Japonya insanî vazifesine dönecektir

Image
Japonya çoktandır sessizliğe bürünmüştü. Dünyanın ekonomik devlerinden bir ülkenin, dünyadaki şu curcunalı hadiseler karşısındaki sükûtu, bu ülkeyi “kimliğini koruyarak medenîleşmeye” örnek alan İslâm ülkelerinin de garibine gitmişti. Bolşeviklerin tar u mar ettikleri Rusya’nın, global çetelerin cinayet ve ihanetlerine itiraz ettiği bir zamanda Japonya sessiz kalmayı tercih etmişti.

Bilhassa 11 Eylül’den bu yana Japonya’nın yavaş yavaş sükûta geçmesi elbette dünyayı yağmalayanların işine yaramıştı. Batıda neocon ve neoliberal denilen dünyanın eski dinsiz ve ahlâksızlarına, doğuda da insanı sömürmeye devam eden Çin’e Japonya sessiz kalmıştı. Japonya’nın, dünyada üyesi bulunduğu ekonomik, siyasî ve ahlâkî mahfillerde insanın hayrına giden yollara yardımcı olmadığını veya olamadığını, geçen zamanlar gösteriyor…
Bu hususta ilk anda Amerikalı ve İngiliz yeni muhafazakârların İslâm dünyasına yaptıkları zulümler hatırımıza gelecektir. Doğrudur; Japonya medenîliğe, dünyadaki statüsüne ve inkişaf eden insanî değerlerine yakışır bir davranış sergileyemedi. Kanaatimizce bundan daha önemlisi millî bir vazifesini ihmal etti çekik gözlü coğrafyanın lideri…
Avrupa emperyalistlerinin nefis, şeytan ve ırkçılığn kumandasında İslâm coğrafyasını istilâ etmeye başladığı bir asır evvel, Müslüman aydınlar Japonya’nın medenîleşme ve terakkî üslûbunu methediyorlardı. Ehli Kitap olmasa da; geleneklerine, kültürüne ve tarihine sadakatle Japonya ilerlemişti.
Fakat 2011’den sonraki global dalgayı Japonya tehlike olarak algılayamadı galiba… Globalleşmeyi dinsizlik, ahlâksızlık ve adaletsiz paylaşım istikametinde sürdüren çekirge sürülerine ve köpekbalıklarına sessiz kaldı. Bilhassa insanın mahiyetini bozarak değiştirmeye çalışan neoliberallere kapılarını sonuna kadar açarak; ailesinin, kadınının ve çocuklarının bu dehşetli ahtapotun kollarına kapılmasına reaksiyon göstermedi.
Kuzeyden doğmuş “dinsiz şimal cereyanı” dillere destan Alman iş ahlâkını öldürürken, insanı düşünenler “Hiç olmazsa Japonya var!” diyorlardı. İlim ile gelenek arasında ördükleri millî köprülerle, nesillerini istikbâlin zirvelerine taşımışlardı Japonlar.
Japonya yorgun düşmüş olabilirdi. Mütemadiyen dinsiz ve ahlâksız Çin sürüleriyle uğraşmış olmak az birşey sayılmazdı. 11 Eylül’den çok önce Avrupalı menfaat zebunları küçük menfaatleri için Çin’in gayri insanî hayatına destek vermişlerdi. İnsanlara hayvanî bir hayat yaşatan Çin’e destek veren para düşkünü Batılılar karşısında Japonya “Yeter!” demiş olabilirdi. Amerikalı ve Avrupalı Hıristiyanların, insaniyetperverlerin ve ilimle uğraşanların paçayı yer yer 20. yüzyıl Avrupalı dinsiz ekollerine kaptırmış olmaları da Japonya’yı ümitsiz bırakmış olabilirdi. Doğrusu Japonya’yı insaniyeti müdafaa noktasında yorgun ve bitkin bırakan birçok sebep ve hadisenin yakın geçmişte cereyan ettiğini birlikte müşahede edebiliyoruz.

İNSANİYETPERVER JAPONYA

Bütün bunlara rağmen, kader-i İlâhî Japonya’nın ahirzaman dinsizliğine karşı “insaniyet siperindeki” mücadelesinden azıcık geri çekilmesine müsaade etmedi ve ikazını yaptı. İlâhî ikazın muhataplarının yalnızca insanlar, yani Ehl-i Kitap olmadığını ilân etmiş oldu. Müslümanlara ve Ehl-i Kitaba yardım etmekte mükellef “insaniyetperverlerin” de bu ikazla her an karşı karşıya kalacağını Japonya felâketi göstermiş oldu.
Japonya yüzyıl önce başlattığı “hakikî insaniyeti arama” seyahatine devam etmeli. Küçücük bir köye dönüşen dünyamızda tesadüfe yer olmadığını, deniz altındaki depremler gösterdiği gibi, insan eliyle ortaya çıkan yüksek teknolojinin İlâhî Kudret karşısında bu denli âciz düşmesi de tesadüfü reddediyor. Dünyamızın içerisinde yüzdüğü bütün kâinatla beraber herşeyin dizginini elinde tutan bir Yaratıcıya ait olduğunu Japonya bu felâketle daha iyi anlamaya başlamıştır. Çoktandır merak ettiği Kur’ân’a dönerek, meydana gelen tufan, felâket ve zelzelelerin bahislerini oralarda okuyacaktır. İnsanlığın beklediği kıyametin küçük nümunelerinden hareketle Kur’ân’ın ne kadar doğru, açık ve tesellîbahş konuştuğunu inşallah Japonya şu musîbetle öğrenmiş olacaktır.
Ateşböcekleri gibi ilmî enâniyetlerine tapan, teknolojilerine güvenen ve elde ettikleri imkânlarla diğer insanları ezmeye çalışan dinsiz emperyalistlerin de bu felâketle birlikte yürekleri ağızlarına gelmiş olmalı. Zira Allah’ın toprak, su, ateş ve rüzgâr askerleri karşısında insanî hiçbir şeyin duramayacağını. Zelzeleler, okyanuslar, yanardağlardan püsküren lavlar ve şehirleri süpüren fırtınalar hal dilleriyle her gün Batılı sağır kulaklara haykırıp duruyorlar. Onların dünyadaki fukara insanlardan yağmaladıkları enerjiler, sihirbazlarının çaldıkları paralar ve insanları öldürmek için imal ettikleri silâhlar onları ne dünyada ve ne de ahirette bekledikleri dehşetli felâketlerden kurtaramayacak. Bilâkis kendilerini yakacak ateşlere kuvvet verecekler topladıklarıyla.
Şayet Japonya ikazı doğru anlamazsa, içine düştüğü “ümitsizlik” kendisine yüz tsunami kadar zarar verecek. Zira şu hadise gösterdi ki, insan gayet âciz, teknolojisi perişan ve bulunduğu yer de gayet tehlikeli. Ulaştığı yol ayrımında dinsiz Batılı felsefe yerine Kur’ân’a yönelir ve tevhidle insaniyete yardım ederse, bütün dünyayı yanı başında yardımcı bulacaktır Japonya.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Essalamu Aleykum,
    Bu yazının aynısı aklımdan geçiyordu.Fikrime ve hissiyatıma tercüman olmuşsunuz.Aynı kaynaktan beslenmenin neticesi olan bu yazı için Allah razı olsun der,selam ve hürmetlerimi sunarım.
    Ooğuz Kiraz

  2. tusunamilere ihtiyaç kalmadan kur’ana sarılmaları dileği ile başarilarinizin devamini dilerim.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*