“Kayıp Değil; Geçici Firak…”

Şaban Döğen

Dünyadaki muvakkat vazifeli misafirliğini tamamlayıp ölüm kapısından geçerek âhirete göç edenler listesine, Şaban DÖĞEN de katıldı.

“İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn.” (Allah içiniz ve O’na gideceğiz – Bakara, 2:155).

Normal 0 21 false false false MicrosoftInternetExplorer4

Magazin gazetelerinin çoğunda vefat ilanlarında, “ACI BİR KAYIP”, “BÜYÜK KAYBIMIZ”, vb ifadelere rastlanır. İslâm imanına göre ise, bir insanın vefatı onun “kaybedilmesi” değil; onun dünya hayatından ayrılmasıdır; asıl hayat, dünyadaki ölümden sonra başlayan ve ebedî olan âhiret hayata göç etmesidir. Ölüm, ebedî olan âhiret hayatına geçiş kapısıdır. Bu sebeble, Müslümanların bir insanın vefatından bahsederken “kayıp” kelimesini –her ne kadar kastedilen manâya da bağlı olsa- kullanmaması daha doğru olur. Bu kelime, âhirete inanmayanların diline daha çok yakışır. Müslümanın lügatında, ölümün manâsı “kayıp” kelimesinin manâsından uzaktır.

Müslüman, ölen kişiyle yakınlığı varsa, ölüm hadisesinin ölen kişiyle kendisi arasına “geçici bir ayrılık” getirdiğini düşünür ve asıl hayat olan ve kendisinin de erken veya geç olarak gideceği ebedî âhiret hayatında onunla cennette kavuşmayı, buluşmayı, birlikte olmayı dua ve temenni eder; ölenin yakınlarına ve sevenlerine taziyede bulunur.

Üniversitedeki bir arkadaşımın bir defasında: “- Neden hep iyi insanlar ölüyor?” sözünü sarf ettiğini hatırlıyorum. Aslında, insanların iyisi de kötüsü de dahil, hergün yaklaşık üçyüzbin, her saniye birkaç insan ölüp bu dünyayı terk ediyor; fakat, bunlar arasındaki iyilerin ayrılık hüznü kötüler için duyulmadığından, bize hep iyi insanlar ölüyor gibi bir his veriyor.

Şaban DÖĞEN’i tanıtmağa pek lüzum hissetmiyorum. O zaten kendisini gazete yazıları, kitapları, radyo ve televizyon sohbetleriyle tanıttı. Ziya Paşa’nın meşhur “Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” mısraına göre, Şaban DÖĞEN’in de “âyinesi” dünya hayatı esnasında yaptığı işlerdir; onları bilen biliyor, takdir edebilen de takdir ediyor.

Kendisiyle bizzat son görüşmemiz, geçen yıl onu davet ettiğimiz Tophane’deki öğle tatili sohbetimizde olmuştu. O sohbette hem bize Risale-i Nur dersi yapmış, hem de sahibi olduğu “Gençlik Yayınları”ndan yeni yayınladığı “BEDİÜZZAMAN’dan ÖZLÜ SÖZLER” cep kitabından bana hediye etmiş, Yeni Asya Araştırma Merkezi’nin 1979 da yayınlamış olduğu, bende mevcudu hiç bulunmaması sebebiyle nostaljik hatıra değeri de taşıyan “KÂİNAT NE KADAR BÜYÜK?” başlıklı broşürlerimden ben istemeden kendisinde ne kadar varsa tamamını getirip bana vermesiyle de beni ayrıca memnun etmiş, bunun yanında başka broşürlerden de vermişti.

O son görüşmemizde, devamlı mütebessim oluşu sebebiyle, ona takılıp:

“- Soyadın DÖĞEN ama, hiç de döğecek gibi değil; hep mütebessim, müşfik bir halin var.” dediğimde ise, bana cevap vermemiş; sadece yüzündeki tebessüm ifadesi daha da derinleşmişti.

Müslüman’ın Müslüman üzerindeki altı hakkından biri, hastalığında hatırını sormaktır. Geçen Pazar sabahı onun bu hakkını ifa için hastanede ziyaret etmek istediğimde, ziyaretçi kabul edilmediğini bildirdiler; diğer bir hakkı olarak, cenazesini teşyi etmek istedim ise de, cenazesinin Çorum’a götürülüp orada defnedilmesi sebebiyle buna da imkan bulamadım.

Şaban DÖĞEN, üzerindeki Allah’ın emanetlerini O’nun hesabına kullanıp, Tevbe Sûresi 111. âyetine göre Cenneti satın alabilecek şekilde, ömrünü hayrın korunması ve yayılması için çalışarak, âhirette kendisini kurtarabilecek eserler vererek yaşadı. Kendisi için “Allah rahmet eylesin”  diyor, yakınlarına ve sevenlerine taziyelerimi bildiriyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*