Kardeşleri için gözyaşları dökmek

Ne insanlar var. Hakkında düşünemeyeceğimiz, yorum yapamayacağımız, kanaat yürütemeyeceğimiz. Bilinmezler, tanınmazlar, görünmezler, ama dip dalga onların etrafında gelişir.

Rızaya, rahmete, berekete vesile olanlar onlardır. Onlar hemen hemen her yerde vardırlar. Bu gözle bakarsanız onları görebilirsiniz, onları bulabilirsiniz.

Bizim çevremizde de var onlar. Evliya gibi insanlar. Günlük algıların çok ötesindedirler. Sıra dışı bir hayat yaşarlar. Namazları farklı, duâları farklı, yemeleri içmeleri farklı. Herkesin önemsediklerini onlar önemsemezler. Herkesin gönül verdiklerine onlar vermezler. Para ile, mal ile, alış veriş ile çok da ilgileri, alâkaları yoktur. Maaştan ziyade kanaatle ve bereketle yaşarlar.

Daima veren eldir, onlar. Ceplerinde şekerleri, insanları sevindirecek bir şeyleri mutlaka vardır. Genelde onların çevresinde masumlar taifesi vardır. Çocuklar, ihtiyarlar, mecnunlar, divaneler…

Neyse ben bu konuya fazlaca girmeyeyim. Büyükler, ‘Her yerin bir delisi, bir velisi vardır.’ derler ya, bu da öyle. Zaten bu gözle bakarsanız onları görebilirsiniz.

Ben onlardan ziyade size emekli Muharrem Abiden bahsedeyim. Gençlerin arasında, hizmet-i iman ve Kur’ân’da oradan oraya koşturan bir kahraman Muharrem Abi. ‘Keşke’ diyor, ‘Bu hizmetin tadını emekli olmadan alsaydım. Emin olun o zaman beni kimse tutamazdı. Şimdi ihtiyarlık yakaladı, ama öyle kolay kolay bırakmam bu işi. Son nefesime kadar koşturmaya devam inşallah.’

Muharrem Abiyi bir kandil gecesinde cemaatle kılınan bir namaz sonrası şöyle biraz da uzaktan izliyorum. Tesbihat yapılmış ve ellerimiz açık son duâmızı yapıyoruz. Herkes dilinin döndüğünce bir şeyler istiyor Rabbinden.

Ben de istiyorum, ama gözüm ve kulağımda Muharrem Abinin üzerinde. Ne diyor Muharrem Abi, ne istiyor Allah’tan diye düşünüyorum. Yani bu yaşa gelince Allah’tan daha çok ne istenir diye merak ediyorum.

Muharrem Abi de durumu çok da gizlemiyor. Sanırım gözlerini kapatmış, kaptırmış duâ ediyor Rabbine. Ama öyle bir duâ ki hakikaten görülmeye değer.

Muharrem Abi, sessizce; ‘Kardeşlerimi…’ diyor, sesi kesiliyor, ‘Kardeşlerimi…’ diyor sesi gelmiyor. Biraz daha dikkat kesiliyorum, Muharrem Abi, ‘Allah’ım Nur Talebesi kardeşlerimi koru…’ diyor ve ağlıyor.

Muharrem Abi, kendi nefsine, eşine ve çocuklarına, anne babasına yakın akrabalarına duâ eder bir niyaz içerisinde, Nur Talebesi kardeşlerine duâ ediyor. Kardeşlerine karşı içten bir muhabbet taşıyor. Bu bana çok manidar geldi.

Bir cemaatin mensubu olmak işte böyle bir şey.

Cemaatine gönül vermek, onun muhabbetiyle coşmaktır, şevklenmektir.

Kardeşlerinin meziyetleriyle iftihar etmektir.

Çıkan neşriyatına hamd etmektir.

Hiçbir şey yapamıyorsan da, Muharrem Abinin yaptığı gibi cemaatine, cemaatinin fertlerine, kardeşlerine duâlar etmektir.

Duâmız bizi ehemmiyetli yapıyorsa, o zaman biz de bu ehemmiyetli kılıcımızla cemaatimize ve onun kahraman mensuplarına bolca duâlar etmeliyiz. Çünkü onlar güçlü ise biz güçlüyüz demektir.

Her namaz sonrasında, tesbihatla birlikte ve özel zamanlarda cemaatinin birlik ve beraberliğine duâlar etmek, oraya ait olmanın bir gereğidir.

Cemaati meseleleriniz rüyalarınıza giriyorsa ne mutlu size!

Cemaatinizin derdiyle dertlenir, sevinciyle neşelenirseniz ne mutlu size!

Uğrunda yorulduğunuz, fedakârlık yaptığınız cemaat sizindir.

Dünyada insanın fani olduğu şey, ahirette onun elinden tutacaktır.

‘Nasıl yaşarsanız öyle ölür, öyle de dirilirsiniz’ hakikati bunu söyler.

Hizmette olan, inayettedir; hizmette ölen, inşallah Cennettedir.

Hizmetin delisi olan, onun velîsidir.

Sebahattin Yaşar

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*