Katâde ibn Numan (?- 643/4)

Peygamber Efendimizin (asm) duâsına mazhar olmuş, kahramanlığıyla meşhur büyük sahabedir. Savaşta ok isabet eden gözünün Yüce Peygamberimizin (asm) tarafından iyileştirilmesiyle, büyük bir mucizeye masadak olmuştur. Ensarın ileri gelenlerinden olup, Birinci Akabe Biatı’nda bulunmuştur. Evs Kabilesine mensup olup, yine meşhur sahabelerden Ebu Said-i Hudri’nin kardeşidir.

Künyesi Ebu Abdullah (Ebu Ömer) ibn Numan el-Ensari şeklindedir. Risâle-i Nur’da ismi zikredilerek göz mucizesi ve daha sonraları torununun kendisini tanıtırken Katade’nin torunu olmakla övünmesi anlatılmaktadır.

Risâle-i Nur’da geçen Ebu Katâde ve Katâde ibn Numan farklı kişilerdir. Ensardan olan her iki sahabe de Peygamber Efendimizin (asm) mucizelerine mazhar olmuş, savaşlardan çoğuna katılmışlardır.

Ebu Katâde (ra), Yevm-i Zîkarad denilen savaşta yüzüne bir ok isabet ederek yara almış ve Peygamber Efendimizin mucizesi ile yüzü iyileşmiştir.

Katâde ibn Numan (ra) ise Uhud Savaşı’nda okun isabet etmesi sonucu yerinden çıkan gözü, Peygamber Efendimiz (asm) tarafından bir mucizeyle iyileştirilen sahabedir. Katâde birinin adı iken (Katâde ibn Numan), “Katâde’nin babası” anlamına gelen Ebu Katâde diğerinin lakabıdır.

Katade’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Vefat ettiğinde altmış beş yaşında olduğu nakledildiği için, buradan hareketle 570’li yıllarda doğduğu tahmin edilmektedir. Evs Kabilesine mensuptur. Birinci Akabe Biatı’nda bulunmuştur. Müslüman olduktan sonra başta Bedir, Uhud ve Hendek savaşları olmak üzere bir çok savaş ve sefere katılmıştır. Uhud Savaşı’nda gösterdiği kahramanlık ve özellikle bu savaşta Peygamber Efendimizi (asm) korumak maksadıyla gösterdiği büyük gayretle ön plana çıkanlar arasında yer almıştır.

Uhud Savaşı devam ederken dağın eteklerine yerleştirilen ve Peygamber Efendimiz tarafından her ne sebeple olursa olsun yerlerinden ayrılmamaları tembih edilen okçular, kesin zaferi elde ettikleri zannıyla yerlerini terk ettiler. Uzun zaman bu okçuların her hareketini izleyen ve onların yerlerini terk etmesini bekleyen Halid bin Velid komutasındaki Mekke’li birlik, Müslüman ordusunu arkadan sarınca savaşın gidişatı tamamen değişti. Kaçışmaya başlayan müşrik ordusu, İslam ordusunun iki ateş arasında kaldığını görünce tekrar toparlanıp, hücuma geçti. Çarpışmalar çok şiddetlendi. Çok sayıda sahabe şehit oldu.

Uhud Savaşına katılanlardan biriside Katâde’dir. Bu mübarek sahabe çok sayıda yara aldı. Ancak, yaralarına aldırmadan ve özellikle Peygamber Efendimizi (asm) korumak maksadıyla her türlü gayreti gösterdi. Resulullah hangi tarafa yönelse veya hareket etse, o da hareket edip vücudunu siper ederek Peygamber Efendimizi (asm) korumaya çalıştı. Hatta yüzünü Peygamber Efendimizin (asm) yüzüne siper etti. İşte bu sıralarda gözüne isabet eden bir ok, gözünün çıkmasına sebep oldu. Yara üstüne yara aldığı halde savaşmaya devam eden sahabe, aldığı son darbenin etkisiyle dengesini kaybetmeye başladı. Onun bu durumu üzerine Peygamber Efendimiz dua etti:

“Ey Yüce Rabbim, Katâde yüzüyle ve gözüyle Peygamberini korudu. Sen de ona daha güzel ve keskin gören bir göz nasip eyle!” (İsmail Mutlu-Şaban Döğen, Sahabeler Ansiklopedisi, 2. C., Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1993, s. 505.)

Risâle-i Nur’da da anlatılan bu hadise büyük bir mucizenin gerçekleşmesine vesile oldu. Kahraman sahabe, çıkan gözü elinde olduğu halde Peygamber Efendimizin (asm) huzurunda bulunuyordu. “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm mübarek, şifalı eliyle onun gözünü alıp, eski yuvasına yerleştirip, iki gözünden en güzeli olarak, hiçbir şey olmamış gibi şifa buldu.” (Mektubat, s. 139). Bu mucizeden sonra, söz konusu gözün diğerine oranla daha iyi gördüğü nakledilmektedir.

Katâde, Peygamber Efendimizin (asm) duasını alma ve mucizesine masadak olma bahtiyarlığına ulaşırken, hadiseden yıllar sonra bir torunu dedesinin olayını hatırlatarak, halifeye kendisini tanıtacaktır. Bu mübarek sahabenin torunlarından biri Emeviler zamanında halifelik yapan ve her haliyle mümtaz bir şahsiyet olan Ömer ibn Abdülaziz’in yanına vardığında kendisini tanıtmaya başlar. Sözlerini şiire dökerek şöyle konuşur: “Ben öyle bir zâtın hafîdiyim ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onun çıkmış gözünü yerine koyup birden şifa buldu; en güzel göz o olmuş.” (Mektubat, s. 139.)

Katâde, ibadetine düşkün olup, karanlığa aldırmadan namazlarını kılmak için evinden ayrılırdı. Yine namaz kılmak maksadıyla evinden ayrılıp gece karanlığında yoluna devam ederken Peygamber Efendimize (asm) rastladı. Peygamber Efendimiz (asm), namazını kıldıktan sonra kendisine uğramasını söyledi. Katâde, namazdan sonra Peygamber Efendimize (asm) uğradı. Peygamber Efendimiz (asm) Katâde’ye bir hurma dalı verdi. O günden sonra geceleri her evinden çıkışında bu hurma dalını yanına aldı. Bu ağaç dalından saçılan ışıklar yolunu aydınlatarak rahat bir şekilde gidip gelmesini sağladı. Böylece başka bir mucizeye de bizzat şahit oldu.

Katâde, Mekke’nin fethine de katıldı. Şehir fethedilip Mekke’ye girilirken mensubu bulunduğu kabilenin Beni Zafer koluna ait bayrak onun elinde buluyordu. Daha sonraki dönemlerde de İslam’a hizmet etmeye devam etti. Rivayet ettiği hadisler çok sayıda değilse bile, bizzat Peygamber Efendimizden (asm) duyup naklettiği hadislerden bazıları şunlardır: “Kurban etini yiyiniz veya bekletiniz. Onu satmayınız”, “Allah, gönderdiği her peygamberi güzel sesli göndermiştir”, “Kıyamet günü insanların en büyük hatada olanları, dünyada en çok batıla dalanlarıdır.” (Yeni Rehber Ansiklopedisi, 11. C., s. 264.)

Katâde, 643 (veya 644) yılında Medine’de Hakk’ın rahmetine kavuştu. Vefat ettiği zaman yaşı 65 civarında bulunuyordu. Bu mübarek sahabenin cenaze namazı Halife Hazreti Ömer (ra) tarafından kıldırıldı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*