Kırk senelik büyük fitne

12 Eylül 1980 senesinde, Türkiye’nin, resmî 3. İhtilâl-i hâinanesi yapıldı. Dün, onun 40. senesi bitip, 41. senesine başladığı gündü. Bu hain ihtilâl, aynı zamanda, hem memleketimiz, hem de Nur Cemaati için yapılan en büyük fitne hareketidir.

O zaman ben Ankara’da, 27 yaş içinde bir gençtim. O gün doğan bebekler de, bugün 40 yaşını devirip, orta yaşa gelmişlerdir. Tabiî, bir hadiseyi en iyi bilenler, onu yaşayanlar ve iliklerine kadar onun zorunu hissedenlerdir. Onun için, bu hâin ihtilâli yaşamayan gençlerimiz, ancak duydukları ve okudukları ile malûmat sahibi olmuşlardır. Bizler yaşayarak hadiselerin içinden geldiğimizden, üstelik de, ihtilâlin merkezi olan Ankara’da bulunduğumuzdan, o günleri daha bir sıcak yaşamıştık. İnkılâpların devamı ve mütemmimi olma sevdasıyla yapılan ilk hain 1960 sonrasında, Demokratların beline şeytanî bir darbeyi indiren 1971 ve onun yol açtığı 1980. Hep, onar sene aralıkla yapılmıştır. Gaye; Kemalizmi ikame, dini ve dindarları imha veya mayasını bozma ile Kemalizmin boyun eğdiremediği, kendisine biat ettiremediği tek cemaat olan Nur Cemaati’nin bünyesinde rahneler açmaktı. O açılan yaraların en büyüğü de, işte bu en büyük fitne olan 12 Eylül 1980 ihtilâliydi.

İhtilâl öncesi; memleketi kan gölüne çeviren, milletin analarını, babalarını, evlâdlarını da ağlatan, o hain ihtilâlcilerdi. Tam bir komitacılıkla işi olgunlaştırmışlar, kendi bekaları, ikballeri ve totemlerini sağlamlaştırmak için o hain ihtilâli yapmışlardı. Milleti birbirine düşman, evlerde aileleri birbirine hasım, komşuyu komşuya öcü yapmışlardı. O zamanlar, bizim biraz geri kalmış talebelik günlerimizdi. Okulumuz olan şimdiki Ankara Gazi Mühendislik Mimarlık Fakültesi’ni; bir gün komünistler, bir gün ülkücüler zapt ediyordu. Sabah okula grup halinde gelen bu güruhları, biz okulun içinden seyrediyorduk. Dikkatimizi çeken birisi vardı. İki grubun da önündeki, 30-35 yaşındaki adam. Yani hangi grup o gün okulu işgal ettiyse, onların önünde hep aynı adam… İhtilâlden sonra öğrendik ki, o bir yüzbaşı imişti.

Çok zulmettiler, çok can yakıp, ocak söndürdüler. Yaşayarak geldiğimiz o hadiseleri teker teker anlatmaya kalksak, her halde, bu gazetenin oniki sayfası bile yetmeyebilir. Ama birkaç tanesini yazayım.

Liseden ve üniversiteden, ülkücü bir arkadaşım, saf bir çocuk vardı. Adı Mehmed idi. O da benim gibi, yurtta kalmıyor, ailesi Ankara’da olduğu için, kendi evlerinde kalıyordu. İhtilâl olunca, yurtta kalan bir arkadaşının tabancası varmış. Buna demiş ki, “yahu, yurtta bu tabancayı bulurlar, sen bunu evinizde sakla” o da öyle yapmış, ama nasıl olduysa, evlerinde tabancayı bulmuşlar. Bir gün bir baktık, TRT nin öğle 13 haberlerinde, idamlıkların ismi okunuyor. Bizim Mehmed’in ismi de, o tabanca bulundu diye okunmaz mı, zavallı kafayı yedi. Sonradan biraz yattı çıktı, ama o gün bu gündür, hâlâ psikolojik ilâçlar alıyor.

Ankara veya İstanbul’da solcuları yakalayıp, GMC (halk dilinde “cemse”) ile hapishaneye götürürlerken, başlarındaki kumandanın, üst kumandanlarına telsiz ile sayıyı bir eksik söylediği için, kaldırımda simit satan bir zavallı simitçiyi (internetten “12 Eylül simitçi” yazıp bakabilirsiniz) de GMC’ye atıp, onu da hapse götürdüklerini…

PKK alçak teşkilâtının, Diyarbakır Hapishanesi’nde, Kürtlere yapılan zulüm ve (affedersiniz) kendi pisliklerini yedirme gibi iğrenç bir fiilin neticesinde doğduğunu biliyor muyuz acaba?

O günden birkaç ay sonra, bir devlet teşkilâtı olan iş yerimizde, iki mühendis arkadaş, aynı odada oturuyorduk, arkadaş da Alevî idi. Ama aramız iyiydi. Biz tabiî şükür her hâl ve şartta hizmetimize devam ettiğimizden, iş yerinin mescidinde çalıştığımız, birkaç şoför arkadaşla, öğle paydosunda, diğer mühendis arkadaş yemeğe gidince, Risale okuyorduk. Bir gün nasıl olduysa erken gördü, bizi gördü ve suratını ekşitti. Onlar gidince, bana dedi ki; ” bak kardeşim, daha senin memurluğun yeni, bunlar bizim elemanlarımız, sen onlarla oturup kalkma, bu doğru değil. Sonra böyle şeyler iyi değil, seni şikâyet ederler” ve neticede şikâyet edildik ve 12 Eylülün bir zılgıtını yedik. Allah’a şükür, yukarıdaki idârî kadro, AP hükümetinin kadrosuydu. Beni de eskiden severlerdi. Sağ olsunlar, yumuşak bir geçişle işi hâllettiler.

Daha çok misâl var. İsteyenler araştırıp bakabilir. Fakat hadisenin, bir de Nur Cemaati’ne bakan cephesi var.

Cemaate yapılan en büyük fitnenin, cemaati böldüğünü herkes biliyor zaten. Ne kardeşlerimiz vardı, bu fitne yüzünden, birbirimizden ayrı kaldık. Tabiî, o zaman ihtilâle taraftar olanlar, sonradan haksızlığını anlayıp da, “hatadan dönmek fazilettir”i gösteremediklerinden, cemaat işte böyle ayrıldı gitti. Cemaatin de gücü, fitneciler tarafından zayıflatıldı. Şunu bilir, şunu söyleriz ki, “Yeni Asya, bütün ihtilâllerin karşısında olmuştur. Ve ne dediyse, söylediği, 3-5 sene sonra tahakkuk etmiştir.

Allah, bu ihtilâlci fitnecilerin hepsine, hem bu dünyada, hem ukbada, hesap sorsun inşâallah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*