Kılınç ve kalem

Efendimiz (asm), bir hadis-i şeriflerinde, sorulan suâller karşılığında “Dünya balık ve öküzün üzerinde” olduğunu beyan buyurmuşlar. Fakat Hz. Bediüzzaman’ın, Muhakemat eserinin Üçüncü Mukaddemesinde ifade buyurduğu gibi, maalesef sonradan Müslüman olanlar beraberinde getirdikleri bazı hikâye ve yorumlarla bu hadis-i şerifin berrak havuzunu bulandırmışlar ve akıl almaz yorumlar yapılmıştır. Şarkın yalçın kayalıklarındaki köyümüzün imamı Molla Süleyman’ın, camimizde bu yorumları dinlerken hem tebessüm ve hem de lâtif bir surette müdahalede bulunmuşuz..

Neticede 14 asır sonra çağımızda beklenen müceddid Hz. Bediüzzaman bu hadis-i şerifi On Dördüncü Lem’a’da günümüzün anlayışı ve esas manası üzerinde, mantıkî ve ikna düsturları içinde izah ederken, 7 milyarlık dünya ailesinin 19. yüzyılın başında ve şimdi de kısmen “Balık ve Öküz”e, onların çalışması ve üremesi babında ne kadar muhtaç olduğumuzu, maddî hayatın bekasıyla ilgili olduğunu ve bu hakikati açarken verdiği önemli bir misâlde, bir devletin ebed-müddet olması ve bekası ancak “Kılınç ve kalem” olduğunu ifade etmişlerdir.

Hz. Bediüzzaman âlem-i İslâma ve bütün ülkelere ve büyük dünya ailesine bakar ve Kur’ân’ın ve hadislerin ışığı çerçevesinde bütün emsâlsiz zor şartlar altında, iki gaye üzerinde ısrarla durur. Birincisi neşriyat, ikincisi gayr-ı resmî Nur medreselerinin açılması, yani bugünkü anlamda sivil Nur dershanelerinin açılması. Bunların temelinde ve mefkûresinde, çağımızın bütün ihtiyaçlarına cevap veren ve çağın idrakine uygun Risale-i Nur’un okunması yayılması ve gönüllerde ma’kes bulması vardır.

Nitekim kendileri İstanbul’da bulunduğu dönemlerde “İkdam, Serbesti, Volkan, Tanin, Mizan, Misbah, Şark ve Kürdistan” gibi gazetelerde makaleler neşretmiş, sonra bunları bazı eserlerine koymuş ve imza olarak şu isimlerini kullanmıştır. İbnüzzaman, Garibüzzaman, Ebu Lâşey, Molla Said-i Meşhur, Ceride-i Seyyare, Bediüzzaman Said Efendi, Molla Said, İbnül Acâibü’l-Garaib vs gibi. Merhum ağabeyimiz Zübeyir Gündüzalp, Konya’da bana demişti ki: “Kardaşım, ben Konya PTT’sinde iken Babalık gazetesinde makaleler yazardım, sen buranın bir mahallî gazetesinde mutlaka yaz ve oralarda Nurlar ve Üstaddan bahset.” Bizler de takriben 35 yıldan beri Yeni Asya’nın dışında mahallî gazetelerde binlerce makale yazdık, Levh-i Mahfuz’da kayıtlıdır.

Bu itibarla ve bu gayeler içinde Hz. Bediüzzaman’ın lâtif ve mümtaz talebelerinin büyük kısmı evvelen haftalık gazeteye, sonra da günlük bir gazeteye ihtiyaç duydular. Sayısız hatıralarımız var. İhlâs, Zülfikar ve İttihad haftalık derken Yeni Asya’ya ihtiyaç duyuldu… Bizim evin çocukları gibi ve meşveret ve şûrâ hakikatleri içinde hepsi yoğruluyor ve ana fikir bir noktada birleşiyor “Kılınç ve kalem” hedef de  budur, gaye de  budur.

Elbette maddî kılınç olduğu gibi manevî kılıçlar da vardır. İşte Bediüzzaman’ın işaretiyle bu pencereden bakmalı ve ne yaptığımızı ve neler yapacağımızı bilmelidir. Tenkit ve hodgâmlık basit ve insanı sefil yapan duygulardır. Mühim olan bu yolda kişinin ne yaptığıdır ve ne yapacağıdır. Türkiye’nin sınırları var, fakat hizmetin ve neşriyatın sınırı olmaz. Bunları yazarken Türkiye’de aylık, haftalık, günlük 1.500 civarında yayın organı var. Eğer onlar da bu anlattığım ve naklettiğim Hz. Üstadın tarzında iseler tebrike şayan, yoksa insanlığa ve millete ne verdiniz derler?

Demek ki kılınç ve kalem yeryüzünün vazgeçilmez silâhlarıdır. Küçük bir çocuğun elinde atom bombası olursa, o vakit çocuğa bakılmaz elindeki bombaya ve kimin verdiğine bakılır. Şimdi Türkiye’de yazılı ve görsel basın “her sahada”  halkın eline hangi “silâh ve kalemi” bırakıyor acaba?

Neticede koca Sultan’ın hedefindeki iki hakikat nerede olursa olsun orası nurun âlâ nur olmakta ve İslâm kardeşliği ve insan sevgisi tezahür etmektedir. Elbette pirincin içindeki beyaz taşlar müstesna.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*