç fark ettiniz mi? Zahiren tatil de cebi, boşaltır sıla da… Ama biri sadakadır ki malı eksiltmez. Bir parça tecrübe edin, göreceksiniz. Hatta öyle tahmin ediyorum ki; Allah için yapılan her sıla ziyareti, içinde bir sürpriz barındırıyordur ve ummadığı tarzda ihsan edilir.

Tatil de seferiliktir, sıla ziyareti de… Dolayısı ile seferlik sıkıntılıdır, zira yolcuktur. Şu fark ile ki sıla ziyareti sıkıntıların birbirine aktarılarak ve paylaşılarak azalmasına sebep olur.  Akraba ziyaretinde çekilen sıkıntıların sonu faydalıdır. Çünkü evdeki rahatlık bazı tecrübeleri elde etmemize manidir, hem bizim hem çocuklarımızın. Köy veya kasabalarımızda bilmecburiye girilen sıkıntılar, nezaketi, sabrı, sırasını beklemeyi, alttan almayı ve saygılı davranmayı öğretir, değil mi?

Uzun zamandır görmediği memleketinin, camisinin bir ihtiyacını gidermek, eşrafıyla fikir teatisinde bulunmak, yol, han, hamam, sağlık ihtiyaçları ile ilgili valilikle iletişime geçmek veya maddi destek için bizzat devreye girerek arabuluculuk tarzında yardımcı olmak insanı kökleri ile büyütür, kemale erdirir. Hem yüce Nebi ,“Sıla-i rahim… ömrü uzatır ve beldeleri imar eder, servet ve refahı çoğaltır. İster bunu yapanlar facir ve günahkâr olsunlar” demiyor mu? Köylerimizin hali pürmelâli devletimizin yanlış politikalarının yanında bizim de sıla-i rahimi hakkıyla yerine getirememizden kaynaklanıyor, kanaatindeyim…

AKRABAYA YATIRIM

Akrabadan kaçan bu çağda, akraba aleyhinde bir yığın deyiş ve şarkı sözü tekerlenirken, öncelikle akrabaya iyiliği teşvik eden nebevi tavsiyelere nasıl masadak olacağız? Kişinin yakınlarından uzaklaşmasına aralarının “limoni” oluşu ve yekdiğerinin arayıp sormaması da sebep olabiliyor genellikle. Gerçektende akraba ile “kırılma” imtihanı daha fazladır. Çünkü insan nazının geçtiğine kırılma cesareti gösterir. Oysa akrabalık iklimi, adalet terazisinden çok, hoş görü havasını sever. Sağ elin, sol elden gizledikleri kısmına girmeli akrabaya iyilik. Şefkatin, müsamahanın ve fırsat verebilmenin karı; adalet değil, tesanüt ve uhuvvet olmalı değil mi? Mukabilinde zincir gibi kuvvetli bağlar, tatminkâr bir sevgi ve en ihtiyaç duyduğun anda Rabbinin sana koşan emanı yeterli ve kâfidir sanıyorum. Bu müsamaha ortamı şeytanın büyük hayırlara mani olmak için kuracağı fitne tezgâhını da zir-ü zeber edecektir. Peygamber Efendimiz (a.s.v) “Hakiki sıla kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir” (Buhari-Edep-15) diyerek bu hususa da dikkat çekmişti.

blank

SILADA BİR NEFESLİK TEFEKKÜR

Sıla-i rahim hep bildiklerin hakkında “faniyat tefekkürü” yapmana fırsat verir. En yakınlarını izlersin. Çocukların çocuğa karıştığını gençlerin ihtiyarladığını fark edersin. Hani kendini pek görmez ya insan. En yakınlarını izlersin…dik duruşunu, eğilişini, çöküşünü, çizgilerini yakından adım adım… Sonra bir bakarsın ki koltuğu boşalmış, bir varmış bir yokmuş sanki hiç yaşamamış gibi… Gidişe odaklanırsın sonra… %98 ‘in gittiği yere 99. gitmeden kıymet bilmeğe çalışırsın. Tatil yapmaz bunu sana. Yalancı bir yenilik, eskimezlik ve yıpranmayacak vehmi bir dünya gösterirler tatilde…

Sıla-i rahimde zahmet vardır demiştik. Suit odalar otomatik lambalar, fotoselli musluklar beklemez seni. Ama o curcunadaki lezzet ikidir: İlki; sana aşina gelen lezzetlerle güne başlamandır. Körili tavuk, avakodulu salata, İtalyan makarna yoktur sofrada… Ağzına alır almaz seni mazinin en tatlı hatırlarına hayalen uçuran, capcanlı sofralarda, aile tiyatroları başlar tebessümlerle… Neler konuşulmaz ki, o sohbetlerde, sonra şifa bularak geri döner yediklerin, oturmaz mideye otel restoranlarında açık büfelerdeki gibi.

Sıla-i rahimde aşina olduğun coğrafyanın tabiatını takip etme imkânı bulursun çocukken ektiğin çınarın, elmanın gölgesinde ferahlamak, eriğin, narın lezzetinden çocuklarına da tattırmak, bir de eşinin gözüyle manzaraya bakmak… var mı böyle bir saadet?

Ve sıla-i rahimin en “can verici” noktası “kabristan ziyaretidir”. “Can alıcı” demeliydin sözlerini duyar gibiyim. Hatta “can kaçıran!” Ee tatildeyiz şimdi; lezzetleri tahrip edip acılaştıran kabir ziyaretinin zamanı mı şimdi, değil mi ya… zor gelir, bilirim. Oysaki “merdane” kabre bakmayı yalnız sıladaki kabristandan öğrenmez miyiz? Hakikatli ölüm tefekkürleri soyadımızın yazılı olduğu mezar taşında değil midir? Can verici kısmı ise; hayatın, henüz yaşarken mahiyet ve kıymetini o mezarlık ziyareti dönüşü fark ederiz ve güzel niyetlere bürünürüz yol boyu.

“Biz ikisini de beraber yapıyoruz, sıla ve tatil” diyenlere de ufak bir tavsiyemiz olacak; öncelikle sılaya gidin derim, çünkü göreceksiniz ki birçok duygunuz sılada tatmin olacak, dua ve bereket toplayacaksınız. Bu manevi halelerle uğrayacağınız tatil beldesi hedef olmaktan çıkacak ve hem günahlarda korunacak, hem de mutmain duygularla lüzumsuz harcamalar yapmayacaksınız. Doymuş mideye tatlı yer gibi, ölçülü olacaksınız. Bırakınız helal kazancınız “kart”ınızda kalsın. İ’la-i Kelimetullah için sarf edilecek paraya, bu zamanda çok ihtiyaç var. Vesselam…

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Ah dostum ah… Ne çok unutulmuş his ve değer var, hepsi başıma toplandı şu yazıyla. Ne kadarda capcanlı olmuş anlatımın Allah razı olsun dönüp dönüp okudum şifa oldu inşaallah şu gaddar asrın ruhumuzda ve kalbimizde açtığı yaralarına

  2. Sevgili Nuray, yazılarında bir kültürel onarım tadı duydum.. Kalemine Rabbim kuvvet versin… Amin..

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*