Kaburgamdaki Karıncalanma

Hilal Çorbacıoğlu´nun kaleminden...

“AİLE MEDENİYET HAKİKATİ”

Bir parçanız eksiktir bizamana kadar…
Bazen gergefinize,bazen düşlerinize yansır o parçanız…
Sızlar durur bir yanınız  tamamlanana dek…
İlk  Hz. Adem’in sancısıydı…

Kadının zuhuruyla cennette dindi bu sızı. Zahiren “bir kaza” gibi gözüken izdivaçla müesseseleşip latif bir vaziyette dünyaya indirilmiştir. Her evlilik bu hikayenin nakaratıdır, tekrarıdır. “Medeni hali=Bekar” yazan erkek ve kadın yarımdır. Yarım  olmak olmamaktır. İki yoktan bir var  ancak aile  mümkün olur. Bu müesses müessese yeryüzünden  asli vatanımıza kazasız belasız sağsalim gerçekleştirebilmenin yoludur.
Çağımızda meşru  muhabbetin  alanı oldukça  daraltılmış, “muhabbet” kavramının içi boşaltılmış ve toplumun şirazesi kendine sahip çıkamayacak derekede dağılmış olabilir; ama inanan insan için  hayat arkadaşı, ilahi bir hediyedir. Evlilik bir insanı nesep itibariyle  bir aileye bağlayarak  “sahih” ve “hususi”leştirir. Çünkü nikah Hz.Adem’in  ve eşinin  tevbesinin tasdikidir. Aileler, tevbe üzerine kurulmuştur. İki yok var var edilerek müessese hususileştirilmiştir. Dolayısıyla medeniyetimiz  “aile”mizin temeli  “günaha” değil “tevbeye” dayanır.

“HELAL DAİRESİ KEYFE KAFİDİR”

Nazarları, hevesleri, sevgileri, hırsları  bilumum  insani duyguları kendine  bağlayıp kapkaranlık bir yolda heder eden çağımız anlayışında bir müminin  tavrı saadet-i  dareyni  gözeterek selamettedir. Makul ölçüler içerisinde  seçim yaptıktan sonra kısmete  rıza  gösterir. Mü’min tavrı; edep, sabır, kanaat ve takva  üzerine  kurulmuştur. Bu tavır dünyada kendi nasibine şükretmek ve sırat-ı müstakim  üzere iktifa etmek ile anlam kazanır.
Asrımızda insan  nefsini daha da arsızlaştırmak için bir yarısı vaki olsa da mü’min sırat-ı müstakim üzere yol aldığından “emin” dir. Günümüzün en büyük  tehlikelerinden birisi de kalpsizliği ve kalbiliği reddeden bir tavrın olmasıdır. Mü’min ise bu deveranın karşısında  kendi sınırları çerçevesinde  gördüklerini, özümsediklerini  kalp hayatına  kalbetme çabasındadır. Mü’minin hayatı ise  öze  dönüktür. “Dışta” olarak addedilen  vurgulanan her şeyi “öz” deki yapılanışa  katkı sağlamak üzere kurgular mümin. Çünkü bu dünya hiçbir şeyiyle sönmeden ebeden devam eden bir alem değildir. Dolayısıyla  insan bir güzelliğe takıldıysa o güzelliğin şeklini değiştirip “mutlak güzellik” e  terennüm penceresi açmalıdır. Bu dünyanın her şeyi  menbaına döndürülmek üzere  sevk edilmiş  olmalıdır. Zira bu dünyadaki  yol arkadaşlığı, maddi tarafıyla sürekli bir şekilde cıvıl cıvıllığını yada cicim aylığını korumadığına göre ruh tarafıyla geçiciliğin perdesini yırtıp ebediyen  bir refika-i hayat  merhalesine tekaddüm edecek sefere dönüşmelidir. Nitekim yüz yılda yaşasa  gideceği kapkaranlık bir çukur değil mi?
Elbette  makul sınırlar içerisinde kalarak kalbini ve ruhunu beslemesi ve kalbinden ruhundan beslenmesi nitelikli bir terennüm sunuyor kendisine. Ayrıca  dışı bal içi zehir her şerden içtinap etmesi  karşılığında  O’na  sonsuz bir rahmet sunulmuştur. Nitekim  “helal dairesi keyfe kafidir”.

YAZI, KADER  VE  KARINCALANMA

Ne yani der  ehli dalalet, kadının hayat sebebi erkeğin kaburgasındaki karıncalanmayı dindirmek mi? Diye itiraz eder. Elbette sebeb-i hayatımız  tel değil, başta başı “kulluk“ olmak üzere hayatın cilvelerinin bağlandığı esbab zinciridir. Ve kadının sebeb-i hayatının mühim bir cüz’ü de erkeğin kaburgasındaki karıncalanmayı  izale etmektir. Bu ontolojik bir gerçekliktir. Bu hakikate binaen kadın erkeği erkek kadını tamamlamaktadır. Manevi ve ruhi olarak da bu tamamlamanın en önemli kısmına kalbi yerleştirmek lazım. Ailede baş köşede aşk oturmalı. Şeytan olacak mendebur nitekim en çok muhabbetten yılar, pes eder. Muhabbetin  olduğu yere giremez. Sevgi nağmeleri kılıksıza kamçı yerine geçer. Elbette malumumuz bu zavallının evveliyatı melektir mazisine hürmeten arada bir ağız dalaşı olmalı ki azabı hafiflesin. Fakat bunu dozajı öyle ayarlanmalı ki şeytan muradına ermeden çekişme  şakaya şaka da aşka inkılap etmeli. Bu tablonun içerisinde yer almak üzere sırtını pencereden sızan gün ışığına verip binbir renk ve endişe içerisinde “nasiplisini“  bekler genç kızlar.

NİKAH KERAMETİ

Aile, bazı globalleşen dünya ülkelerinde tarihin tozlu sayfalarına girme tehlikesi yaşamaktadır. Ve ince taktiklerle ülkemize, ailemize de saldırılmaktadır. Toplumun büyük çoğunluğunun medyayla yaşadığı malumunuz.
Ergenlik döneminde flörtün “normal” karşılanması, cinselliğin ön plana çıkarılması, duyguların törpülenmesi;
Eş tercihinde değerlerin değişmesi;
Nişanlılıkta kadın ve erkeğin rol karmaşası (Çiftlerin birbirlerine   teslimiyetten uzaklaşması, ilişkilerin bireysel mutluluk ve menfaate dayanması);
Evlilikte aldatmanın meşrulaştırılması ve şaka diye kullandığımız gayet letafetsiz cümlelere bile bu olayın sığıştırılması, şipşak boşanmaların ziyadeleşmesiyle sinsice ve gizlice “Hak katındaki en önemli hakikatin  ailenin “sömürülmesi, dejenere edilmesi söz konusu. ”Aydın sıfatıyla  çalışan ajan kurum ve kuruluşlarca her mahfilde “aile” hedef addedilip, ince taktiklerle saldırılmaktadır. “Aile müslümanın tahassüngahı” sırrınca (Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle) her akıl sahibi erkek ve bayanın iffetinin en büyük hazine, edebin en şerefkar duygu ve ailenin izzet ve  bekası için en iyi sığıngah olduğunu idrak etmesi ve ona göre davranması gerekir. Devlet ve gerekli kurumlar “aileleşme” konusunda imkanlar  oluşturma “aile”ler sıhhatini bozmamalı, yuva kurmayı kolaylaştırmak  adına çalışmalar yapılmalı vakıflar kurulmalıdır. Kurulu aileleri eğitmek adına yapılan Ana-baba okulları Evlilik öncesiyle ilgili genişletilerek STK’ların desteğiyle planlanmalıdır. Medeniyetin “mim”siz “deniyyet” olarak toplumda temellendirilmemesi için medeni, evlilikler  kurulmalıdır. Her şer  çekirdekten  izale edilebilir.
O halde  çekirdekler yetiştirmek için ve çekirdek olabilmek adına tek bir söz söylenecektir. Aile en güvenilir kurumdur ve güven en rahatlatan duygudur. Sevginin ruha hitap etmesiyle oluşan “aile” müessesesinde gönlümüzün inşasını sağlıklı kurabilmek dileğiyle…

Image

Benzer konuda makaleler:

3 Yorum

  1. Gönül kalemlerine selam olsun..
    Yazı hakkında yorum yazamayacağım ancak çok beğendiğimi ifade etmek istedim. Çıktısını alıp, hatta kopyalarını da arkadaşlarıma vermek istiyorum. (Zannediyorum bir mahzuru yoktur!)
    Ne diyeyim! Devamını diliyorum, diliyoruz. Eminim bu konulara ihtiyaç duyan çok kişi var. Bilinç kazanmalıyız!
    Selam ve dua ile..

  2. Yazı hoş bir yazı fakat başlardaki “İlk Hz.Adem’in sancısı” derken bunu bir mesnede dayandırabilirmisiniz. Teşekkürler.

  3. Teşekkür ediyorum Allah razı olsun sözleriniz için. Selim bey bunun mesnedini zahiren görünen durum olarak cevaplamak istiyorum. Eğer onun bir sızısı ihtiyaci olmasaydi Allah Havva’yi yaratmazdi. Yani aslinda Havvanin var olmasi Ademe eş olmasi Ademin sızısının dinmesi durumu oluyor. Eğer sorunuz varsa mail adresimden cevaplarim teşekkürler…

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*