Kemalizm ve Atatürkçülük

Image

AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat: “‘Devrimler nedeniyle travma yaşandı’ dedim. Yalan mı? Bir gecede tekke ve zaviyeler kapanmadı mı? Şeyhülislâmlık sona ermedi mi? Dünyanın her yerinde devrimler böyle yapılıyor. Türkiye’de de böyle yapıldı. Türkiye’de de bir travmaydı. Devrimler uzun bir içselleştirme sonunda oturdu. Bir gecede yaşanan her şey travmadır.”
1924’ten beri, Türkiye’de uygulanan sistemin, doktrinin adına ister “Atatürkçülük”, ister “Kemalizm!” deyin, travmaydı. Sosyal barışı, ilerlemeyi sağlayamadı. Buyurun, “Kemalizmden ve Atatürkçülükten” beslenmiş dünya çapında kimimiz var? İlim adamımız, san’atkârımız, kâşifimiz var mı? “Kemalizm veya Atatürkçülük”ten uzaklaştığımız nisbette fukaralıktan, cehaletten uzaklaştık.

Örnek mi istersiniz? Buyurun, 1924-1950 arası, Kemalizmin katı olarak uygulandığı devirdir. Kemalist-solcular da bunu söylüyor zaten: 1950’lerden sonra Kemalizm’den, Atatürkçülükten saptık!.. Zaten her on yılda bir yapılan darbeler de, Kemalizmdeki sapmaları, tekrar rayına oturtmak içindi. Hepsinin bildirisinde bu var… İşte 50 öncesi, fakirlik, cehalet dizboyu… Buyurun, 50’den sonra, Kemalizmden uzaklaşıldığı nisbette ilerleme var, terakkî var, zenginlik var.

Buyurun, “Atatürkçülük” adına yapılan darbeler tarihine bakınız: Her darbe, milleti, ülkeyi, 10-20 sene geriye götürmedi mi? Peki nedir bu “Kemalizm veya Atatürkçülük”?

Siyaset bilimci ve sosyolog Prof. Şerif Mardin: “Kemalizm kuru bir ideolojidir. Bizim cumhuriyet öğretimizde ‘iyi, doğru ve güzeli derinliğine araştıralım’ diye bir şey yok.”

Prof. Göle: “Kemalizm, Atatürkçülüğü boğdu.

“Kemalizm bugün (Mahçupyan’ın da ifade ettiği gibi) bir tarikat görünümüne sahiptir. Belli ritüelleri, davranışları, müritleri, efendileri, ermişleri ve dervişleri olan bir tarikattır. Bu kavramlar toplumda var olan geleneksel kavramların üzerine oturtulmaya çalışılmaktadır ancak bunun becerildiğini söylemek mümkün değildir.”

“Kemalizmin” ne olduğunu anlamak için, Tanzimat sonrasına kısaca bakmak gerekir. Osmanlı’nın bazı aydınlarının reform ve içtihad talepleri, özellikle 1908’li yıllarda, “materyalist” görüşlere sahip olan Jön Türk Devrimi’yle birlikte hız kazanır ve su üstüne çıkar. 1918’e kadar da etkili çıkışlar yaparlar. Bu on yıllık devrede, Bücher’in, kaba materyalizmi yerine, deizme (yâni, “ilâhçılık” diye tercüme edilen, her türlü vahyi, ilhamı ve dolayısıyla vahyin bildirdiği Allah’ı, dini inkâr ederek sadece akıl ile idrâk edilen bir Allah’ın varlığını kabul eden, teşbihi ve teslisi reddeden ekol, anlayış, inanç) meylettiler. Bu sayede, pozitivist reformları gerçekleştirmeyi, hem de dinlerin en mükemmeli kabul ettikleri İslâmiyeti yüceltmeyi hedefliyorlardı. Bu arada, 1917 yılında, evlilik ve âile hukukunda köklü bir reformu da gerçekleştirdiler. Baha Tevfik Bücher’in kaba materyalizmi yerine İslâmiyet kisvesi adı altında da Celal Nuri, deizmi getiriyordu. Musa Carullah da, reformistlerin başında yer alıyordu.1 Medreseli olan Şemsettin Günaltay da, başta Batı’nın saldırılarına karşı İslâmî bir program sunduğu halde, 1928 yılından sonra, bu reformist hareketlerde çok büyük bir rol alır.2

Jön Türklerin ideoloğu olan Ziya Gökalp de, Türkçe ibâdeti savunanlardandı. Ona göre, din kollektif bir paydayı temin ettiği için var olmalı, ancak duâlar ve ibâdetler Türkçe olmalıydı. “Atatürk”ün reform siyaseti, dinin bir rol üstlenmesinin reddedildiği bir düzen içinde, yeni bir kolektif kimlik oluşturmaktı.3 Cumhuriyet, resmen pozitivizmi temel bir ideolojik temel olarak kabul eder. Ve bu sahada da iki karşıt uç gelişti: “Biz, kimliğimizden ne kadar uzaklaşırsak o kadar modern oluruz” anlayışı. Buna karşı da, “Kimliğimize ne kadar çok sarılırsak ve hiçbir yeniliğe geçit vermezsek, o kadar gelenekçi ve dindar oluruz” diyenler.4 Oysa Türkiye, hem Doğulu, hem Batılı olmak, hem kendisi gibi kalmak, hem de evrenselleşmek zorundaydı.5 Aslında, rejimin temelleri de sakat atılmıştı. “Cumhuriyet”in içi, “hürriyet, adâlet ve demokrasi” ile doldurulması gerekirken, bu isim altında, “sosyalizm ve bolşevizm” prensipleri yerleştirildi. Bunu Bediüzzaman, sosyal feraseti ile keşfederek deşifre eder: “Tam sosyalizm ve bolşevizm düsturları bizim daha ziyâde işimize yaradığı için o sosyalizm düsturlarını kabul ettiğimiz halde, senin vaziyetin bize ağır geliyor. Prensiplerimize muhalif düşüyor.”6

Topluma sosyal ve kültürel cepheden yön verme projesinin bir ismi olan “yüce önderlik”, 1789’larda Fransız İhtilâlinden gelip, “deccalizmin” etkisinin sürdüğü başka ülkelere resmen sıçramış; değişik isim ve ideolojiler altında o toplumların yapısına göre şekillenmiştir. Tabiî ki, adı “din” değilse de, diğer yerleşik dinlerin yerini almıştır. Fakat “resmî” kanaldan, “resmî din” olarak… Eski SSCB’de Stalin, Çin’de Mao, Arnavutluk’ta Enver Hoca, Kore’de Kim İl Sung, Türkiye’de M. Kemal tarafından temsil edildi “yüce önder”lik.

“Siyasal din”in en karakteristik özelliği, yerleşik din yerine, “mitolojik bir soyun mitolojik değerlerini” yerleştirme faaliyetidir. Stalin’in devrimleri, Mao’nun kültür devrimi, M. Kemal’in ilke ve inkılâpları, yâni CHP’nin “altı oku”, bunun tipik örnekleridir. İlkeler, “siyasal din”in inanç ve neredeyse ibâdet manzûmesidir. M. Kemal de, Gündüz Aka’nın “Kâbe Arab’ın olsun, bize Çankaya yeter!” gibi benzer sözleriyle, “yüce önder” ilân edilmişti. Ders kitapları, resmî çevreler hep şunu terennüm ede gelmişti: “Yurdu kurtaran M. Kemal’dir. Türk ulusunu o yeniden yaratmıştır!”

Zaten, ilk okullardan üniversitelere kadar onun efsâne, mitolojik kişiliği nazara veriliyordu. Her vesîle ile, “saygı duruşu”na geçiliyor, takdis ediliyor, karşısında kıyamda duruluyordu… Müslümanlık yerine, “Atatürkçülük” ikame edilmek isteniyordu: “Atatürk’ü sevmeyen Türk değildir, Müslüman da değildir”7 deniliyordu.

“Atatürkçülük Manifestosu”nun 5. ve 12. sayfalarına bakanın nazarına hemen ilişir: “Öz dinimize gelince, o da Atatürkçülükle tüm bağdaşmaktadır. Öz Müslümanlık, pırıl pırıl bir Avrupalılıktır. Ezan ve ibâdetler öz Türkçe olsun. Camiler Atatürkçülük eğitim yuvaları olmalıdır. Vaiz yazıları Ankara’dan gönderilmelidir.” Aynı kitabın ikinci sayfasına göz attığımızda, “Hiç unutmam, bir akşam Atatürk, ‘Eskiyi temelinden dinamitle söküp atmalı ki, yerine yenisi kurulabilsin…” cümlelerinin yer aldığını görürüz.

Bilhassa 1924’lerden 1950’lere, ondan sonra da “Atatürkçü” çevrelerin, okullarda, kitaplarında, dünyalarında, M. Kemal’i, “yüce önder”, “efsane, mitolojik değer” şeklinde algıladığı ve öyle de lânse ettiği müşahede edilir. Müslüman Türklerin hayatında önemli mevkilere sahip olan tarihî şahsiyetlerin türbe ve mezarlarının ziyaretlerinin yasaklanıp, Anıtkabir ziyâretlerinin resmî bir teâmül, bir görev hâline getirilmesi, hiç şüphesiz ki bu inanışın sadece bir parçasını yansıtmaktadır.

Şimdi M. Kemal’in, yâni CHF-CHP’nin “din reformu” listesini tarihleri ile birlikte sıralayalım:

7 Ocak 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu yer alır ve bütün okullar Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanır; dinî eğitim veren medreseler de böylece kapatılır.

Hilafet ve Vekâlet-i Şer’iyye 3 Mart 1924’te kaldırılır.

8 Mart 1924’te dinî mahkemeler kapatılır.

8 Nisan 1924’te Adli Teşkilât Kanunu ile şer’î mahkemeler lağvedilir.

25 Kasım 1925 tarihinde, 671 sayılı Şapka İktisâı Kanunu (Şapka giyileceğine dair kanun) çıkar.

30 Kasım 1925’te tekke, zaviye ve türbeler kapatılır; tarikatlar ve dinî kisve yasaklanır.

10 Ocak 1926’da Milâdi takvime geçilir. Yine 1926’da, Müslümanların alkollü içki satması serbest bırakılırken; M. Kemal’in heykel ve resimleri kamu kurum ve müesseselerine konmaya başlanır.

17 Şubat 1926’da İsviçre’den Medenî Kanun,

1 Mart 1926’da İtalya Ceza Kanunu tercüme edilir ve “Türk Ceza Kanunu” diye sunulur. Almanya’dan “Türk (Nasıl Türk olduysa!) Ticaret Kanunu” getirilir.

28 Mayıs 1927’lerde, hükûmet kararıyla, kamu binalarındaki tuğralar ve Kur’ân harfleriyle yazılmış olan kitabe ve yazıların kaldırılması kanunlaşır.

3 Şubat 1928’de ilk Türkçe hutbe, Yerebatan Camii’nde okutulur.

1928 yılında M. Şemsettin’i, ibâdet ve caminin modernizasyonu amacıyla, İstanbul Üniversitesinde kurulmuş bir komisyonda görürüz. Komisyonun hazırladığı önergeye göre, dinî törenler, temiz ve düzenli biçimde yerine getirilecek, ibâdet dili Türkçe olacaktır. Ayrıca, dinî âletler, estetik çekicilik taşıyacak biçimlere kavuşturulması, dinî hizmet verenlerin Kur’ân’ı, toplumsal içeriği kavramış kişiler olmaları gerekiyordu.8

3 Nisan 1928’de, Anayasanın ikinci maddesi olan, “Bu devletin dini, din-i İslâmdır” ibaresi çıkarılır. 1 Kasım 1928’de İslâm dininin kaynağı olan Kur’ân harfleri, Harf İnkılâbı adı altında yasaklanır; 1 Ocak 1929 tarihinde, Arapça harflerle dilekçe yazılması ve kitap basılması yasaklanır. Ulema tamamen bertaraf edilmiştir.

1 Eylül 1929’da ilk ve orta öğretim okullarında “Arapça” ve “Farsça” dersleri kaldırılır. 22 Ocak 1932’de çıkarılan bir kanunla, bütün camilerde ezanın Türkçe okunması kararlaştırılır ve 22 Ocak 1932’de Yerebatan Camii’nde Türkçe okunmaya mecbur edilir. 6 Şubat 1933’de de resmî bir emirle yurt sathında, bütün camilerde, mescidlerde Türkçe ezan okunması mecburiyeti getirilir. Bu arada, basın-yayın hayatındaki bütün dinî neşriyat ve tefrikalar yasaklar listesine alınır. Haftanın resmî tatil günü, Cuma’dan Pazar’a alınır. 25 Kasım 1934’te, “Efendi, bey, paşa, hanım, hanımefendi, hacı, hoca, molla, hazret…” gibi lâkap, ünvan ve kelimeler yasaklanır. Ve laiklik ilkesi, 1937’de Anayasa’ya sokulur. Yalnız, 1924’ten beri tatbik edilen laiklik, “liberal” değil, “jakoben”dir. Yani “totaliter, keyfîdir.”

Dipnotlar:

1- Prof. Şerif Mardin, Bediüzzaman Said Nursî Olayı, s. 224-225.
2- A.g.e., s. 228.;
3- Prof. Dr. Şerif Mardin, Türkiye’de Din ve Siyaset, İletişim, İst., 1998, s. 71.;
4- Mümtaz’er Türköne, Modernleşme, Laiklik ve Demokrasi, s. 9.;
5- age, s. 29.;
6- Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, s. 174.
7- Dr. Engin Arın, Atatürkçülük Manifestosu, s. 9.
8- Prof. Dr. Şerif Mardin, s. 228.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. saçmalık diz boyu… yazdığın yazıda kurduğun sitede kemalist ideolojinin tuzu vardır. said nursinin de ne olduğunu gördük… şeriat yanlısı gerçi hepiniz öylesiniz. adım soyadım hepsi gerçektir var sa bir şikayetiniz TC mahkemeleri sizi bekliyor. Kemalist ideolojinin mahkemeleri… ayrıca alın telefon numaram 5376760931… at gözlüklerinden kurtulubn da o zaman bir şeyler yapmaya çalışın.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*