Japon sırrı ve Bediüzzaman

Japon harikalarını bilmeyenimiz, duymayanımız veya kullanmayanımız yok gibi… Japonya’yı görenler, “bir cennet köşesi” diye tasvir ediyor. Japonya’yı imâr ve ihya eden, elektronik dünyasını alt üst edip, hayatı bu kadar ince âletlerle donatan; bedenen cüce, çalışma performansı bakımından “yüce” insanları bu hâle getiren sır nedir?

 

Derler ki: “Geometri Mısır’da gelişmiştir. Sebebi, Nil nehrinin taşmasıdır. Bu taşkınlıktan korunmak için bentleri öyle koymuşlar, böyle koymuşlar, şöyle koymuşlar ve geometri doğmuş!”

Japonya bir adalar ülkesidir. Deniz saldırıyor, depremler sarsıyor ve bu durum insanları tedbir almaya itiyor! Bu, meselenin maddî yönüdür! Ya onları mânen yükselten şey nedir?

“Çalışmak, temizlik ve düzenlilik. Bir memur haftada 6 gün, günde 12-16 saat çalışır… Japon halkı bireyci değil, grup çalışmasına çok önem verir. Ücretler kıdeme göre belirlenir. Japonlar iş yerleri ile bütünleşir. Patron, çalışanının sadece iş değil, bütün problemleriyle ilgilenir. Organizasyon adamıdır Japon.”1

Tesbitleri aktarmaya devam ediyoruz:

“Japonlar sabırlıdır. İşten yılmazlar, hep daha iyisini yapmaya çalışır, çalışırken keşfederler, keşfedilmiş şeyleri tekrar keşfetmez, onları geliştirmeye çalışırlar.

“Başarının en önemli püf noktalarından birisi şudur: Japon moderndir, tekniği kullanır, ama gelenek, kültür ve örflerine bağlıdır. Kültür ve yaşantı tarzlarının özel ve güzel olduğunu düşünürler. Japonlar kendilerine Batı’yı örnek almadılar. Gaye çağdaşlaşmaktı. Gelenek ve kültüründen vazgeçmeyi düşünmüyordu. Dışa açılmış, aldığı kültürü Japonlaştırmış… Japonya, kaynaklarını askerî alanlara değil, tamamen ekonomiye yöneltti…”

Evet, bu yazıdaki vurucu son cümleyi de alıntı yapalım:

“Yüzyıllık bu teknolojik serüven içinde Japonlar kendi kimliklerini korumayı bilmiş ve dışardan aldıkları yenilikleri hep kendi kültürlerine uyarlayarak kullanmış…”2

Evet, şimdi Japonya tekliyor, hasta, intihara sürükleniyor, ekonomisi geriliyor! Her kemâlin bir zevâli vardır… Ama, gelişmesini, yukarıda sıralanan esaslar çerçevesinde gerçekleştirmiş…

Gelelim, Bediüzzaman ile Japonya arasındaki bağlantıya. Bediüzzaman, yaklaşık 80 sene önce şöyle diyordu:

“Kesb-i medeniyette (medeniyeti kazanma yolunda) Japonlara iktida lâzımdır ki; onlar Avrupa’nın mehâsin-i medeniyetini (medeniyet güzelliklerini) almakla beraber, her kavmin mâye-i bekası olan âdât-ı milliyelerini muhafaza ettiler. Bizim âdât-ı milliyemiz İslâmiyet ile neşv ü nemâ bulduğu için iki cihetle sarılmak zarûrîdir…”3

İslâmiyet ilimdir, akıldır, tefekkürdür, cemaatleşmektir, ekip ruhudur, çalışmaktır, salâbettir, mantıktır, kalbdir, vicdandır ilââhir…

Evet, Bediüzzaman bu tesbiti yaparken; biz ona muhalefet etmişiz, anlayamamışız, itiraz etmişiz, hapislerde süründürmüşüz, mahkeme mahkeme, memleket memleket süründürmüşüz! Demek, Japonlar ve Bediüzzaman bizden 100 sene ileride… Şimdi sormak hakkımız:

Böylesine isâbetli ve yılları tarayan bir ilme, tefekküre ve ferasete sahip olan Bediüzzaman ve Nur Talebeleri nerede; kendinden geçmiş, bitmiş, tükenmiş sistem, rejim nerede?

Dipnotlar:

1- Bilim Teknik, s. 68, Ekim 1996.; 2- Age.; 3- Divan-ı Harb-i Örfi, Yeni Asya Neşriyat, s. 79-80.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*