Kahramanlık ve cesaret numuneleri

Bediüzzaman’ın, “Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı.” 1 diye tarif ettiği, hayatındaki nefiyler, sürgünler, zehirlemeler, baskılar, tehditler, mecburi ikametler hiçbir zaman Üstad’a korku ve evham vermemiş.

Her musîbete karşı şuurlu iman, ihlâs, tevekkül ve teslimiyetle Rabbine tahassun etmiştir. “Yoksa bütün sergüzeşt-i hayatım şahittir ki, hak gördüğüm meslekte gitmeye karşı korku elimi tutup men edememiş ve edemiyor.” 2 sözünü hayatı ve tavrı ispat etmiştir. İmanından aldığı nur, şecaat ve kuvvetle Kur’ân ve iman dâvâsında hiçbir tahakküme boyun eğmemiştir. “Hem eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse, hakikat-i Kur’âniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.” 3 Üstad ve talebeleri, dünyevî ikbal, servet, şöhret, meşguliyet ve menfaatleri ne dönüp bakmamışlar. Ahiretin baki, kıymetli elmaslarına göre, bu dünya metaını, kırılmaya mahkûm cam şişeler hükmünde olduğunu ifade etmişler…

Kur’ân’ın ulvî hakikatlerini asrımızın ihtiyacına göre izah ve tefsir eden Risale-i Nurlar’a hizmet edenlerin her zaman kalbi huzur, huşu ve ferahlık hissetmiştir. Yaptıkları hizmetlerde Cenab-ı Hakk’ın rızasını gözetip Sünnet-i Seniyye yolunu tercih etmişler. Kur’ân hizmetlerinde iman, ihlâs ve salih amel ve takva esasları ile birçok kolaylıklar, tevafuklar, inayetleri fark edip hizmette sürur, şevk ve gayretleri artmıştır.

Üstadın nezaretinde arı gibi çalışan Nur Talebelerini ceberrut devrinin baskıları, müeyyideleri, iftira dolu iddiaları, tehditleri, hapisleri yıldıramamış. “Risale-i Nur’un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalp, hem ruh, hem nefis, hem his hisselerini alabilirler.” “Bu zamanda Risaletü’n-Nur’a ekmekten ziyade ihtiyaç var ki, harmancılar, çiftçiler, çobanlar, Yörük efeleri hacat-ı zaruriyeden ziyade Risale-i Nur’a çalışmaları…” 4

Her bir Nur Talebesi kadın, erkek, masum çocuklar ve ümmi ihtiyarlar yasaklara aldırmadan üstün gayret ve fedakârlıklarla, imkânsız görünen zor şartlarında Risâle-i Nurlar’ı elle gizlice yazılıp çoğaltarak neşretmeleri, ilim ve irfan tarihine şeref levhası olarak geçmiştir.

Elle yazılan 600 bin nüsha Risaleler, Üstad’ın tashihinden geçtikten sonra halis Nur Talebelerinin, mübarekler heyetinin, iman fedailerinin, Isparta kahramanlarının organize çalışmaları ve isimsiz Nur postacılarının omuzunda yurt sathına dağıtılmış, muhtaç gönüllere ulaştırılmıştır.

Üstad, Risale-i Nurlar’ın fütuhatı  için:

“…Hem öyle kökleşmiş ki, inşallah hiçbir kuvvet, Anadolu’nun sinesinden onu çıkaramaz.” 5 müjdesiyle, Risale-i Nurlar, dünya ülkelerinde Nurlar’ını neşretmekte, kalpleri irşat etmektedir.

Allah demenin yasak olduğu karanlık devirde, ağır şartlar altında masumane, kahramanca çalışanların yakınlarını, memleketlerini ve kendilerini tebrik eden Üstad, “O mübarek masumların ve ümmîlerin her birisine birer hususî teşekkür ve tebrikname yazmak elimden gelseydi yazacaktım.” 6 demiştir.

Risale-i Nur’un ilk telif yıllarında Üstad’dan aldıkları ilim, irfan ve feyizle ve Kur’ân nuruyla karanlıkları aydınlatan kahraman Nur Talebelerinin ibret dolu çalışmaları, hatıraları, destansı hayat hikâyeleri gelecek nesillere azamî şevk, heyecan, kahramanlık, fedakârlık ve cesaret dersleri verecek ibretlerle, ölçülerle doludur. Allah onlardan ebediyen razı olsun…

Dipnotlar:

1- Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı, Tahliller.
2- Mektubat, On Üçüncü Mektub, s. 52.
3- Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 455.
4- S. T. Gaybi, s. 152.
5- a.g.e., s. 152.
6- A.g.e. s.154.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*