Kanaat tükenmez hazinedir

Akıp giden zaman içersinde her gün ömrümüzde, yeni bir dünya kurulur, yeni bir sayfa açılır. Geçen her an bizlere veda ederek avucumuzdan çıkıp maziye doğru yol almaktadır. Bize verilen ömür sermayemizin açılan her gün ve her an sayfalarını emir dairesinde, güzel amellerle, faydalı hizmetlerle süslemeliyiz. Her anımızın çok kıymetli ve geri gelmeyecek kadar önemli olduğunu bilmeliyiz. Büyük, külli ve ebedi memleketin kazanılması bu kısacık imtihan meydanında kazanılacağından kıymetli ve ehemmiyetlidir.

Hayatımızın saadetini ve lezzetini, bizi en mükemmel varlık olarak yaratan Rabbimizin emirleri dairesinde, ölçüler içerisinde bulmalıyız. Bir insan olarak kendimize verilen nimetleri, değerleri ve ihtimamları anlayıp, idrak etmeliyiz. “Bu sırr-ı ittihat ile, kâinat içinde bir zerre gibi zayıf, küçük bir mahlûk olan şu insan, ubudiyetin azameti cihetiyle Hâlık-ı Arz ve Semâvatın mahbûb bir abdi ve arzın halîfesi, sultanı ve hayvanatın reisi ve hilkat-ı kâinatın neticesi ve gayesi oluyor.”1
Başımıza gelen en küçük bir dertten, musibetten ve hastalıktan ahlar, eninler, figanlar etmek yerine her şeye iyi ve güzel tarafından bakmak, güzel görmek, güzel düşünmek gerekiyor. Üzülmeye değmeyecek dünyalık bir metaın arkasından kederlere, üzüntülere gark olmayı bir tarafa bırakarak ufkumuzu, nazarımızı bizleri mutlu edecek güzelliklere, nimetlere, çevirmeliyiz. Geçmişte bizi çok üzen bir hadiseyi hatırlayalım. Üzerinden geçen zaman, o kadar üzüntüye değecek kadar önemli bir şey olmadığını göstermiştir.
“Öyle de, bir insan hiçlikten vücuda gelip, taş olmayarak, ağaç olmayıp, hayvan kalmayarak, insan olup, Müslüman olarak, çok zaman sıhhat ve afiyet görüp yüksek derece-i nimet kazandığı halde…”2
Bazen bir noktada, bir danede, bir lahzada boğulup kayboluruz. Kâinattaki hikmetli işleyişlere, faaliyetlere ve bizlere ikram edilmiş olan ikramlara, ihsanlara, lütuflara gözlerimizi sıkıca kapatırız. Aklımız, kalbimiz ve bütün duygularımız dumura uğramışçasına görmez, işitmez, anlamaz durumda oluruz. Oysa her an güzel düşünceler içinde olmamız, her şeyi bize güzel gösterecektir. Güzel görmek bizlere yeni, mutlu ufuklar ve bakış açıları ile birlikte ne olduğumuzu ve ne yapacağımızı belirler. Görüşlerimiz ve düşüncelerimiz yapacaklarımızı planlar ve fiiliyata geçirir. Bütün bunlar ruh halimizdeki huzur ve sükûnu tayin eder.
Bizlere ihsan edilmiş olan, var olan şeyleri pek aklımıza getirmeyiz. Genellikle eksik olanları ve ulaşamadıklarımızı düşünür, huzursuz oluruz. İnsanların birçoğunun mutsuzluğu da bu yüzdendir. İnsanın kanatsızlıkla ve hırsla gözü daima yukarılarda ve ulaşamadıklarında olduğundan doyumsuzluğa sebep olmuştur. Bu yüzden mutsuz, huzursuz ve bunalımlarla hırslarının esiri olan insan, hep hasarete ve sefalete duçar olmuştur. O halde hayatımıza yön verecek, huzurumuzu ve mutluluğumuzu sağlayacak olan ölçülere doğru yönümüzü çevirmeliyiz:
“Fakat, madem (İşlerin en hayırlısı zahmetli olanıdır) sırrıyla, meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı âmâl-i sâliha ve umur-u Hayriye daha kıymetli, daha sevaplıdır. O sıkıntıda, o meşakkatteki ziyade sevabı ve makbuliyeti düşünüp, sabır içinde mesrurâne şükretmek gerektir.”3
“Hem, her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki rahat edesin.” 4

Dipnot:

1. Lem’alar 17.Lem’a
2. a.g.e. 25. Lem’a
3. Kastamonu Lâhikası s.183
4. Mesnevi-i Nuriye s.110

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*