Kim, Risâle-i Nur’a muhtaç?

Risâle-i Nur Kur’ân’ın malıdır ve ona herkes muhtaçtır. Risâle-i Nur hak ve hakîkati haykırır.

Hak ve hakîkat ise inhisâr altına alınamaz. Risâle-i Nur da inhisar altına alınamaz. Risâle-i Nur hayata hayat olsa, ondaki hakaik-i imâniye hayata te’sir etse maksat hâsıl olmuş olur. Risâle-i Nur bize muhtaç değil, biz Risâle-i Nur’a muhtacız. Öyleyse konumumuzu ve durumumuzu Risâle-i Nur’a göre ayarlamalıyız.

Risâle-i Nur, ucuz hesapları ve süfli ihtirasları kabul etmez! İnsan emânet-i kübrayı taşıması ve enaniyet cihetiyle çok önemlidir. Ene ise, bir muamma-yı müşkilküşâdır, bir tılsım-ı hayretfezâdır. İman ve sırr-ı ihlâs ile insanda kapalı olan o acip tılsım açılır. “O ene, mahiyetinin bilinmesiyle, o garip muammâ, o acip tılsım olan ene açılır ve kâinat tılsımını ve âlem-i vücubun künûzunu dahi açar.”1 Böylece Risâle-i Nur enenin nübüvvet veçhesinde kullanma kılavuzudur denilebilir.

Risâle-i Nur’a girenin birinci vazifesi, ihlâs-ı tammeden sonra tam sadâkat ve tam sebat etmektir. Risâle-i Nur, her kesime hitap etmiş, meselelerin özünü ve lüzûmlu olan yönlerini nazara vermiştir. Risâle-i Nur, hüsn-ü mücerret ve hüsn-ü münezzeh ile imânı ruh-u aslisine dönüştürmüştür. Herkes Risâle-i Nur meslek ve meşrebi ile İslâma hizmet etmeyebilir. Ancak Risâle-i Nur’dan istifade ve istifaza edebilir. Bu yol her daim açıktır.

Risâle-i Nur hizmeti, kitaba dayalı bir hizmettir. Geleneksel İslâm ulemasını incitmeden meseleleri izah etmiştir. Kısa bir yol ortaya koymuştur. Risâle-i Nur, en derin mesâili en âmiye, belki bir çocuğa da zararsız olarak bildiriyor. Hiçbir bulantı vermeden en derin mesâil-i hakîkatı, en âmi bir adama dahi ders veriyor. Böylece Risâle-i Nur, nurânî bir cerrahi operasyon yapıyor. Doğrudan doğruya Kur’ânî bir yol olan mi’rac-ı Kur’ânîyi ta’kip ediyor. Risâle-i Nur, mevcut imândan istifade cihetine gitmez, tecdid-i imân eder. Kur’ân’ın bir mânevî mu’cizesi olarak imânın esâsatını kurtarıyor. Belki çok deliller ve parlak burhanlarla imanın ispatına ve tahkikine ve muhafazasına ve şübehattan kurtarmasına hizmet eder. Bu tecdid-i imân te’sisinde müsbet bir yol ve metod takip eder. Risâle-i Nur, bütün lâtifeleri ve duyguları bir bütün olarak tatmin ediyor ve hepsine bir hitap ediyor. Bütün duyguları teshir eder. Risâle-i Nur imân, ibâdet ve diğer İslâmî mefhumlarda yeni bir inşa ve ihya metodu ortaya koymuştur. Bu zamanda ehl-i imânın selâmetli, kısa bir tarik-i Kur’ânîdir.

Bu asır hem acip, hem de meş’um bir asırdır. İhbâr-ı Peygamerî (asm) ile -Âdem’den (as) kıyamete kadar- en dehşetli bir asır olarak haber verilmiş olup; ezdadın içiçe girdiği, hak ve hakîkatin ters-yüz edildiği, hakkı tutmanın ateş korunu tutmak gibi yakıcı olduğu bir asırdır! Helâket-felâket asrı; fitne-fesat asrıdır. Bu son ahirzaman asrında Risâle-i Nur, ümmet-i Muhammediyeye (asm) mânevî bir memur tayin edilmiştir. Madem Risale-i Nur, bu acip asırda, müstesna bir surette vazife yapıyor; onun kıymet ve ehemmiyeti takdir edilmelidir.

Bütün tarikler Kur’ân’dan teşâub etmiştir. Risâle-i Nur, daha kısa ve selâmetli bir Mi’rac-ı Kur’ân yoludur.

Bediüzzaman, enfüsten afaka bir tasfiye te’sis etmiştir. Aklî, kalbî, ruhî bir tasfiyeden sonra afakî tasfiyeye geçmiştir. Risâle-i Nur’da önce enfüsî, sonra afakî tefekkür metodu tatbik edilir. Bediüzzaman Hazretleri, elbette ki ilhâmî bir gelenekten istifade etmiştir. Ancak Kur’ânî bir metodla hizmet etmiştir. Sünnet çizgisinde gelen tasavvufu takdir eder. Tasavvufun meş- rûiyetini Kur’ân ve sünnetten ortaya koyar. Her meseleyi hakkaniyet içerisinde değerlendirir. İçinde kesinlikle mübalâğa ve mücazefe yoktur. Her daim hak üstün tutulur ve mübalâğa yapmadan hak, hak sahibine iâde edilir.

Bu zaman ve zeminde Bediüzzaman’ın fikri yaklaşımının alternatifi yoktur. Bu prensipler Kur’ânî prensiplerdir. Kur’ândan ilhâmlardır. Bediüzzaman, arama motoru gibi eski âlimlerin eserlerinden ihtiyacımız olan hakîkatleri eserlerine alarak bu asra taşımıştır. Bu ender görülen bir metoddur. Bediüzzaman, selef âlimlerini incitmeden onların doğru hakîkatlerini tasdik, noksan noktalarını tashih etmiştir. Risâle-i Nur ilim ve tasavvuf açısından geleneği özgün olarak kabul ediyor, desteklediği yerler olduğu gibi, tashih ettiği yerler de vardır. Bu duruş Bediüzzaman’a hastır, Bediüzzaman farkıdır ve Bediüzzamancadır.

Çünkü Bediüzzaman hakkın tarafında ve hakkın peşindedir. Hakka perde ve gölge olacak noktalarda tavrını hakkın hatırını korumak üzere koymuştur. Bu noktada Bediüzzaman nettir ve merttir.

İslâmı siyasallaştıranlar maddî, Risâle-i Nur ise cihad-ı mânevî metodu uyguluyor. Cihad-ı mânevî metodu müsbet harekettir. Müsbet hareket esâsı, Asr-ı Saadet gibi alternatifsiz bir metoddur. Batı bizdeki uygulanan çatışmacı anlayıştan kuvvet alıyor. Bediüzzaman çatışma kültürünü müsbet hareket düsturu ve metodu ile kökünden kaldırıyor. Müsbet îmân hizmeti akıl, kalb ve ruhlar üzerinde azim bir tesir bırakıyor. Bediüzzaman’ın müsbet îmân hizmeti metodu Asr-ı Saadeti asrımıza taşıyor. Bu bir îmân inkılâbı ve ihya hareketidir. Maddî değil, mânevî bir hizmettir. İslâmiyet, fikrî anlamda bütün medeniyetlere galip gelmiştir. Risâle-i Nur, bu fikrî galibiyeti temsil eder. Müsbet düşünce, esâsında müsbet hareketin neticesinde meydana gelmiştir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*