Kırk beş senelik yol arkadaşım; Yeni Asya

Ey şanlı Yeni Asya! Kahraman arkadaşım, kırk beş senelik yol arkadaşım benim. Daha sen risale-i nurların matbuattaki sesi, üstadımın nefesi olmadan evveldi. Biz o zaman henüz nurlarla müşerref olmamıştık. O zamanlar okuduğumuz Bugün gazetesi vardı. Ankara caddelerinde bez afişlerle yazılı şu slogan-reklâmı görürdük: “Müslüman; Bugün, Sabah, Yeni İstiklâl, İttihad, senin gazetelerindir. Oku, okut!” Bir müddet sonra buna sen de ilave edildin. Biz senin adını o günlerden biliyorduk. Hatta ilk çıktığında seni alıp evimize de götürdük, ama tabii nurlarla tanışmadığımızdan, seni pek anlayamıyorduk. Daha önceki okuduğumuz gazete bize daha hareketli, daha bir gürültülü geldiğinden seni ona göre pasif görmüş ve fazla almamıştık. Tabii kafalarımızın nizamı, parti nizamlarına ayarlandığından da olsa, öyle olmuştu.

21 Şubat 1970 tarihinde, bâb-ı âlî de, “âlî” bir gazete olarak dünyaya gözlerini açtıktan dört-beş ay sonra da, biz nurlarla müşerref olunca ancak seninle tam tanışabildik, seni anlayabildik, idrak edebildik. Sen pasif değil, saman alevi gibi gelip geçici gürültülü refiklerine karşı, meşe kömürünün ateşi gibi sönmeyen bir meşaleymişsin. O günden bugüne seninle yol arkadaşlığımız başladı ve elhamdulillah ki, hiç sarsılmadan devam edip gidiyor. Allah sana uzun ömürler versin ama bizim senin kadar uzun ömürlü olmayacak hayatımız, son nefesimizi verene kadar, seninle devam etsin inşaallah!

Yeni Asya’m! Ankara’daki evimize her sabah gazete getiren, mahallemizin gazete bayii Mustafa’ya, o sabah söylediğim sözü hatırladım:” Mustafa, biz gazetemizi değiştirdik, yarından itibaren bize Yeni Asya gazetesi getir tamam mı!” Ve o günden beri, sen bizim evimizin, her sabah ekmekle beraber alınan temel gıdamız gibi oldun. Biz seni sadece okumuyorduk. İlk çıktığın yıllardan beri, sen bizi sinende, bizim yazılarımızla bizi misafir ediyordun. Yani biz aynı zamanda senin küçük bir yazarındık da.

Seninle çok ortak yönlerimiz var. Seninle aynı sene risale-i nurları tanıdık. Senin yaş günün 21 Şubat. Benimki de senden tam bir ay sonra 21 Mart. Sen cemrelerin ilk düştüğü günlerde, ben ise, ilkbaharın ilk gününde, nevruz baharında doğmuşum. Senin kırk beşinci yaşına girdiğin bu günden tam bir ay sonra, Allah nasib ederse, ben de altmış bir yaşıma girmiş olacağım.

Yeni Asya’m! “Yeni Asya’lı” olmak apayrı bir şereftir biliyor musun? Senin kırkıncı doğum yıldönümünde yazdığım bir yazıda sana ”nurcuların dünyadaki tek gazetesi” demiştim. Ve sana verdiğimiz bu paye, bayağı tutmuş ve çoklar tarafından da bu, söylenir olmuştu. Gerçekten de öyleydi. Sen, kırk beş senedir bizi, bir yol arkadaşı olarak, hiç yanlış yola götürmedin, yanlışa sürüklemedin. Sana müntesipliğimizden dolayı bizim başımıza neler geldi neler. Senin bânin Zübeyir ağabey rahmetli olduktan sonra, kalenin içindeki muarızlar sana hasım olup bizi çok zorda bırakmıştı. Hiç unutmam, Ankara’da o zaman bizler bir avuç kadar kalmıştık. O günlerde seni Anadolu’ya ulaştırmak için ne zorluklar çekerdik. Gündüzleri büroda, geceleri de rüzgârlı sokaktaki matbaada koşar, koşuşturur, hep seni, nur kardeşlere bir an önce ulaştırmaya çalışırdık.

Senin 6. Şeref yılından itibaren, birçok 21 Şubatlarda seni yazdık. Orada sana çok şeyler yazdık, çok hatıralar yazdık. Onları tekrar etmeye kalksak bu yazı çok uzar. Onun için fazla uzatmak da istemiyorum. Yeni Asya’m! Senin ilk çıktığın sene biz gençliğimizin ilk çağlarını yaşıyorduk, şimdi yaşlandık. Ama yine “durmak yok, hizmete devam” diyoruz. Bu şanlı yolda şimdilerde hizmet eden birçok kardeşimiz, ya o senelerde dünyada yoktu, Ya da birer çocuktu. Ama şimdi onlar seni el üstünde taşıyor elhamdulillah. Yani, emin ellerdesin Yeni Asya’m korkma! Cenab-ı Hakk, 45. Şeref yılını mubarek eylesin! Hizmette daha nice yıllara…  

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*