Kâinatı ayakta tutan sır

Kâinatın çekirdeği insandır. Kâinat insan mahiyetinden yaratılmıştır. En güzel insan, en güzel mahiyet, en güzel ruh ve maneviyat sahibi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olduğuna göre, kâinatın aslî çekirdeği de elbette ki Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dır.

Bilim dünyası bu yaratılışın maddî cihetini bir ölçüde keşfetmiş ve kâinatın bir noktadan yaratıldığını kabul etmiştir. Buna ‘Büyük Patlama’ veya orijinal tabiri ile ‘Big Bang’ demişler. Bu teori ile sadece maddî cihet bir ölçüde tanımlanmıştır. Halbuki bir de işin manevî ciheti var. İnsan sadece maddî bir yapıdan ibaret değil. Akıl, düşünce, his, ruh, hayal, hafıza gibi manevî haller de insanın temel özelliklerinden. Bilim bu konuları da araştırmak zorunda. Son zamanlarda bazı hakperest bilim adamları ve bilhassa kozmoloji sahasında çalışanlar tarafından ciddî çalışmalar yapılıyor. Şurası muhakkak ki, kâinatın kozmik çekirdeği kuru bir madde olamaz. Kâinatın aslî çekirdeği insan olduğuna göre yaratılışa menşe olan çekirdeğin de insandaki bütün özellikleri ihtiva etmesi gerekiyor. Zira Kudret-i İlâhiye kâinatın programını insan meyvesi verecek şekilde tanzim etmiştir. Yani kâinatın yaratılmasından maksat insan meyvesi vermesidir. Bu sebeple insanda var olan her şey, kâinat ölçeğinde de var olmalıdır.

Bakın şöyle bir bilim dünyasına, müthiş bir merak duygusu ile çok büyük araştırmalar yapılıyor. Bu araştırmalar için çok büyük imkân ve emek sarf ediliyor. Peki, insan niçin bu kâinatı böylesine araştırma ihtiyacı duyuyor dersiniz? Bilim dünyası niçin bu kadar galaksilerde, yıldızlarda, ayda, güneşte, dünyada meydana gelen hadiselere çok büyük bir merak ile dikkat ediyor? Ne maksat ve hedefle uçsuz bucaksız gibi görünen kâinatın en uzak noktalarına kadar ne olup bittiğini öğrenmek istiyor?

Bu ve benzeri soruların cevabı açık: Kâinatın bir parçası ve meyvesi kendisi. Şu azim yaratılış ağacının en önemli neticesi kendisi. Şuurlu, akıllı, idrak sahibi birisi olarak yaratılış ağacının yapraklarına, dallarına, gövdesine ve köklerine ulaşmaya çalışıyor. İşte bütün insanlığın kâinatı merak edip araştırmasının en önemli sebeplerinden birisi bu. Her yerde, her şeyde, en uzak köşelerde bile kendinden bir parça bulunması, kendinden bir şeylerin varlığını hissetmesi. Bu fıtrî bir duygudur. Yani yaratılıştan her insana verilmiştir.

Daha ötesi bu dünyaya niçin geldiğini, burada ne görevi olduğunu, nereye gideceğini, bu kâinat içinde ne yapması gerektiğini, bu dünyanın ve kâinatın sahibinin kim olduğunu ve daha yüzlerce sorunun cevabını bulmaya çalışıyor.

Madem kâinat bir insanın mahiyetini taşıyan bir çekirdekten yaratılmış, o çekirdek de Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın mahiyetidir, yani nurudur; öyle ise en güzel meyve, en güzel netice ve insan da Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dır. Bu sebeple kâinatın yaratılmasındaki en büyük sır Resûlullah’ın (asm) yaratılmasıdır denilebilir ve öyledir de.

İşte kâinatın bir meyvesi olan insanın en önemli görevi, bu en mükemmel meyveye benzemeye çalışmaktır. Zira en mükemmel meyve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dır. İnsanlığın önüne çıkarılmış model insan odur. İnsanın en mühim görevi ona benzemeye çalışmaktır. Yani Sünnet-i Seniyyesine uymaktır. Âleme neşrettiği hakikatlere tabi olmaktır. İslâm ve Kur’ân nuru ile nurlanmak, emirlerini dinleyip, yasakladığı işlerden de uzak durmaktır.

İnsan o zaman kâinatın hakikî bir meyvesi olur. Ölüm sonrasında ise ahirette hakikî ve daimî bir kâinatın aslî çekirdeği hükmünde olarak, kendi mahiyetinden yaratılacak ebedî bir âleme sahip olur ve orada ebedî mesut olur.

İşte şu kâinatı ayakta tutan en büyük sır budur. Yani insanların hakikî ve matlup meyve olan Resul-i Ekrem’e (asm) uymaları ve onu dinlemeleri ve ona itaat etmeleridir. O zaman insan da kâinattan maksat olan hakikî bir insan meyvesi olur. Ve böylece kâinat hakikî insan meyvesi vermeye devam ettikçe, Hikmet-i İlâhî tarafından bu kâinat devam ettirilir. Aksi takdirde çürük ve bozulmuş bir meyve hükmüne geçer ki, bu durum da kâinatın ölümüne sebep olur. Zira sürekli çürük meyve veren bir bahçeye bakılmaz. Ya dal ve budakları temizlenir veya bahçe tümden iptal edilerek kesilir. İşte kâinat ağacı da sürekli olarak çürük meyve vermeye başlar ise elbette ki bahçe tahrip edilecektir. Bu da kâinatın ölümü hükmünde olan kıyamettir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*