Kanaat, şükür ve duâ

Kanaat ve şükür; problemsiz, dertsiz, çilesiz ve sıkıntısız bir hayatı tarif edip ifade etmez. Aksine onlarla başa çıkabilmeyi, müsbet bir noktaya gelmeyi ve asıl manevî bir zaferi ifade eder.

İnsana verilen bunca cihazat içerisindeki sabır, sebat, dayanma, metanet, kanaat, şükür, itaat, rıza ve tahammül duygularını yerli yerinde kullanma ilim ve maharet ister. Bu ilim ve maharetin de tek şaşırmaz, bitmez bir kaynağı vardır. O da; iman ve tevhid akidesindeki tevekkül ve teslimdir. Yani, Allah’ı bilmek, Onun varlığına ve tekliğine inanmak. Kâinattaki küçük büyük her şeyin Onun emriyle hareket edip Onun kader çizgisi dâhilinde ve tasarrufunda olduğunu kabullenmekle olur.

Bunun dışındaki düşünce, duygu ve uygulamalar sahibine dünya ahiret sıkıntı ve dertten başka bir şey getirmez. Bu, uzun, çileli, sıkıntılı fakat netice itibariyle oldukça saadetli ve meyvedar yolun sırrını anlayıp buna katlanmak da kolay değildir elbet. Bu iş, cesaret, yürek ve feraset ister. Yaratan için, mukaddesat için, maneviyat için, İlâhî bir dava için; dertlerin, çilelerin hikmetini idrak edip neticelerini bir başka diyara bırakabilmek ancak kuvvetli ve tahkikî bir imana sahip olanlara nasip olur. Bu çileli yolu müspete dönüştürüp yorumlayabilmek en başta Hak rızasını gerektirir. Elemleri, sıkıntıları, hakaretleri hayatın cilvesi gözüyle değerlendirebilmek… Gerçek hayat için her şeyi Mülkün Sahibine tevdi edip Ona bırakabilmek… Gerçek insanlığın, inancın, hayatın gayesi ve neticesini saadete ve mutluluğa çevirebilmekten geçer.

Hz. Yusuf (as) hayatında geçen kıssada anlatılan: “Çünkü nurânî âlemlere giden yol kabirden geçer ve en büyük saadetler büyük ve acı felâketlerin neticesidir. Meselâ, Hazret-i Yusuf, Mısır azizliği gibi bir saadete, ancak kardeşleri tarafından atıldığı kuyu ve Zeliha’nın iftirası üzerine konulduğu hapis yoluyla nâil olmuştur.” (Şuâlar, 29. Lem’adan 1. Nokta, sh: 651) hakikatinden ve gerçeğinden ders ve hisse çıkarabilmek…

Bu bapta söz ve gönül erbabından birisinin şu tespitleri ne kadar hoş:

“Sanma ki dert sadece sende var.
Sendeki derdi nimet sayanlar da var.
Derdimi dinledim, derdimden iğrendim.
Onun derdini gördüm, derdime imrendim.
Ömür dediğin üç gündür.
Dün geldi geçti, yarın meçhuldür.
O halde ömür dediğin bir gündür.
O da bu gündür.”

Sultan ayın vedasında bir duâyla konumuza nihayet verelim.

“Ey rahmeti, re’feti, şefkati sonsuz Rabbimiz! Bizleri büyük-küçük hatalardan, günahlardan ve Senin emirlerine karşı isyan kokan tavır ve davranışlardan arındır (Âmin). Lisanlarımızı yalandan, gıybetten, Senin sevmediğin, hoşnut olmadığın bütün kirli sözlerden temizle (Âmin). Kalblerimizi gösterişten ve ikiyüzlülükten muhafaza buyur (Âmin). Gözlerimizi bakmamaları gereken şeylere bakıp da hıyanet etmekten koru (Âmin). Yüzlerimizi nurunun ziyasıyla aydınlat ve amellerimizi ıslah buyur (Âmin). Niyetlerimizi ihlâslı kıl ve bize lütfettiğin bütün şeylerde bereket ihsan eyle (Âmin).

“Ey Hayyu Kayyûm! Her hâl ve tavrımızı rızan istikametinde eyle (Âmin). Göz açıp kapayıncaya kadar hatta ondan da kısa bir süre bizi nefsimizle baş başa bırakma (Âmin). Bizi ve dünyanın dört bir yanındaki kadın-erkek kardeşlerimizi, sevdiklerimizi, dostlarımızı başımıza gelebilecek her türlü kötü durumdan himaye buyur! (Âmin).

“Ey yücelerden yüce Allah’ımız! Günlerimizin en hayırlısını Sana vâsıl olduğumuz günlerimiz, amellerimizin en hayırlısını son amellerimiz ve ömrümüzün en hayırlı zamanını da hayatımızın son ânları eyle (Âmin). Ya Rabbenâ! Senden, şu dünya hayatında bizi her tarafımızdan kuşatan bir âfiyet-i tâmme ve âhirette de Senin teveccüh-ü tâmmını istiyoruz.”

NOT:
Bütün gönül dostlarımın geçmiş mübarek Kadir Gecesini ve gelecek bayramını en kalbî dileklerimle tebrik ediyor, bu mübarek günlerin; şahsınıza, ailenize, milletimize, âlem-i İslâma ve tüm insanlığa saadet, huzur, barış ve selâmet getirmesini Rabb-i Rahim’den niyaz ediyorum. Duâlar ederek dualarınızı bekliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*