Kayıkta namaz

Namaz dinin direği. İslâm’ın beş şartından birisi. Ve Risâle-i Nur’un—bilhassa ondaki namaz bahislerinin—okunmasıyla, namazlar daha bir anlamlı.

Eskiden bazıları, genç birisinin namaz kıldığını görünce, “Sanki Azrail’le antlaşman var gibi, daha yaşın erken, yaşlanınca kılarsın” derdi. Bilhassa yolculuklarda namaz ihmal edilirdi.

Bediüzzaman Said Nursî ve Nur Talebelerinin namaz konusundaki titizliği ise, beni etkilemiştir. Nasıl etkilemesin ki? Otobüsü durdurup namaz kılacağını söyleyen bir Nur talebesi, teklifi kabul edilmezse oracıkta otobüsten inerdi. Namazını mola yerinde kılar, yoluna öyle devam ederdi. Otobüs şoförleri ve firmalar, onlar sayesinde namaz vakitlerinde mola vermeyi öğrendiler. Diğer ihtiyaçlar gibi, namazın da insan için bir ihtiyaç olduğunu fark ettiler. Halbuki namaz için mola verilmesini teklif eden Nur talebesine “Sonra kılarsın. Otobüste kıl. Kaza edersin” tarzında çok itiraz sesleri yükselirdi. Bazı dinî bütün şoförler ise, mola vakitlerini namaz vakitlerine denk getirir, bir bakarsın o da namaz kılmak için mescide inerdi.
Zaten bu namaz sayesindedir ki, mü’minin alnı veya yüzü parlar. “Eseri’s-sücûd” yüzüne akseder. Haşir meydanında da bu kişiler, yüzlerindeki eseri’s-sücûddan, “çok namaz kılmaları ve çok secde etmeleri”nden dolayı, tâ uzaktan tanınacaklardır. Ayın on dördü gibi parlayaraktan…
Beni asıl etkileyen, Bediüzzaman Said Nursî’nin Eğirdir’den Barla’ya sürgün edilirken, Eğirdir gölünde sandal üzerinde kıldığı namazdır.1 Mevsim kış. Göl, buz kaplı. Bir kişi sandalın dümenini kullanıyor. Diğeri yelkeni ayarlarken, biri de kayığın önünde göldeki buzları kırarak sandalın ilerlemesini temin ediyor. Hava rüzgârlı ve fırtınalı. Göl ise, dalgalı. Kayık rüzgârda kâğıt gibi sallanıyor. Her an sandal ala bora olabilir. Kayığın içindekiler gölün içine yuvarlanabilir. Gölün suyu buz gibidir. Ama Bediüzzaman Said Nursî havaya bakıyor. Namaz vaktinin girdiğini görünce, “Durun, namaz kılacağım” diyor. “Namaz kılabilir miyim? Burası müsait mi? İzniniz var mı?” demiyor, sadece “Namaz vakti girdi. Namaz kılacağım” diyor. Kayıkçı ve görevliler, donup kalıyorlar! Şimdiye kadar ne böyle bir şey duyulmuş, ne de görmüşler. Fakat işin daha da enteresanı, o dalgalı gölün, fırtına ve rüzgârın, sallanan kayığın âniden durması. Adeta zamanın durması gibi.
Kayıkçı ve yardımcıları, sandalı durdurup kayığı kıbleye doğru yöneltiyorlar. Bediüzzaman Said Nursî, bütün eşyası içinde bulunan sepetinden seccadesini çıkarıp, sandalın ön tarafındaki düzlüğe serip namaza duruyor. “Allahu Ekber! Allah’ım Sen en büyüksün. Büyük bildiklerimizden de büyüksün.” Bütün kâinat onunla namaza duruyor sanki. Alttaki göl, üsteki gökyüzü, yanı başındaki dağ taş… Yeryüzü büyük bir sessizliğe bürünüyor adeta. Kayıkçı ve arkadaşları şaşkın. Çünkü öncesinde hareketli olan âlem, gölün yüzeyi gibi donmuş durumda. Zaman duruyor sanki. Sahibüzzaman namaz kılıyor. Ve namaz bitiminde duâ. “Şimdi hareket edebiliriz” sözü üzerine kayıkçı ve arkadaşları kendilerine geliyorlar. Gölün ortasında hareketsiz durduklarını fark ediyorlar. Biri hemen küreğe, diğeri yelkene sarılıyor. Buz kırıcı da buz kırma görevini îfâ edip, salimen Barla iskelesine yanaşıyorlar. Sandalcının ve yardımcılarının ilk defa bitmesini istemedikleri yolculuk bitiyor.

Dipnot:

1- Bediüzzaman Beşlemesi-3: Said Nursî, İslâm Yaşar, s. 132-133, Yeni Asya Neşriyat

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*