Kadın nasıl olmalı?

Kadın hakkında ne kadar çok şey yazılmıştır, bilinmez. Kadının nasıl olması icap ettiği de bu yazılanların bir kısmını teşkil eder. Kadın nasıl olmalı?” sorusu bana sorulsa, bir tek kelime ile cevap vermeyi kâfi görürüm: “-Meczûbe..”

“Bu ne demek oluyor?” diye merak ve tecessüsle birbirine sormaktan, lügat arayıp karıştırmaktan kurtarmak için de söylenebilecek bu kelimeyle kastedilen manâ, tek cümleyle şudur:

“-Cenâb-ı Hak’kın emirlerine, kendinden geçercesine, titizlikle itaat eden.”

Kadının hiç bir vasfı bu vasfından öncelikli olamaz; diğer vasıfları, ancak bu vasfından sonra gelebilir ve dikkate alınması uygun olabilir. Bu, şahsî bir tercih değil; Yaratan’ın koyduğu bir ölçüdür.

“-Kadın nasıl olmalı?” sorusu, “Sâliha Kadın”ı da hatıra getirir. Mü’minin dünyada takvâdan sonra, “sâliha kadın” bir eş kadar hiç bir hayır ve mutluluktan faydalanmış olamayacağına dair bir hadis-i şerifte:

“Sâliha kadından daha kıymetli bir dünya nimeti yoktur.” buyurulmaktadır.

Sevgi, itaat ve sadakat, “sâliha kadın”ın vasıflarıdır. Bunları ibadet bilecek, kocasını bu hususlarda memnun etmeyi kendisi için en büyük cihad olarak benimseyecek eş; “sâliha” bir kadındır.

Diğer bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.s.) sâliha kadının şu vasıflarını belirtmiştir:

“Yüzüne baktığı zaman kocasını sevindirir, emrettiği zaman itaat eder, yanında olmadığı zaman da kocasının haklarını korur.”

Mümine hanımların kendilerine örnek alabilecekleri Hz.Âişe (r.a.) validemiz, Hz.Peygamber’in arzu ve isteklerini fevkalade bir hassasiyetle dikkate aldığı için, Hz.Peygamber’in:

“-Sen gurab-ul-âsamsın.” iltifatına mazhar olmuştur (senin gibisine çok nadir rastlanabilir, manâsında).

Bazı sözlükler; sâliha kadın için “uygun ve uyumlu eş” demekle, manâsını çok geniş tutmuşlardır. Bu durumda, her aile reisinin kendi düşünce ve yaşayışına uygun, yani “eşi ile uyumlu” olan kadın, bu sözlüklere göre “saliha” kabul edilmiş olmaktadır. Ancak, “aile reisinin kendi düşünce ve yaşayışı” nın Yaratan’ın onun için çizdiği programa uygunluk göstermediği hallerde de “eşi ile uyumlu” olan bir kadına, “Sâliha Kadın”(?) sıfatını yakıştırmak isabetli olamaz. Böyle lügat manâlarına itibar edilmeyip, saliha kadınlığın ancak Yaratan’ın evli kadın için çizdiği program dahilinde söz konusu olabileceğini kabul etmek doğru olur.

Dünya hayatının saadeti, âhiret hayatının huzuru, dindar aile ve sâliha kadın ile yakından alâkalıdır.

Ahmet bin HANBEL’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Resulullah (s.a.s.) Efendimizin sâliha hanım, uygun mesken ve iyi bir bineği, insanoğlunun dünyadaki saadet vesileleri arasında saydığı ifade edilmektedir.

Hz. Ali’nin (r.a.), “Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil-âhireti haseneten ve kinâ azâben-nâr…” duasını çeşitli kadın tiplerine göre yorumlayarak; “Dünyada bir iyilik : Saliha eş, âhirette bir iyilik : Hûrul-iyn, bizi cehennemden koru : Eşine hükmetmeğe çalışan kadın ( el-meret-üs selita) dan koru.” manâsını verdiği rivayet edilmektedir (Tiybî).

Hem saliha eş, hem de eşine hükmetmeye çalışan eş her ikisi de, dünya hayatı içinde kurulan aile topluluklarında kadın ve erkekler için dünya imtihanının konularından olur.

Aile, karı, koca ve çocuklardan meydana gelen fıtrî bağlar üzerine kurulan küçük, fakat sosyal bir topluluk olarak tarif edilebilmektedir.

Aile tipleri olarak;

1- Ananın hâkim olduğu aile (Matriyarkal aile, Roma ailesi),

2- Babanın hâkim olduğu aile (Patriyarkal aile, ataerkil aile),

3- Yalnız ana-baba ve çocuklardan ibaret aile (Çekirdek aile, dar aile),

4- Büyük anne, büyük baba ve yakın akrabalar dahil olan aile (Geniş aile) den bahsedilmektedir.

Bizim dinimize, köklü geleneğimize uygun olanı, ananın değil, babanın hâkim olduğu ailedir. İslâm ailesi, aslında çekirdek ailedir; fakat, yüzyıllar boyunca geleneğimizde yer almış geniş aile yapısının bazı mahzurlarının da görülmesine rağmen, İslâm terbiyesi ile hareket edildiğinde geniş aile modeli uygulaması daha ziyade bir “aile içi eğitim müessesesi” gibi faydalı olmuştur.

Sanayileşme ve kentleşme ile, tüm dünyadaki gibi ülkemizde de, geniş aileden dar aile tipine geçiş olmaktadır. Bunun İslâma aykırılığı söylenemez; ana-baba ve akrabayla, ayni aile içinde olmadan ilgilenilebilir.

Zamanımızda kitle iletişim vasıtaları fevkalade gelişmiş ve maalesef bunlar hayırdan ziyade şerrin propagandası için kullanılır hale gelmiştir. Güya kadın haklarını savunan, aslında kadını yaradılış programından, yüksek ahlâk ve seciyelerinden uzaklaştıran feministlerin aşırılıklarına ve iğfallerine kapılmamak, kendilerini asıl değerli kılacak insanî vasıfları kazanmağa ve yaşamağa çalışmak, bu zaman diliminde yaşayan kadınlarımızın ve kızlarımızın gayesi ve hedefi olmalıdır.

Bu zamanda Müslüman ailelerine bile bulaşmış manevî hastalıklara karşı koruyucu ve tedavi edici aşıları bilmeden ve kullanmadan, sadece yuva kurup aile olmayı düşünmek, basiretsizliktir, tedbirsizliktir; dünya ve âhiret saadetini tehlikeye atmaktır.

“-Kadın nasıl olmalı?” sorusu, bilhassa kadının gerçek kimliğinin bozulmağa çalışıldığı bu zamanda daha da önem kazanmıştır ve bunu erkeklerden önce kadınlar ve genç kızlar düşünmeli ve gereğini yapmalıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*