Kangrenli parmak-haricî parmak

Her alanda bünyemizi saran bir takım hastalıklar, bakış açılarımıza da bulaşmıştır.

Milletçe ve ümmetçe kendi tarihimize sağlıklı bir bakışla bakmaktan âdeta mahrum bırakılıyoruz.

İlahî ve peygamberî müjdelere muhatap olan bir milletin “kuruluş” destanı ne derece ihtişamlı ise, altı yüz yıl sonra yok olup gitmenin eşiğinden “kurtuluş”u da  o derece muhteşem ve mucizevîdir.

Ne yazık ki, milletçe bu kurtuluşun hazzına eremiyoruz, erdirilemiyoruz.

Zira perdeler var, engeller var, senaryolar var!..

Bir dönemi ve aktörlerini parlatmak adına, koskoca bir maziyi karalama politikaları var.

Tek adam zihniyeti var!

Kurtuluş adına yapılan bir yığın senaryolardan ah bir kurtulabilsek de, hakîki kurtuluş yolunu bir görebilsek!..

***

Milletin bünyesinde, vatan sathında mevcut uyumsuzluğun oluşmasında daima haricî parmakların rolü olmuştur.

İslam düşmanları; Müslümanları biribirine düşürmeye, millî ve vatanî bünyelerinde “iç karışıklık” çıkarmaya her zaman önem vermişlerdir.  Hatta buna; onların topraklarına sahip olmaktan daha çok önem vermişlerdir. Onları, biribirleriyle savaştırırken seyretmeye bayılmışlardır.

Ne acıdır ki, Müslümanlar da daima, hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına zemin hazırlayacak hallerden kendilerini kurtaramamışlardır.

“(…) Bu ise hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zir ü zeber eden bir zehirdir. Ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır.” (Emirdağ L., 1994, s.393)

Hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına zemin hazırlamak!

Asıl korkmamız ve sakınmamız gereken hâdise budur işte!

Millî ve vatanî bünyelerimiz, maddî ve manevî bünyelerimiz, ailevî ve cemaatî bünyelerimiz hastalıklarla alûde oldukları kadar olmuşlar zaten..

Bu hastalıklardan kurtuluşumuz için, daha başka hastalıklara giriftar olmamamız için kavlî ve fiilî dualarımızı arttırmalıyız. Adetullah ve sünnetullah kanunlarına tam riayet ederek, ihlâs ve tesanüd sırlarına tam sarılmalıyız..

“Madem hakikat budur; biz küçücük sıkıntılarımızı ‘kinin’ gibi acı bir ilâç bilip sabır ve şükretmeliyiz, ‘Yâhu bu da geçer’ demeliyiz. (14. Şua’dan)

***

Acizane aralarında bulunduğum, yoğun gündemli bir mecliste, çok hayatî meseleler görüşülürken; sınırlı süreyi iyi değerlendirmek, faydalı sonuçlara ulaşmak, olumlu kararlar almak, istisnasız herkesin arzusuydu.

Lakin bilirsiniz ki, hizmetin ve gayretin, hem de insan unsurunun olduğu yerde sıkıntıların da olması, bir yığın engellerle de karşılaşılması kaçınılmaz oluyor. Hayırlı haberlere, müsbet gelişmelere, şeffaf açıklamalara ve önemli bilgilendirmelere, bazı sıkıntılar ve sıkıntılılar da eşlik edebiliyor.

Hatta hizmet ve faaliyet görüşmelerinin yapıldığı mezkûr meclise bile böylesi bir tablo yansıyabiliyor.

Fikir ve görüş beyanı hakkıyla beraber, bir parmaklık rey hakkı olan birisi, kestirmeden giderek, “iç bünyemizdeki sıkıntılara bir son verebilmek için, atalım kurtulalım” diyebiliyor.

“Kangrenli parmağın kesilmesi lazım” düz mantığına sığınabiliyor.

Halbûki en önce hariçten içimize sokulan parmakların kırılmasına çalışmalıyız ki, vehmettiğimiz kangrenli parmaklara da, onların nefesi dokunmuştur. İç bünyemizdeki iç doku uyumsuzluğuna haricî parmaklar sebep olmuştur.

Haricî parmakların inadına, hastalıklı parmaklarımıza da sahip çıkalım. Birbirimizle uğraşmadan yolumuza devam edelim! Allah (cc) dilerse, kangrenli parmakları da iyileştirir veya bünyemize zarar vermelerine müsaade etmez.

Üstâd Hazretleri’ni yaklaşık yirmi defa zehirlediler. Onun bünyesindeki zehirleri te’sirsiz kılan Cenab-ı Hak, dilerse cemaat bünyesindeki zehirleri de bertaraf eder. İlla ki bir “ameliyat-ı cerrahîye” lazımsa, onu da O’na (cc) havale edelim.

Ve illa ki, “şifa” dileyelim, “kurtuluş” dileyelim!..

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*