Kalplere ve kalabalıklara giden yol

Yalnız bir adam Bediüzzaman; renk renk, desen desen gurbet gömleklerinin birini giyip birini çıkarıyor. Yalnızlık arkadaşı, yalınlık dostu, gurbet vatanı; diyarlar, devirler değiştirememiş bu devranı. Çocukluktan ihtiyarlığa değişmemiş bu şiar; yalnızlığı yıldızlar kadar çok, yıldızlar kadar parlak…

Dâr-ı dünyayı diyar-ı gurbet diye dillendirmesi kuru bir söz, derinliksiz bir kelâm değil; bir yaşam biçimi, bir hayat tarzı, bir inanç şekli…

Yalnızlığını çok konuşmamakla süslemiş, edeple nakışlamış, istiğnâ ile taçlandırmış; yeri geldiğinde volkan gibi patlamış, harfleri kurşun, kelimeleri füze, cümleleri füze sağanağı yapmış küfrün menzillerini tarumar etmiş, kalelerini yıkmış, köklerini kurutmuş; sonra kulübeciğine çekilmiş, evradına dönmüş, tefekkürüne dalmış; Said yok olmuş, konuşan hakikat olmuş.

Azıcık değil çok teveccühle bile kalabalıklara koşmamış; mağaralara sığınmış, dağlarda yürümüş, ağaç üstlerinde yaşamış. Dünya ve şahsı için ziyarete gelenlere kapalı olmak boş bir itiyat, anlamsız bir alışkanlık değil; kimliği, kişiliği hakkında ciddî ipucu veren bir davranış, bir hâl. Benimle görüşmek isteyen Nur’ları okusun demek, siz de yalnız olun demek, yalnızlığı meslek edinin demek, istiğnadan kopmayın demek, fedakârlıktan alakanızı kesmeyin demek…

Gecenin koynunda, sabahın seherinde, otobüste, yolda, caddede, metroda okumak; yalnız işlenen bir fiil, yalnız yapılan bir eylem. Müfritane irtibat bu yalnızların buluşması; ders müzakerelerinde bulunması, birbirlerinin güzel seciyelerinden istifade etmesi; zanna varan afakî konuşma, gıybete yaklaşan boş lakırdı değil.

Konuşma çok, bilgi çok, malumat çok; bu kadar çoklarla gölgesiz gerçeğe, saf hakikate nasıl yaklaşılacak da vahye müheyya bir kalbe, nurlanmış bir akla sahip olunacak? Dördüncü Mesele hakikatiyle, mânâsı emilerek, anlamı sindirilerek kaç defa okunmalı; ya İhlâs Risalesi? Lafzını ezberlemek yetmez; mânâ katmanlarına inmek, hayata akıtmak, hâle taşımak; okumak başka nedir?

Erek Dağından inerken, Barla Dağına çıkarken; Çam ağacı, Çınar ağacı, Katran ağacında yaşarken kaç gurbet gömleği değiştirdi; hele Barla’da nasıl bir arınma, nasıl bir temizlenme yaşadı da dilinden hakikatler dökülüverdi; kâğıtlara, kalplere, kıtalara aktı… Bu yalnızlığı Hira hakikatinden ayırabilir misiniz?

Kâinatın Efendisi, varlığın özü (asm) Hira Dağında arkadaşı yalnızlık ve yıldızlardı. Demek ki hakikate kalabalıklarla gidilmez; zihnî arınma, kalbî sükûndan sonra yalnız gidilir. Kalplere, kalabalıklara bundan sonra davet edilir; kalpler, kalabalıklar başka türlü nasıl kabul eder?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*