Kimlik düşmanlığı nereden ve nasıl kaynaklanıyor?

Doğu veya Batı

altMulti-Kultiyi, karşıt kimlikleri tarihe gömmek isteyenler, bundan 15-20 sene önce aktifçe kullanmışlardı.

Hâlbuki globalleşmede insanı merkeze alan medeniyet görüşleri, çok kültürlüğü farklı yeni yeni kimlikleri tanıma fırsatı olarak değerlendirmişlerdi. Önceden hazırlıklı organize olmuş küresel dinsizlik cereyanları, arkalarına aldıkları belli bir sermaye ile farklı kimlikleri yok etme sahasında hayli mesafe almışlardı. Bu yıkıcı faaliyetlere karşı insaniyetperverlerin, dindar çevrelerin veya bilim dünyasının harekete geçişleri henüz çok olmadı. Diyebiliriz ki; daha önceki global savaşlarda olduğu gibi; insaniyet karşıtı, demokrasi düşmanı veya hasis menfaatlerini toplumun zararında arayan küresel çatışmacı çıkar grupları ve ideolojik cereyanlar, önden hareketle dünyanın sıkıntısını artırdılar.

Biz bu yazımızda her bir paragrafı belki geniş bir çalışma ile ifade edilecek geniş bir mevzuyu bir makaleye sığıştırmaya çalışacağız. Umudumuz ilgililerin işaretlerle değinmeye çalıştığımız başlıkları, doyurucu araştırmalarla bize sunmaları olacaktır. İnsanların milliyetlerini, dinlerini, tarihlerini, kültürlerini, estetiği ve tüm zevklerini eşitlemek isteyen materyalizmin dünyamızın yedi kıtasında, kahredici kızıl alevlerle tutuşturduğunu biliyoruz. Dolaylı da olsa iki dünya savaşında insanlık 80-90 milyona yakın evladını kaybettiği halde, sınıf savaşçıları nifakla kimlik düşmanlıklarını devam ettiriyorlar. Durup dururken böyle bir mücadeleye elbette girişmiyorlar. Marksist kapitalistlerin dev sermayeleriyle, bilhassa Avrupa’da ve yeni dünyada kurdukları sosyal labaratuvarlar da insanı inceliyorlar. Çevresiyle, diniyle, dilleriyle, tarih ve kültürleriyle…. Önce kimliklerin mahiyetlerini keşfediyorlar. Sonra karşı hareketin kodlarını ve aksiyonunu belirliyorlar. Eski sağ-sol çatışmasında, solculara sağcıların kimlikleri “üst kimlik” olarak hedef gösterilip imhası esas alınıyordu. Karşılığı Faşizm, Burjuvazi ve Kapitalizm idi. Nihayet alt kimlik, üst kimliği yok etmeye çalışıyordu. Tıpkı medeniyetler kurmuş, tarihe parmak ısırtan çok eserler inşa etmiş ve çok zengin bir kültürün her türlü şubesini o coğrafyada açmış, medeni bir millete gücünü ve kuvvetini zamanın sunduğu fırsatlardan alan çapulcu bir milletin düşmanlığı gibi… Tarihe bakalım. Maveraünnehir, Orta Anadolu ve Irak medeniyetlerini tahrip eden Moğollar kadar Palermo, Kurtuba, Sevilla ve Gırnata’daki milyonlarca tarihi eseri paramparça eden vahşi Avrupa da, bir önceki kimlikleri yok etmekte vahşetlerini ispatlamışlardı. Bunu yalnızca kıskançlık, tarihe düşmanlık veya galibiyeti ilan ile açıklayamayız. Belki de, vehmi iktidarını ebedileştirme hayali uğruna yapılan bir hareket olarak tanımlayabiliriz… Kemalizm bin senelik Müslüman Türk Tarihini yok sayarak, TTK’nu Ergenekon, Ötüken, Bilgekaan ve Kızılelma masalları etrafında toplanmasını da yukarıdaki kimlik düşmanlığı karesine dahil edebiliriz. Bütün dini ve milli kimliklerine dayatılan sembol, imge, nakış ve şehirlerin çeyrek asır boyunca Türkiye’de yasak edilmiş olmasını başka psikolojiyle açıklayamayız.

Kemalistlerin Müslüman kimliği düşmanlıklarına ırkçılık hastalığı da bulaşmıştır. Tüm ırkları, milletleri kendi ırkının altında gören ve kendisini seçilmiş kabul eden anlayış biçimi de yaşadığı çevredeki başka kimlikleri yok etmeye yönelebilir. Bu çerçevede Batımızda Helenizm, Güneyimizde Baas Arapçılığı bu coğrafyanın kimliklerini tüm isim ve aidiyetleriyle değiştirmeye gitmişlerdir. Jivkov’un Şumnu, Kırcaali ve Varna’daki şahıs isimlerini zorla değiştirmeye kalkışması ile Miloseviç’in eski Yugoslavya’daki Müslüman mezar taşlarını parçalattırması, kimlik düşmanlığının Balkanlardaki çıldırmış haliydi.

ŞEHİR KİMLİKLERİNE DÜŞMANLIK

Çobanlar çok iyi bilirler… Güttüğü sürüdeki her bir hayvanın ismi vardır. O hayvanları otlattığı meranın çoğu taşlarının, büyük ağaçların, tepelerin, derelerin, çeşmelerin ve rüzgarlı havalarda duldunda yattığı çalıların kimlikleri vardır. Böyle olunca köyler, kasaba ve şehirler ihtişamlı kimlikleriyle şiire, destana, hikâyeye, romana, resim ve musikiye girmişlerdir. Hangi beldemiz var ki uğruna yüzlerce şarkı bestelenmemiş ve türkü yakılmamış olsun. Bundan yarım asır önce İstanbul’u, Bursa’yı, Erzurum’u ve Malatya’yı terk etmiş, bir daha bu şehirlerle hiç münasebeti olmamış bir insan, bahsettiğim kentleri bugün tanıyabilir mi? Mutlaka Ashab-ı Kehf’in en zeki insanı Maximilyan gibi şehrin ortasında yönünü kaybeder. En az Moğollar ve vahşi İspanyollar kadar günümüz şehir kimliklerine düşmanlık edenlerin vatan, millet ve dinimizi sevenlerce alkışlanmaları, kıyametin ayak seslerini getiriyor bize. Şehirleri Hulagu ve Çingizce bilerek veya bilmeyerek katledenleri, kimlik düşmanlığı bir yerlerinden yakalamış olmalı. Siyasetçinin yapılanma üzerinden kazanma, diğerleri de yapılar üzerinden hasis kazanma, duygularını tatmin etme girişimleri hem şehirlerin, hem semtlerin ve hem de evlerin yalnızca kimliklerini değil, ruhlarını da çekip aldılar. Gulyabanilerden korkunç, devasa kulelerde ruhsuz ve kimliksizce yaşayan binlerce insan… Bu hırs köylere değil, köyleri çevreleyen arazilere de yansıyarak yediği sebze ve meyveleri kimliksizleştirdi. Tadı gitmiş, kokusu uçmuş çocukluğumuzun aromasını kaybetmiş sebzeler ve meyveler, yetim ve öksüz yığınlara dönüştüler. Bu konuyu teknolojik gelişme ve imalatta da ele almamız daha hayırlı olurdu, fakat nerede…

SİYASİ VE İDEOLOJİK KİMLİKSİZLİK

Avrupa’da ve Amerika’da siyasi partilerin kimlikleri onların mevcut yapılarından daha büyüktür. Avrupa sosyal demokratları 19. Yy başlarında ortaya çıkmış Prens Bismark ile kendilerini ifade ederler. Kemalizm illeti bizde yalnız isimlere ve tarihe musallat olup kimliksizlik hastalığını zerk etmiyor, siyasi hareketleri de takip ederek istibdat ile onları budayarak kimliksizleştiriyor. Sultan Abdulhamid’in demokrat yeğenini veya Osmanlı orduları Başkumandanı şehit Enver Paşanın isimlerine hangi siyasi parti sahip çıkabilir ki… Genel başkanlarının siyasi ömürleri kadar tarihleri olan bu GDO’lu partiler, medeni dünya karşısında bizi çok mahcup ediyorlar. Bukalemunvari renkten renge girip tüm siyasi görüşleri temsil iddiasındaki populist partilere maalesef coğrafyamızdan başka yerde rastlayamıyorsunuz.

İdeolojilerin başlarına kimlik noktasından gelmiş felaketler siyasi kimlik krizlerini aratmıyor. Dünyanın en kimliksiz sivil toplum örgütlerinin ülkesi Türkiye’de, kimlik düşmanlarının korkutmasıyla çocuğunun ismini, tarikatının şeyhini ve hatta hayatının tüm zahirisini değiştiren milyonların varlığını hep birlikte itiraf etmek zorundayız. İslamiyet’i temelden inkar eden ideoloji ve din kurucusu Peygamber’e hayâsızıca iftirada bulunarak tarikat kurabilenlerin konuşabildiği bir Türkiye’de kimliksizliğinin nereden kaynaklandığını artık siz de az çok anlayabiliyorsunuz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*