Kahraman Ordu!

Başlıktaki ifade, Üstad Bediüzzaman Hazretleri tarafından söylenmiştir. Kendisi de 1. Dünya Savaşı’nda o orduda gönüllü alay kumandanı (albay) olarak vazife yapmış, ordunun hakikî manâda bir ordu olmasını, siyasete bulaşmamasını, vazifesinin millete, memlekete hizmet etmek olduğunu ve ulülemirlerine (yani başlarındakine-–ki bu zamanda bu, milletin temsilcileridir.—) bildirmektedir.

Bir de, kahraman ordunun, dizginlerini eline alarak, ölmüş veya sağ hiçbir şahsın vesayeti, boyunduruğu altında olmaması gerektiğini söylemektedir.

Ama son yüz yıldır maalesef ordu içinde bazıları, orduyu da âlet ederek, hep siyasetle iç içe; milletin hizmetinde olması îcab ederken, hep milleti ve devleti idare etme işine soyunmuştur. Osmanlı’nın son zamanlarında bu böyle olduğu gibi, Cumhuriyet’ten sonra da aynı gelenek, hem de şiddetlenerek devam ede gelmiştir. Hem de öyle bir şiddetlenerek ki, hiç acımadan haksız bir yere bu memleketin başbakanını ve iki bakanını da asacak kadar ileri gitmiştir.

Yapılan bütün inkılâp ve ihtilâller, silâhların gölgesinde yapılmıştır. Hem de namlu, kendi sahiplerine, millete çevrilerek… Üstelik o silâhların parasını da, askerini de milletten alarak yapmışlardır bu işi. Cumhuriyetin ilk yıllarından bu tarafa binlerce masum, jandarma dipçiğiyle veya namlusuyla hizaya getirilmeye çalışılmamış mıdır?

1960’tan bu tarafa yapılan bütün ihtilâl ve ihtilâl bozuntusu hareketler güyâ hep “Türk milleti” adına icra edilmiş, ama zavallı milletin bundan ne haberi olmuş, ne de böyle bir şeye geçit vermiştir. Ama “yaptık oldu” havasıyla, hem ihtilâli yaparak memleketi yıllarca geriye götürmüşler, hem de binlerce cana, mala kıymışlardır.

Son yıllarda dünyada meydana gelen değişmelerden (AB gibi) dolayı kahraman orduyu kendi hasis ve haris, sefil emellerine âlet edenler hesap vermeye başlamışlardır. Tabiî daha önce, kim onlar hakkında doğru bir şey söyleyecek olsa, “askere hakaret” gibi tehditlerle susturulmaya çalışılmıştı. Ama şimdi haklı olarak konuşanlar epey arttı. Elbette ki haklı konuşmak lâzım, işi hakarete falan götürmeden. Neticede kahraman ordu bizim. Onun elbisesi, eslihası altında bulunan bazı yanlış yapanlar yüzünden ordumuzu karalamayıp, sadece yanlış yapan o şahıslar nazara verilmelidir. Ki, Yeni Asya olarak biz hep buna dikkat etmişizdir. Sapla samanı karıştırmadan hareket etmişizdir.

Son zamanlarda ordu kışlasına dönüp, kendi asil işiyle meşgul oluyor zannederken, birden ortaya yeni bir ‘Genelkurmay açıklaması’ çıktı. Açıklamadaki ifadelerde şöyle deniliyor: “…Bazı yazar, konuşmacı ve meslek kuruluşu temsilcilerinin; basın ve ifade özgürlüğünü istismar ederek, başta Ebedî Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tarihe mâl olmuş asker kişilerin de şerefle taşıdıkları askerî unvanlarını bile seviyesizce alay konusu yapmaları, astlık-üstlük münasebetlerini ve dünyanın en disiplinli ordusu olarak gösterilen ordumuzda disiplin anlayışını zedelemeye yönelik söz ve yazılarla Türk Silâhlı Kuvvetlerini ve onun değerli mensuplarını tahrik etmeye çalışmaları, talihsizliktir…”

Yapılan bu açıklama ile ordu içinden bazıları yine eski huylarını depreştiren bir görüntü verdiler. (”Dünyanın en disiplinli ordusu..” ifadesindeki disiplin, keşke korkutarak değil de sevdirerek yapılan bir disiplin olsaydı.) Bazı yazar ve şahıslardan sudûr ettiği açıklanan sözlerden rahatsızlık duyularak yapılan bu açıklama hiç hoş bir şey değildir. Bu sizin işiniz olmamalıdır. Sizin bağlı olduğunuz sivil bir bakanlık var. Bırakın haksız ve yanlış bir şeylerden bahsediliyorsa, onlar cevap versin. Siz askersiniz. Askerin işini yapınız, o işlerle ilgilenenler cevap versin, siz değil. Artık ne diyelim, kahraman ordu inşâallah dizginlerini eline alıp, millet ve memlekete hizmette, ölmüş veya yaşayan hiçbir şahsa kendini bağlamaz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*