Kirazlı Mescid Sokağında bir bayram sabahı

Burası Kirazlı Mescid Sokağı’dır…
 
Bir gün öncesinden bayram hazırlıkları Arefe Günü başlamıştır.

Merhum Zübeyir Ağabey hayattadır.

Baba Sadık yemek hazırlıklarını yapmıştır.

Kutlular, Fırıncı, Birinci, Sebahattin, Üzeyir ve daha bir çok ağabeyler bu dershanenin müdavimleridirler.

Yemekler her Nur Talebesinin maddî katkıları ile yapılmaktadır.

İşte bir bayram sabahı böyle başlamıştı.

O zaman bu Nur fedailerinin hepsi bekârdır. Her şeyleri bu dershanedir.

Baba Sadık bu dershanenin müdavimlerindendir. Aslen Kastamonu’nun Tosya ilçesinden olan Baba Sadık, Çorum Kargı ilçesinde orman şefi iken vazifeden istifa etmiş, Üstadın isteği üzerine Ankara’da Risalelerin basımı için yardıma gitmiş, daha sonra Üstadın vefatından sonra İstanbul Kirazlı Mescid Dershanesinde hizmet etmeye başlamıştır.

Sabah namazından önce kalkan Baba Sadık, bayram yemeklerini büyük ve titiz bir itina ile yapmış ve bayram namazına gitmişlerdir. Namaz bitmiş camiden çıkarken sigara tiryakisi olan Baba Sadık çıkar çıkmaz sigarayı tellendirir tellendirmez karşısında Zübeyir Ağabeyi görür. Böyle bir hadise ilk defa başına gelmiştir. Zira sigarayı, o güne kadar, Zübeyir Ağabeyin görmediği zulalı yerlerde içmektedir. Çok mahcup olur Baba Sadık. “Ah be gafil Sadık, patladın mı idi, daha sonra içseydin ya şu mereti!” diyerek hayıflanır ve dershaneye gitmek yerine alır başını, sessiz ve sakin olan İstanbul sokaklarında gezinmeye başlar.

Sonra Lâleli Camii bahçesindeki kanepenin birine oturur, düşünmeye ve hayıflanmaya devam eder. “Ben şimdi bu Zübeyir Ağabeyin yüzüne nasıl bakarım?” diyerek iç muhasebeler ile içten içe konuşmaktadır.

Namazdan sonra bütün Kirazlı Mescid Dershane sakinleri dershanede toplanmışlar, sıra bayramlaşma ve daha sonra yemek zamanını beklemektedirler. Fakat Baba Sadık yoktur. Durumu anlayan Zübeyir Ağabey: “Sadık gelmeden yemeğe başlamayacağız” der.

Ama, Baba Sadık bir türlü gelmeyi bilmemektedir.

Lâleli Camii bahçesinde bu düşünceler içinde iken, şeytan bir takım olumsuz halleri de Baba Sadık’ın kafasına sokmaktadır. Ve kendi kendine konuşmaya başlar:
“Ne güzel bir memuriyetin vardı. Ne olacak şimdi senin halin? Annen Tosya’da yalnız ve kimsesiz. Yaşın 35-40 oldu, hâlâ bekârsın. Cebinde bir kuruşun yok, senin sonun ne olacak?”

Bu gibi vesveseler kafasını allak bullak etmektedir. Tam bunları düşünürken bir ayak sesi işitir. Dönüp arkasına bile bakmaz. O gelen çocuk hızlı bir şekilde cebine elini sokar ve aynı hız ile koşar geldiği istikamete gider. Elini cebine sokan Baba Sadık cebine bir tomar para konulduğunu fark eder. Bu defa yine hazin bir şekilde hayıflanmaya başlar: “Gördün mü yaptığını Sadık? İstediğin bu mu idi? Al sana. Bütün bütün ihlâsını kaybettin.”

Bu arada sigaranın birini söndürüp birini yakan Baba Sadık dershanenin yolunu tutar. Ürkek ürkek zili çalar. Kapıyı Zübeyir Ağabey açar. Baba Sadık şaşırır.

“Nerede kaldın kardeşim, bak herkes seni bekliyor. Yemeklere başlamadık. Gel seni bir kucaklayayım, bayramın mübarek olsun.”

Bu hal karşısında Baba Sadık gözyaşlarını tutamaz.

Ve yemekler yenir, bayramlaşma yapılır.

Hizmetlerin ve hizmet fertlerinin az olduğu ve takiplerin sıkı olduğu bir zamandır. Bayram Yüksel Ağabey, Karabük’te bir cam atelyesinde çalışmaktadır. Zübeyir Ağabey, Bekir Berk Ağabeye emir verir: “Kardeşim git Bayram’ı al, Ankara’ya gidin, orada Bayram kardeş bir dershane açsın.”

27 olarak bilinen dershane o zaman açılır ve halen hizmete devam eder. Bu dershane daha sonra mülk olarak hizmet vermektedir. Bunun hikâyesi de şöyledir:

Dershanenin sahibi olan amcamız vefat etmiştir. Hanımı bir gece rüyasında Peygamberimiz’i (asm) görür. Üstad Hazretleri de yanındadır. “Sen bu yerini buna ver” diye Üstadı göstermektedir.

Sabah uyanan teyze hemen İstanbul’dan Ankara’ya gelir ve tapusunu hizmete verir. Şimdi bu dershane restore edilip hizmete devam edecektir inşallah.

Daha sonra bir gün Baba Sadık’ı yanına çağırır Zübeyir Ağabey ve şöyle der:

“Kardeşim gideceksin Çorum’a, dershane açacaksın.”

Bir müddet tereddüt eden Baba Sadık:

“Ağabey ben yalnız ne yaparım, nasıl hizmet ederim?”

“Kardeşim, alacaksın Risale’yi eline, bir bu duvara, sonra bu duvara, sonra diğer duvara okuyacaksın. Sonra bu sesler o dershaneyi dolduracaktır inşaallah.”

Ve Baba Sadık bu emre uyarak Çorum’a gelir, bir küçük dershane tutar. Risaleleri okumaya başlar ve çok geçmeden dershane dolar taşar.

Yıllarca hizmet eder Baba Sadık Çorum’da. Sonra evlenir, çoluk çocuk sahibi olur. Hizmette mihenk taşı olur. Bu fakire ve bir çok Nur Talebesine rehber olur.

Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş Sadık Ağabeyimize Allah’tan rahmetler diliyorum. İşte bir bayram sabahı böyle yaşanmıştı. Şimdi bizim bayram sabahlarının da hizmetleri unutmadan geçmesi dileklerimle, gelecek bayramlarınızı rûh u can ile tebrik ediyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*