Kalbten kabre Mustafa Kocayaka

Allahın sevgili kulları ateştir, ısıtır. Şubat soğuktur.

Rabbimiz kendileri ateş olsa da kutuplar gibi soğuk insanlarla yapamayacağını, soğuklara dayanamayacağını düşündüğü sevdiklerini zamanı gelince her daim baharın yaşandığı Cennetine alır. Değil mi ki O’nun oralar hep sıcacıktır. Değil mi ki seveni sevgiliden başkası ısıtamaz, ışıtamaz.

Şimdi şu seher vaktinde Hasan Feyzi’nin kalbdaşı Mustafa Hilmi Kocayaka’nın Denizli Asri Kabristanı’ndaki kabrindeyim. Mütevazı kabirtaşı sinema perdesi oluyor, duâ duâ destan hayatını anlatıyor.

Kocayaka Üstadın iltifat ve tebriklerine mazhar olmuş özel insanlardandır. Bilhassa 1943 yılında Denizli’de Üstad ve talebelerine yaptığı hizmetlerle ender şahsiyetler arasına girer. Emirdağ Lâhikası’nın önemli cüzlerinden olur.

1893’te Burdur’un Kocayaka Köyü’nde dünyaya gelir. Rafia Hanımla evlenir. Bir oğluna Üstadının adını verir. 37 yaşında Denizli’ye taşınır. Ticarî zekâsı güvenirliği ile birleşince hatırı sayılır esnaflardan olur. Fakat dünyaya meyletmez. Kesesinde vardır, kalbinde yoktur. Kefe ile kefeni kardeş bilir. Kefenin birine dünyalar diğerine kefen koyulsa yine de kefenin ağır basacağını bilir. Onun için bir ayağı pazarda, diğeri mezardadır.

Zindanlar İçre Mustafa

Üstad ve talebeleri 1943 yılında Denizli Hapsi’nde manevî bir Şubat yaşarlar. Soğukları kırmak, karları küremek için Hâfız Ali canını, Hasan Feyzi ruhunu, Hesna Şener hüsnünü, Beylerbeyli Süleyman hünkârlığını, Mustafa Kocayaka malını yonga eder. Mustafa, büyük kahramanlık göstererek bütün varlığıyla sahip çıkar. Bürokrasi ve iş çevrelerindeki ilişkilerini kullanarak beraat etmelerine katkı sağlar. Üstad vefalıdır. Her güzelliğe aynı güzellikle cevap vermeye gayret eder. Emeği geçenlere bir mektupla teşekkür eder.

Üstad 30.07.1944 tarihinde Emirdağ’a sürülür. Mustafa’nın kalbi ekmek gibi bölünür. Ekmek bölüşünce bereketlenir. Fakat bu sefer tersi olur. Bölündükçe bölünür kalbi. Denizli dar gelir. O ocak gibi kalb kendini yakmaya başlar. Bu hasrete türkü yaksan dinmez. Denizli deniz olsa bu ateşi söndüremez. Ancak kalbi ‘Üstadım!’ diye inleyen bir aşık dindirebilir bu hasreti. Üstad arkasında sesine sığınılacak Hasan Feyzi gibi hüzünlü bir yüz bırakmıştır. Mustafa, Üstad özlemini H. Feyzi’nin yüzüne ve sözlerine baka baka gidermeye çalışır. Birlikte soluk soluğa hizmetten hizmete koşarlar. Ne var ki Feyzi, Üstad hasretine bir buçuk yıl dayanabilir. Şehiden vefat eder. Hz. Ebu Bekir (ra), Hz. Muhammed Mustafa’sız (asm); Hasan Feyzi, Üstadsız ne etsin ömrü…

Feyzi’nin vefatıyla Üstada hasreti de, hizmet yükü de artar. Hizmet ocağına Yunus gibi düz odun taşıyan Feyzi dünyasını değiştirmiştir. Ocakta bir odun eksik yanmaktadır. Zamanla Yakup Cemal ve Muharrem gibi şakirtler de odun taşımaya başlayınca Mustafa rahatlar. İlk fırsatta Üstadı görmek için yollara düşer. Emirdağ’a ateş almaya gider. Ah bir ateş ver Emirdağ!…

Kuşlar, yağmurlar, rüyalar kitabı Risaleler

Yağmurlar, kuşlar, rüyalar kardeştir. Göklerin çocuklarıdır. İnsanı ve kâinatı yıkarlar. Yağmur meleklerin kanadında rüya gibi iner yeryüzüne. Kuşlar yağmur meleklerinin getirdiği yağmurlarla ve sözlerle beslenirler. Risaleler manevî rahmet ve yağmurdur. Sofrasına kuşlar konar. Risalelerin üzerindeki zahmet kalkınca rahmet yağmurları başlar. Nitekim 3-4 aydır yağmayan yağmurlar mahkemenin Risaleleri teslimine karar vermesi üzerine yağmaya başlar.

Mustafa beraat kararını ve iade edilen Risaleleri alır. Kendini Emirdağ yollarına vurur. Kuddüs kuşu misali uçarak Emirdağ’a varır. Bediüzzaman’ın kuşlardan misafirleri vardır. ‘Kuddüs, Kuddüs’ zikrini yapan bir kuş odasındadır. Bir saat bakışırlar. Gülerek “Bu misafir niçin geldi?” der. Üstad okumaya devam eder. Kuş uçmaz, ürkmez. Ekmek bırakır, yemez. Nihayet Üstad dışarı çıkar. Yarım dakika sonra gelir. Fakat “misafir” kaybolmuştur. Üstadın kalbi geniştir. Kalbi kendisi için çarpan Mustafa’nın kanat seslerini hisseder. Az sonra Ceylan Çalışkan içeri girer. “Ben bu gece gördüm ki, Hâfız Ali’nin kardeşi yanımıza gelmiş” der. Üstad “Hâfız Ali ve Hüsrev gibi bir kardeşimiz buraya gelecek” diye mukabele eder. İki saat sonra Ceylan “Hâfız Mustafa geldi”, der. Duâlar, iltifatlar eder. Ahir ömrüne kadar unutmayacağını söyler.

İnsanı ya Ravza, ya da mezar paklar

Mezar ile ravza kardeştir. Kalbi tahir olanın kabri ravza, hem de Ravza-i Mutahhara. Asırlardır insanlar arınmak, tahir olmak için Ravza’ya, Kuddüs isminin en güzel tecelli ettiği Hz. Muhammed Mustafa’ya (asm) koşmaktadır. O (asm) misafirlerini zemzem ile yıkamakta, kalplerini pamuk gibi yumuşatmakta, ruhlara pamuktan kaleler, Pamukkaleler, Pamukkalpler kurmaktadır. Mustafa da arınmak için gâh Pamukkale’ye, gâh Emirdağ’a (Bediüzzaman), gâh Ravza’ya gider.

Bir gün Üstadı Emirdağ’da ziyaret eder. Üstad bir takım Osmanlıca Külliyat verir. ‘Hacı Mustafa, bunları Mekke-i Mükerreme’ye bırak, okunsun…’ der. Yine yollara düşer Mustafa. Yeşil kundaklar içre, bebek safiyetinde ebedî uykusunu uyuyan tertemiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (asm) Ravza’sına Denizli Hapsinde yazılan Asay-ı Musa Risalesini koyar. Asâ-yı Mûsa ve Ravza arasında, Hz. Muhammed Mustafa (asm) ile Hz. Bediüzzaman arasında yıkanır, durulanır. Risalelerin Mekke’ye ulaştığını öğrenen Üstad çok sevinir. “Kardeşimiz Hâfız Mustafa’ya binler bârekâllah ve mâşâallah ve es’adekâllah” diyerek selâmlar.

Hâfızın bahçesinde bir karanfil varmış

H. Feyzi’den sonra Üstad da Cennete hicret eder. Mustafa genç Bediüzzamanlar, Feyziler ile nefes nefese hizmete koşsa da Üstadın, Feyzi’nin, Hz. Muhammed Mustafa’nın (asm) özlemi arttıkça artmaktadır. 28 Şubat 1979’da hasret dayanılmaz olur. “ Demir almak zamanı geldi” diyerek ebedî yolculuğa çıkar. Ravza ve Barla kıvamında adına yakışır şekilde yaşadığı hayatı 86 yaşında son bulur. Denizli Asrî Mezarlığı’ndaki Hesna Şener’in yanına sıra serviler gibi uzanır.

“Risale-i Nur” dediğin tevafuktur. Tevafuk aşkı güçlendirir. Cennette kuşlar âli ruhları kanatlarında taşıdıkları gibi dünyada da taşırlar. Cennetliklerin yanına varırlar. Bize dünyada Cenneti yaşatan Risaleler yazılırken de, okunurken de kuşlar derse gelir. Ben de bu yazıyı yazarken iki kanarya Cennetmisal sesleriyle gözyaşlarıma eşlik ediyor. Ne zaman bir çift kuş görsem Hesna Şener ve Hâfız Mustafa’nın kabrinde ötüşen Kuddüs kuşları gelir aklıma. Ne zaman kabrine gitsem o kuşlar karşılar, sesime ses verir.

Şimdi ben şu seher vaktinde adını taşıdığım Mustafa’nın kabrinde arınmaya çalışıyorum. Sesim başındaki kuşların zikirlerine karışıyor. Ağlıyorum. Ağlayarak arınıyorum.

Üstad, Kocayaka’yı “hakikî adalete hizmeti için âhir ömrüme kadar unutmayacağım.” demişti. Biz de Üstad gibi seni ve arkadaşlarını unutmadık Mustafa Kocayaka. Sen de mahşer gününde bizi hatırla.

Ruhuna El-Fatiha…

Mustafa Oral

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*