Kara kışın renkli sayfaları

Image

Zemherisi, yoğun kar’ı ve donduran soğuğuyla, bilhassa yoksulları kara kara düşündüren kış mevsiminin bütün özellikleri ve güzellikleri yanında, iç karartan manzaraları da var ki, bembeyaz kar örtüsüne rağmen, insanoğlunun “kara” yaftasıyla anılır olmuş.

Aslında niyetim, kara kışın beyaz sayfalarını yazmaktı, ama kışla beraber dünyamıza giren kara haberlere, kara yorumlara da kısaca değinmeden geçemeyeceğimi anlayınca, “renkli” tabiriyle yelpazeyi daha geniş tutup, beyazın aksi çağrışımlarını da makalemizin çerçevesine çekiverdik. “Kara”nın tasallutuyla, “ak”ın göz kamaştıran doyumsuz beyazlığına erişmek istedik. Zira Bediüzzaman, çirkinliğin güzelliğin bir ölçüsü ve orantısı olduğunu vurgulayarak, “Güzelin güzelliğini arttıran, çirkinin çirkinliğidir” der.

Kara asfalta, kara dağlara ve kara ormanlar üstüne yağan kardan sonra, hele hele yeşilin her tonu ile, sarısından turuncusuna, morundan kırmızısına kadar renklere bürünmüş çamların karla buluşmasının ne demek olduğunu; bulutlar arasından cemalini gösteren güneşle beraber, yol boyunca sıralanan ağaçlar arasından gözlerini böyle efsunkâr manzaraya çevirenler bilir. Hele ki bu yollar, Avrupa’da konuşlanmış nurlu hizmet mekânlarına uzanıyorsa; madde ile mânânın, yer ile semanın ve dünya ile ahiretin ittifakından hasıl olan manevî doyumsuzluğu anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır.

Risâlelerdeki kış tasvirleri ve yorumları ortada dururken, kışın aleyhinde bulunmak gibi bir niyetimiz olamaz. Şu “kara” yakıştırmasını da ilk defa, kış şartlarının hizmet yolunu kesiyormuş gibi bir hava estirilmesi anında dilimize pelesenk ettik. Sonra arabayla sekiz saatlik yola çıkıldıktan ve salimen dönüldükten sonra, anladık ki “tecelliyat-ı celâliye-i Sübhanîyenin” mazharı olan kışı karalayan ve onun aleyhinde kıştan daha şiddetli fırtına estiren bizim kendi vehmimizmiş. Halbuki Rabbimizin nusret ve inayeti, merhum Ali Ulvi Kurucu’nun, Nur yolcusunu tarif eden güzel şiirindeki; “Kar kış demez, irkilmez, acı duymaz/ Mevsim, bütün ömrünce ılık gölgeli bir yaz” mısralarının hayal ürünü olmadığını, karla kaplanmış yollar boyunca hizmet yolcularına gösterdi.

Hani vâris-i Peygamberî ve ahirzamanın manevî mimarı da acele edip kışta gelmişti ya… Hani kış perdesi arkasındaki güzellikleri gösterecek gözlüğü gözlerimize takmıştı ya… Artık ne gam!

***

Zihnen “kara kış” yazısına yoğunlaşma sürecinde, öz yurdumuzdaki ve özge olduğumuz ülkedeki kış ve kar haberlerine kulak vermekten ve nazar atfetmekten kendimizi alamadık. Gündüzünde, gecesinde nazarıma ilişen kış manzaraları, kulağıma kaçan kar haberleri oldu. Ve bir gece kulağıma kar suyu kaçmış gibi uyandığımda, gelen sesler kar küreğine aitti. Kürek olur da, onu tutan karcı olmaz m? Pencereden baktığımda, önce kenarda sahibini bekleyen boynu bükük motosikleti gördüm. Sonra karşıdaki firmanın çevresini küreyen karcıyı. Kim bilir nerenin göçmeniydi. Yabancı düşmanı iki ırkçı parti birleşerek, yabancılara karşı kara sayfalar aça dursunlar, bizim yabancı, karanlık gecede motosikletine atladığı gibi, kim bilir hangi firmanın önünü temizlemek için karanlığa karışıp kayboldu.

İncecikten bir kar yağıyordu, Elif Elif diye tozarak..

Ve Yahya Kemal’i duyar gibi oluyorum:

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu;

Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu..

***

Bir de “Kara haber tez duyulur” diye, ölüm haberine atfen bir deyim üretmiş insanoğlu ki, dinin zaafa uğraması nisbetinde ehl-i din arasında da yaygınlaşmış bu yargı. Hatta evinden cenaze çıkan hanenin bayramı da “kara” ilân edilmiş. Şöyle veya böyle, ölüm haberinin tez duyulduğu da bir vakıadır. Gidiş-dönüş on altı saat süren ve iki karanlık gecemizi yolda geçirdiğimiz seferden döner dönmez, gelen mesajla, yeğenim Muhabbet’in vefat haberini aldık. Maddeten ve cismen mümkün olmasa da manen ve ruhen taziye mekânında hazır bulunmuş gibi taziyeleri kabul edip, yakın alâkalarını ve uzaktan da olsa dualarını esirgemeyen dostlara binler selâm ile şükranlarımızı arz ederek Allah razı olsun diyoruz.

Geçen yaz görüşmemiz esnasında, onu manen çok güçlü gördük. Hastalığının amansız olduğunu bilmesine rağmen, tebessümü yüzünden, duayı ağzından hiç eksik etmemiş, Kur’ân’la, Cevşen ile meşguliyetini hep canlı tutmuş, Hastalar Risâlesi’ni defalarca okumuş ve dinlemişti. Hatta Cevşen’den bazı bölümleri ezberlemişti. Mekânı Cennet olsun. Evlâtları Nebahat, Gülsüm, Sinan, Ümran ve Uğur’lar, İnşaallah nur ve hakikat yolunda yürüyerek, annelerinin ruhuna nurlar yağdırmaya devam edecek ve onun bakiye-i asarını kesintiye uğratmayacaklardır. Ve Mirza babalarna hürmette kusur etmeyeceklerdir.

“Yâ Rab! Kusurumuzu affet, bizi Kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar, bizi emanette emin kıl. Amin.”

 

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, Muhabbet ablamiza Risale-i Nur’un bütün yazılan ve okunan harfleri adedince defter-i a’mâline hasenat yazdırsın. âmin. Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın. âmin. Ve kabrinde Kur’ân’ı, Risale-i Nur’u ona şirin ve enis arkadaş eylesin. âmin.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*