Kâinat tâifesi

Na’büdü mütâlâaları – 4
Kul, namazda, Fâtiha’da bütün mâsivâ adına “iyyâke” duâsını kıraat eder. Mâsivâ, Allah’tan gayrı herşey. Kâinat ise, bunun, hemen önümüzde ve içinde bulunduğumuz, şâhid olduğumuz kısmıdır. İşte bu kâinat, yani “umum mevcudât, bir salât-ı kübrâda, bir tesbihât-ı uzmâda, her taife kendine mahsus salâvat ve tesbihatla meşgul bir cemaat” 1 hâlinde ibadetini yapıyor. Yapılan bu ibadeti, tahiyyâtı umum mevcudat namına takdim ederken bulunduğumuz hâl, huzur-u İlâhî’de muhatap olunan hâldir.

Eşya, muayyen vazifeleri ile ubudiyetini yapıyor. Bu mânâ, âlem çapında hayâl edildiğinde azamet-i İlâhiye karşısında “Allahuekber” ile tâzimle mukabele gerekir. Masivayı ihata eden Rububiyet-i İlâhiye karşısında mevcudat çok geniş bir ubudiyetle mukabele ediyor. Böylece herbiri diğerinin şehadetine hem şahitlik, hem de destek ve tasdik eder. Âdeta aynı neticeyi isbat tarzında vaziyet alıyorlar.2
Evet “bir insan-ı ekber olan kâinat lisan-ı hâl ve çok eczaları istidat ve ihtiyac-ı fıtrî lisânıyla ve zîşuur mevcudatları lisan-ı kal ile ‘İyyake na’büdü ve iyyake nestaîn’ diyorlar ve Hâlıkının merhametkârâne rububiyetine karşı ubudiyetlerini gösteriyorlar”3 mânâ ve müşahedesinin ardından “nun” kapısından girdiği gibi çıkan Üstad gibi biz de “Elhamdülillah” deriz.
Elhâsıl, “Na’büdü” nun’u mezkûr üç cemaate bakıyor. Bu vaziyette iken Resûl-i Ekrem’in (asm) “Rabbinize ibadet edin” emrine bizimle beraber o üç cemaat de mukabele ediyor.
Bu mukabelenin tezekkürü ile kalb ve hayâl mutmain olduktan sonra akıl dahi tatmin olmak ister. “Ben de hisse isterim” diyen akıl, kâinatı taharriye başlar: “..Zîhayat olsun, câmid olsun, kemâl-i itaat ve intizamla vazife sûretinde ubudiyetleri var. Bir kısmı, şuursuz, hissiz oldukları hâlde, gayet şuurkârâne, intizamperverâne ve ubudiyetkârâne vazife görüyorlar. Demek bir Mâbud-u Bilhak ve bir Âmir-i Mutlak vardır ki, bunları ibadete sevk edip istihdam ediyor.” 4
Aklın iknası; mevcûddan hareketle ve mevcûdun gayet şuurkârâne, intizamlı vazife görmesi ile bunların arkasında mutlak mânâda emreden var, izahı ile yapılmakta. Bu izahı takib eden başka isbatlar da var.
“Hem bak, bütün mevcûdâta, hususan zîhayat olanlara: Herbirinin gayet kesretli ve gayet mütenevvî ihtiyacâtı var ve vücut ve bekasına lâzım pek kesretli, muhtelif matlupları var; en küçüğüne elleri ulaşmaz, kudretleri yetişmez. Halbuki o hadsiz matlapları, ummadığı yerden, vakt-i münasipte, muntazaman onların ellerine veriliyor ve bilmüşahede görünüyor.”5
Mevcûdat kendi ihtiyacının tatmin edilmesine muktedir olamadığı halde, hadsiz taleblerinin mükemmel şekilde, münasip vakitte verilmesi müşahadesi ise aklın iknasında şuhudî bir vaziyet arz eder.
“İşte, şu mevcudatın bu hadsiz fakr ve ihtiyâcâtı ve bu fevkalâde iânât-ı gaybiye ve imdâdât-ı Rahmâniye bilbedâhe gösterir ki, bir Ganiyy-i Mutlak ve Kerîm-i Mutlak ve Kadîr-i Mutlak olan bir hâmi ve râzıkları vardır ki, herşey ve her zîhayat O’ndan istiâne eder, medet bekliyor, mânen ‘iyyake nestaîn’ der.” 6
Mevcûdata hadsiz acz ve fakrı içerisinde ihtiyacının mükemmelen hem de gaybî inayetlerle Rahmânî imdadlarla yapılması açıkca merhametli, kudretli, ganî bir Hâlık’larını isbat eder. Böylece âdeta herşey O’ndan ister ve “mânen ‘iyyake nestaîn’ der.”
“O vakit akıl, ‘Âmennâ ve saddaknâ’ dedi.” 7
Kâinattaki dehşetli faaliyet ve hallâkıyetin intizamla cereyanı merhameti, mutlak rububiyetin içerisinde müdebbiriyeti gösterir. Hadsiz zîhayatların lisan-ı hâl ve kâlleri ile yaptıkları istiânelerine verilen mükemmel hikmetli cevab ve inayet ise bilbedahe umum bir ma’budiyeti ilân eder. Böylesine fıtrî ibadeti semavî fermanlarıyla enbiyalar ihbar ediyorlar.
Müçtemian mevcûdatın “İbadet ederiz” demesinin işareti ile zikredilen üç tâifenin her birisinin kendisine mahsus halleri ile ibadet etmesi Ma’bud-ı Mukaddes’in mevcûdiyetine şehadettir. “Senden isteriz” ise kendilerinin yardıma koşan, duâlarını kabul edip cevab veren şefkatli Müdebbirin mevcûdiyetine de şehadet eder. Rabb-i Rahim ve Mucîb’e kat’î işaret eder.
Bu kıyaslamalara binaen lisan-ı kâl ile yapılan duâların hususan enbiyaların (as) ve havasların harika bir tarzda makbuliyeti “Ancak Senden yardım dileriz” ifadesi ile Allah’ın vahdaniyetine kat’î şehadet eder.

Dipnotlar:        

1- Mektubat, B. Said Nursî, sh. 669.
2- Şuâlar, B. Said Nursi, sh. 958.
3- age. 958.
4- Mektubat, B. Said Nursî, sh. 669.
5- Age, sh. 669.
6- Age, sh. 669.
7- Mektubat, B. Said Nursî, sh. 671.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*