Kasım’ı neden karamsar karşılayalım ki…

Avusturya bu yıl Kasım ayında kar’a hasret kalmakla kâra mı geçti, zarara mı uğradı bilmeyiz, ama şahsî ve ailevî bir zararımız varit olmadı, elhamdulillah…

Gerçi Avrupa’nın Kasım yorumu; kar olsa da, olmasa da zaten karamsardır. Güya karanlık bir aymış. Bu ay içinde günler hep kısalırmış. Kara bulutlar yer küresini kuşatır; güneş, bulut arkasında gizlenirmiş, vesaire…

Bu yıl 2 Kasım’da Viyana’da terör estirilmesi de, Avrupa’nın Kasım yorumuyla örtüşür gibi oldu. Ayrıca bu yılın Mart ayından bu yana dalga dalga kendini hissettiren pandemiden Avusturya da payına düşeni alıyor. Koronavirüs salgınında hasta ve ölüm sayısının giderek arttığı Avrupa’da, Avusturya da ikinci bir ulusal sokağa çıkma kısıtlaması ilân etti. Kısıtlamalar 17 Kasım’da başladı ve 6 Aralık’a kadar sürecek.

Şuraya dikkat lâzım: Bilim ve teknikte bu kadar ileri olan Avrupa, böylesi karamsar bir tabloyu, kendi lehine çevirmekten aciz kalıyor ve maneviyata sığınıyor. Bazı hallerde böbürlenme ve kibirlenme içgüdüsünü açığa vuran Avrupa, kendi tayin ettiği bazı günlerde de, kendine dönüyor, kendini sorguluyor. Yani kasım kasım kasılmıyor!

Zira aynı Avrupa’da Kasım ayının 1. günü Azizler yortusu olarak kutlanır. Bunun için bu günün seçilmesinde belki de bu duygunun, yani Kasım ayına karamsar bakışın da payı vardır.

Her Kasım’ın 1. gününde din azizleri ve şehitler anılır.

Bir gün sonrası, yani 2 Kasım günü de bütün ruhlara ayrılır.

İtikadlarına göre azizlerden sonra Cennete girmeden önce arınmaları için Cennet ile Cehennem arasındaki Araf’ta bekleyen “zavallı ruhlar” anılır. Mezarlar ziyaret edilir.

Eğlence ve şenlikler kanunen yasaklanır.

11 Kasım Aziz Martin Günü..

15 Kasım Aziz Leopold Günü..

18 Kasım Tövbe Ve Duâ Günü..

Bu yıl 22 Kasım’a denk gelen Pazar ise Ölüler Pazarı’dır.

Protestanların bir günü olan Ölülerin Pazarı esas itibariyle Azizler Yortusu ile bütün ruhların yortularına karşılık düşer. Bu günde inanç sahipleri mezarlıklara giderler ve yakınlarının mezarlarını çiçeklerle süslerler.

Bir tek bu noktadan baktığımız zaman bile, İslâm’ın insanlık ve “fıtrat” dini olduğu, çok bariz görülüyor.

Yaradan’ına kulluğunu arz etmek için, duâ ve ibadet için illa da belli günleri bekletmeyen, belirli günlere münhasır bırakmayan öyle bir Rubûbiyet-ubudîyet münasebeti vardır ki İslâm’da ve Hazret-i Muhammed’in (asm) hayatında; her alanda ve her anda kendisini gösterir.

Gerçi İslâm’da da hususî bazı gün ve geceler vardır, ama İslâm’daki kulluk anlayışında belli gün ve gecelere inhisar yoktur. Ancak o mübarek zaman dilimlerinde Rabb-ül Âlemin’in hususî iltifat, ikram ve inayetleri vardır.

Mübarek ve mukaddes gün ve gecelerimiz, her yıl on gün öne gelmekle bütün zamanları dolaşıyor. Onlardan nasibini almayan ay, gün ve gece kalmıyor.

Aslında yılın, ayın, günün, kısacası zamanın kendi kendine bir hükmü ve rolü olamaz. Zamanın vazifesi, İlâhî Kudret’in yazmasına sayfalık ve mürekkepliktir. Kudret-i Rabbanînin yaz boz tahtası hükmünde; eşyayı vücuda getirip tekrar ölüme mazhar etmesi ve âlem-i gayba göndermesi esnasında vazife gören, haricî vücud giydirilmemiş bir hakikattır zaman.1

Ne var ki, zamanı yaratan Rabbimiz, zaman içinde vuku bulan ve vuku bulacak her şeyi yaratmış ve yaratmaya devam ediyor.

Hem Avrupa’nın Kasım’ı karamsar bulmasının bizim itikadımızda yeri yoktur. Hatırlayalım ki, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’in (asm) ilk erkek evlâdının adı da Kâsım’dır ve Efendimizin bir künyesi de Ebu’l Kasım’dır. Cenâb-ı Hak bizleri onun şefaatine nail eylesin.

Dipnot: 1- Bkz. Sözler, 1994, s.505, Hâşiye.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*