KEMALİZM HER KESİMİ MAĞDUR ETTİ

Kendisinden başka hiçbir fikrin yaşamasına müsaade etmeyen Kemalizm, her dönemde düşünceyi hapis ve sürgün ile cezalandırmış. Binlerce fikir ve sistem insanını sanık sandalyesine oturtmuş. 90 yıl içinde yaşanan zulümler, demokrasimizin gelişememesinin gerekçelerini ortaya koyuyor.

KEMALİZM DÜŞÜNCEYİ SEVMİYOR

Kemalist sistem Bediüzzaman Said Nursî’ye, İskilipli Atıf Hoca’ya tahamül edemediği gibi, Kemal Tahir’e, Nazım Hikmet’e, Nihal Atsız’a, Reha Oğuz Türkkan’a, Sabahattin Ali’ye, Necip Fazıl’a, Eşref Edip’e, Osman Yüksel Serdengeçti’ye ve daha birçoğuna düşünce ve ifadeyi yasakladı.

35 YIL SÜRGÜN VE HAPİS HAYATI YAŞADI

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Şeyh Said isyanı sonrasında uydurma gerekçelerle başladığı sürgün ve hapislerle 35 yıl büyük zulümler yaşadı. 20 kez devletin gizli ajanları tarafından zehirlendi. Mahkemece kesinleşmiş bir suçu olmamasına rağmen toplumdan tecrit edilerek unutulmaya ve ölüme mahkûm edildi.

OKUMAK, YAZMAK, DÜŞÜNMEK YASAK

Yazar Kemal Tahir kardeşine hediye ettiği kitap yüzünden 13 yıl hapis yattı. Yine ünlü yazar Orhan Kemal Maksim Gorki’yi okuduğu için yargılandı. Nazım Hikmet yazdıklarından dolayı 35 yıl hapis cezası aldı. Necip Fazıl Kısakürek, yazıları ve konferanslardaki sözlerinden dolayı çok kez mahkemelerin müdavimi oldu.

BEDİÜZZAMAN, 35 YIL SÜRGÜN VE HAPİS HAYATI YAŞADI, 20 KEZ ZEHİRLENDİ

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Şeyh Said isyanı sonrasında uydurma gerekçelerle 1 Mart 1925’te Van’da zincire vurularak, kış mevsiminde ve çoğunlukla yaya olarak Erzurum, Trabzon, İstanbul üzerinden Burdur’a sürgün edildi. Hiçbir kanuni gerekçe gösterilmeden bir yıl zorunlu ikamete mecbur edildi. Isparta’da 2 ay gözetim altında tutulduktan sonra 1 Mart 1927’de hakkında bir mahkeme kararı olmadan Eğirdir ilçesine bağlı Barla köyüne sürüldü. Burada Risâle-i Nur’u telife başladı. 1934’te Barla’dan Isparta’ya sevk edildi. Mahkemece kesinleşmiş bir suçu olmamasına rağmen toplumdan tecrit edilerek unutulmaya ve ölüme mahkûm edildi.  25 Nisan 1935’te ‘gizli cemiyet kurmak, dini siyasete alet etmek ve devletin düzenini değiştirmek’ suçlamasıyla 120 talebesiyle Isparta’da gözaltına alındı. Arama kararı olmaksızın yaşadığı mekân darmadağın edildi. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildi. Eskişehir Hapishanesi’nde tek başına bir koğuşa konuldu. Tuvaleti bulunmayan soğuk hücresinde 3 ay boyunca tutuldu. Dâvâ sonucunda “Tesettür Risâlesi”nden dolayı kendisi 11 ay, 15 talebesi de altışar ay hapse mahkûm oldu. 105 talebeye de beraat verildi.  27 Mart 1936’de tahliye edildiğinde ise cezaevi kapısında bekleyen jandarma eri, kendisini; 7 yıl boyunca adım adım izlenerek sürgün hayatı yaşayacağı Kastamonu’na götürmek için bekliyordu. 1943 yılında 126 talebesiyle birlikte tekrar tutuklanarak Denizli Hapishanesi’ne sevk edildi. 9 ay tutuklu kaldı. Türk Tarih Kurumu üyelerinin de içinde bulunduğu bilirkişi heyeti, “Bediüzzaman’ın siyasî bir faaliyeti yoktur. Onun mesleğinde tarikatçılık, cemiyetçilik mevcut değildir. Eserleri ilmî ve imanidir” şeklinde rapor hazırladı. Beraat etti.  Denizli 26. sürgünüydü. Daha sonra Emirdağ’a götürüldü ve burada zorunlu ikamete mahkûm edildi. 23 Ocak 1948’de aynı suçlamalarla tekrar tutuklanarak, 54 talebesiyle birlikte Afyon Hapishanesi’ne sevk edildi. Yaklaşık 20 ay hapiste tutuldu. “Siyaset ve şeytandan Allah’a sığınırım. Ben iman hakikatleri ile meşgulüm” demesine rağmen hakkında 20 ay hapis verildi. Oysa aynı suçlamalar için Denizli’de beraat emişti. Karar temyiz edilince tahliye oldu. Tekrar Emirdağ’a götürüldü. 1952’de müellifi olduğu “Gençlik Rehberi” isimli eser hakkında açılan dâvâdan beraat etti. 1953’te Emirdağ’a döndü. Afyon’da 8 yıldır devam eden mahkeme 23 Mayıs 1956’da Diyanet’in lehte raporuyla sonuçlandı. 10 Ocak 1960’da İçişleri Bakanı’nın talimatıyla Ankara’ya girmesi yasaklandı. Müellifi olduğu Risâle-i Nur Külliyatı hakkında yaklaşık bin 500 kez beraat kararı verildi. Sürgün yıllarında 20 kez zehirlenen Bediüzzaman, 23 Mart 1960’ta 82 yaşında Şanlıurfa’da vefat etti.

Kemalizm, her kesimi mağdur etti

Türkiye’de düşünce suçu ve fikir özgürlüğünün tarihi, şaşırtıcı olduğu kadar trajik hayat hikâyeleriyle örülü. 1944’te yürütülen Turancılık soruşturmasında, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan ve Osman Yüksel Sendengeçti’nin konulduğu “tabutluklar”dan 1950’lere gelindiğinde bu kez Şefik Hüsnü, Ruhi Su ve Zeki Baştımar geçiyordu. Kemal Tahir, Nazım Hikmet de “gizli cemiyet kurmak” suçlamasıyla yargılandı. Kendisinden başka hiçbir fikrin yaşamasına müsaade etmeyen Kemalizm, Bediüzzaman Said Nursî, Necip Fazıl Kısakürek, Eşref Edip’e de tahammül edemedi, Orhan Kemal, Sabahattin Ali’ye de… Düşüncenin sanık sandalyesinde olduğu dâvâlar yakından incelendiğinde ise adil yargılama ve savunma hakkı gibi en temel demokratik hakların ihlâl edildiği görülüyor. İşte farklı dünya görüşleriyle yakın tarihimizde iz bırakan aydınların sürgün ve cezaevlerinde kesişen hikâyeleri:

HEDİYE ETTİĞİ KİTAP, 13 YILINA MAL OLDU

Nazım Hikmet’le arkadaşlığı sonucu sosyalist fikirleri benimseyen ünlü romancı Kemal Tahir’in, astsubay kardeşi Nuri Tahir’e Sabahattin Ali’nin bir öykü kitabını vermesi kötü günlerinin başlangıcı oldu. 1950’de çıkan aftan yararlanıp serbest kalan Tahir, “Esir Şehrin İnsanları”nı 13 yılını geçirdiği cezaevlerinde yazdı. 21 Nisan 1973’te geçirdiği bir kalp krizi sonucu 63 yaşında vefat etti.

YAZDIĞI KİTAP İSKİLİPLİ ATIF HOCA’YI İPE GÖTÜRDÜ

Fatih Medresesi dersiamlarından İskilipli Muhammed Atıf Efendi, 12 Temmuz 1924’te Maarif Vekâleti’nden (Millî Eğitim Bakanlığı) aldığı izinle “Frenk Mukallitliği ve Şapka” isimli 32 sayfalık risalesini yayınladı. İstiklâl Mahkemeleri, 28 Kasım 1925’te kabul edilen Şapka Kanunu’nu geriye doğru işleterek Atıf Hoca’yı “Şapka Kanunu’na muhalefet ettiği” gerekçesiyle tutukladı. İdam cezası 4 Şubat 1926’da infaz edildiğinde Atıf Hoca, 51 yaşındaydı. Cenazesi ailesine teslim edilmeden kimsesizler mezarlığına defnedildi.

EŞREF EDİP, ÇIRILÇIPLAK HÜCREYE KONULDU

İslâmî çizgideki Sebilürreşad’ı yayınlayan Eşref Edip (Fergan), yazılarıyla Şeyh Said’i isyana teşvik ettiği iddiasıyla gözaltına alındı. Dergisi kapatıldı. Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne gönderildiğinde neden gözaltına alındığını henüz bilmiyordu. Cebeci Tutukevi’nde kendi ifadesiyle ‘çırılçıplak halde, soğuk ve rutubetli taş duvarlar arasında’ aylarca tutuldu. Diyarbakır İstiklâl Mahkemesi’ne gönderildi. Sebilürreşâd’ın yayımını durdurmak şartıyla 13 Eylül 1925’te serbest bırakıldı. 15 Aralık 1971’de vefat etti.

BÜYÜK DOĞU DERGİSİ 16 KEZ KAPATILDI

Necip Fazıl Kısakürek, yazıları ve konferanslardaki sözlerinden dolayı çok kez mahkemelerin müdavimi oldu. Büyük Doğu Dergisi yayın hayatı boyunca 16 kez kapatıldı. Eserleri toplatıldı; basımı yasaklandı. 163. Madde’ye aykırı bulunan yazıları ile birkaç yılda bir hapse mahkûm oldu. Büyük Doğu, 30. sayıda ‘rejime itaatsizliği teşvik’ suçlamasıyla 1944 Mayısında Bakanlar Kurulu kararıyla kapatıldı.

NAZIM HİKMET’E, YAZDIKLARI İÇİN 35 YIL HAPİS CEZASI VERİLDİ

1928’de çıkan aftan yararlanarak Sovyetler Birliği’nden dönen Nazım Hikmet, Harp Okulu Komutanlığı Askerî Mahkemesi’nde 15 yıl mahkûmiyet aldı. Kemal Tahir’le birlikte yargılandığı “Bahriye Olayı” dâvâsında ise 20 yıl ceza aldı. İki ceza birleştirildi ve toplam 35 yıl böylece 28 yıl 4 aya indi. 12 sene süren tutukluluğunun ardından öldürüleceği endişesiyle bir gemiyle Sovyetler Birliği’ne kaçtı. 1963’te, 62 yaşında öldü.

ONLARI CEZAEVİNE TIKAN KUVVET ÖYLE İSTEMİŞTİ

Farklı fikrî yelpazelerde bulunan aydınların, sürgün, işkence ve hapis cezalarıyla karşılaşmalarının sebebi yıllar önce Yassıada duruşmalarında söylenen bir cümlede saklı sanki. Demokrat Partililerin, tutukluluk şartları ve savunma taleplerinin kabul edilmemesine itiraz etmeleri üzerine Mahkeme Başkanı Salim Başol’un o tarihi cevabı salona yayılmıştı: “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor.”

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. İşte kemalizm gerçeyi aynı zihniyet bugün hala devam etmekte,ergenekon teröristlerinin tek gayeleri iştebu yukarıda yazılan insanlık dışı olayları devam ettirmektir.Bunlar dün olduğu gibi bugünde din düşmanıdır bunu yaparken her kesimi kendilerine yakında bulabiliyor gerekirse onlardan oluyor.örneğin sol kesim bu gün mal gibi kemalist ama kemalizmin onlara yaptıkları aşşaılıkları göz önünde olmasına rağmen hala kemalizm demeleri bunu bir ıspatıdır.menderesin katilleride,uğrmumcunun katilleride hirant ın katilleride aynı zihniyetin maşaları.

  2. Gerçekten bu yazı için teşekkür etmek lazım gerçekler ortaya çıktığı taktirde asıl güneş o zaman parlayacaktır.kaldırın şu koruma kanunlarını,işte siz beni ozaman görün..Kim kimin ajanı casusu olduğunu o zaman daha net olarak anlatılacaktır.İşte ozaman birileri mezarlarından çıkarılıp ibreti alem için darağaçlarında iskeletleri sallandırılacaklardır işte ozaman yaşasın adalet denilecektir.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*