Kepeğiniz var mı?

Kapı kapı dolaşıp hayvanlarına parayla kepek alan “kepek”çileri hatırlayanımız var mıdır bilmiyorum.

Analarımız evde ekmek yaparken unu eler, kepeğini de onlara verirdi.

Tabiî yoksulluk seneleri..

Dinsizliğin dünyada ve memleketimizde iştihar bulmasıyla “yeryüzü üzerindekilerden haber verir” (Zilzal Sûresi, 4) âyetindeki mânâ gereği, zelzeleler ve çeşitli musîbetlerin yanı sıra müthiş bir kuraklıkla toprak ve yağmur; “Madem Hâlıkımızı tanımıyorsunuz biz de size cimrilik ediyoruz” diyerek kaht u gala kapısını açtı.

Öyle ki, o yokluk ve kıtlık günlerini şöyle anlatırlardı büyüklerimiz: “Arpa ekmeğine, buğday ekmeğine katık ederdik. O kadar yokluktu ki toprak, izn-i İlâhiyle buğday vermiyor, olan buğdayın da ekmeği yapılamıyor, hamur açılmıyordu bir türlü.”

Biz çocukluğumuzda bile şahit olduk ki, kaldırılan hasat simsiyah tohumlarla ekmeği acı ediyordu.

Risale-i Nurlar’ın memlekette neşrolmasıyla bolluk bereket de gelmiş, yağmur ve toprak gülmeye başlamıştı bize. Bire bir-iki veren tohum, on-yirmi vermeye başlamıştı; biz vecize ezberlediğimiz ve Nurlar’ı okumaya başladığımız senelerde…

İşte yukarıda zikrettiğimiz sebeplerden dolayı ekmeği beyazlatmak, kepeğini ayıklamak suretiyle karnımızı doyurduğumuzu zannediyorduk. Halbuki çok fazla ekmek tüketimi biraz yokluktan gelse de, aslında beyaz ekmek kendini tükettiriyor ve daha çok ekmek istiyorduk. Gide-gele kepek oranı sıfıra geldi. Üstüne bir de kimyasal katkı maddeleri eklenince; koca bir ekmeği tüketir olduk. Ve o ekmek tüketimi ile şişmanlık başgösterdi ki, fazla kilo ve yağlardan kurtulmak için diyetisyenlere gitmeye başladık bu defa.

Doktor, ağabeyime demiş ki “ekmeği keseceksin” Ağabeyim de; ”Doktor bey nasıl keselim, senelerce aşımızın azlığından karnımız doysun, büyüklerimiz ekmeğe kuvvet verin diye diye şimdi az ekmekle karnımız doymuyor, sen bize ekmek yeme diyorsun, nasıl keselim?”

ŞEKER HASTALIĞI VE OBEZİTE

Eskiden şeker hastalığı var mıydı bilmiyorum. Olsa da tek tük Vehbi Koç gibi zenginlerde vardı. Belki de şekere zengin hastalığı denme sebebi bu olsa gerek. Zira bolluk bereket gelince, bu hastalık da artmaya başladı.

Biz hekim değiliz, ancak, bir hastalığı bedeniniz misafir ediyorsa, (damdan düşme misali) o dalda göre-okuya neredeyse ihtisas sahibi oluyorsunuz.

Bir zaman biz de “şeker”lendik. Hastalığın ilk devirlerinde, alışkanlıklarınızdan işin ciddiyetine vâkıf olamıyorsunuz. Hayat ayn-ı azab olunca neyin yanlış, neyin doğru olduğu konusunda tecrübe sahibi oluyorsunuz. Derlerki çok tatlı yemek şekeri çıkartır. Sonuçta doğru, ama belki de çok tatlı ihtiyacı şekerin habercisi olabilir ki, bizim şeker de böyle başladı.

SÜNNET-İ SENİYYEYE İTTİBA

Dinin dünya’dan ayrılmasıyla Rasulullahın (asm) yemekle ilgili adab-ı sünneti de unutulmuş oldu. Hâlbuki 4-5 saat yememek, 2 saat su içmemek emredilmişti. Bütün hayatı Kur’ân ve sünnet olan Bediüzzaman bu emirlere harfiyyen ittiba ederek; “hazımdan evvel yemek yemek üzerine doldurmak ile hastalıkları celbetmek” diyordu.

İşte Nur lisanıyla hadîs anlatımı..

Ümmi Eymen (ra) anlatıyor: “Kendisi bir unu eleyip ondan (asm) için ekmek yapmış. Resulullah (asm): “Bu nedir?” diye sormuş, o da: “Bu bizim diyarda yaptığımız bir yiyecektir. Ben ondan sizin için bir ekmek yapmak arzu ettim” demiş.

Efendimiz de (asm): “Şu eleyip ayırdığın kepeği, ayırdığın kısma geri kat, sonra yoğur (ve ekmek yap)” buyurmuştur.” (Kütüb-ü Sitte, 6946)

Kepekle ilgili bilgiler

Buğday kepeği bildiğimiz buğdayın en dış kısmını oluşturan kabuğun kendisidir. Değirmende, yıkanmış-kurutulmuş buğdaydan ayrışan bu kabuk, çok fazla lif ihtiva ettiği ve bu liflerin sağlık için çok önemli roller oynadığı bilinmektedir.

B Vitamini kaynağı: Buğday kepeği diyet lifi ve özellikle B grubu vitaminlerinden (tiamin, riboflavin, niasin, folat) zengindir. Diyetin posa muhtevası ile bazı hastalıkların oluşum sıklığı arasında da ilişkiler kurulmuştur. Yapılan birçok araştırmada buğday kepeğinin mide, bağırsak ve kolon kanserinin görülme riskini azalttığını ortaya koymuştur.

Haydi dostlar ekmeğimizi kepeklendirelim. Her adapta olduğu gibi yeme-içme adabında da sünnete ittiba, dünya ve ahiret saadetine götürür. Bilime evet, ancak bilim sünnete yaklaşmadan biz sünnete yaklaşalım. Sünnete ittibarsızlık dünyada cezasını çektiriyor. Acı tecrübeler yaşanmadan!

Ramazan münasebetiyle orucun bir perhiz, bir hımye olması ve bayramdan sonra da devam etmesi temennisiyle…

Hayırlı Ramazanlar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*