Kırk yıl sonra Ankara baskısı yapmak…

Gazetede o haberi okuyunca nasıl sevindim. Hem sevindim, hem de heyecanlandım. Kırk yıl sonra Yeni Asya’mız tekrar Ankara baskısı yapmaya başlıyordu. Bu haberi okuyunca maziyi hatırladım.

Bundan kırk yıl önce, biz yirmi yaşlarında iki genç arkadaşız. M.Lütfi Taşçı ile beraber Ankara’da bütün hizmetlere, hizmet birimlerine elimizden geldiğince koşmaktayız. Özellikle de ben, o tarihlerde gazeteye yazı da yazdığımdan, Ulus Kedi seven sokaktaki büromuza daha sık gidip geliyorum. Hem orada daktilo ile iki parmakla (hâlâ da öyle)  yazılarımı yazıyor, hem de oradaki hizmetlerimize yardımcı olmaya çalışıyorum. Bir de o tarihlerde dâhilde başlayan Yeni Asya muarızlığına karşı da mücadele ediyoruz.  O yüzden, hizmetteki ellerin zayıflamasından dolayı birçok hizmeti bir avuç kişi ile yapmaya çalışıyoruz.

İşte o yıllarda (1973-74) Ankara’da gazetemizin baskısı yapılmaya başlandı. Gece matbaa işlerine Van’lı Mehmed Şirin Arvas isimli bir ağabeyimiz bakıyordu. Biz de çoğu zaman ona yardım etmek için Ankara’nın basın merkezi rüzgârlı sokağa gidip, gazetenin taşraya sevk edilmesi işlemini yapıyorduk. Solcuların matbaası olan Halkçı matbaasında Yeni Asya’dan başka, Milli Gazete, yine onların Yeni Devir isimli gazeteleri ile matbaanın sahipleri olan Halkçı ve Cumhuriyet’in solculuğunu dâhi beğenmeyen aşırı solcu Yeni Ortam isimli gazeteler basılıyordu. İç Anadolu başta olmak üzere, birçok bölgemize gazetemizi oradan sevk ediyorduk. Bunu çoğu zaman, Lütfi ile yapıyorduk. Bazen bize, (Allah selamet versin) Necati Yılmaz ağabey de iştirak ediyordu.

Orada yaptığımız iş de şuydu: İstanbul’dan uçakla matrisler ( o zamanki teknoloji ile basılan gazetelerin kurşun kalıplara dökülürken kullanıldığı mavi renkte kalın bir baskı kartonu) gelir, biz onları havaalanından aldırırdık. Matrisler,  büyük ve silindirik bir metal kab içerisinde gelirdi. (hatta o kapları tekrar İstanbul’a yollarken, hem bizim yazdığımız yazıları, hem de o zamanki Ankara temsilcimiz Ekrem ağabeyin “Ankara notları” yazısını o kabın içine koyarak yollardık İstanbul’daki gazete merkezimize) İşte o matrisleri makinist tek tek bütün gazetelerden alır ve sırayla gazetelerimiz basılır ve herkes gazetesini bir an önce Anadolu’ya sevk etmek için uğraşırdı. O andaki manzarayı bir görseydiniz, öyle tatlı ve hareketli, koşuşturmalı bir manzaraydı ki, hassaten biz bundan acaib bir zevk alırdık. Sanki istiklâl savaşında Anadolu’dan mermi taşıyanlar gibi, adeta biz de bir mermi mesabesindeki fikirlerimizin serdedildiği gazetemizi, aşkla, şevkle yetiştirmeye çalışırdık. Bunun için de herhangi bir karşılık beklemeden bu işleri yapmaya başlamıştık. Her zaman Yeni Asya davasına yapılan bu hizmetlerim ehemmiyetini bilerek yapıyorduk bu işleri.

İşte yine öyle bir akşamdı. Yine koşuşturmaların, telaşenin yaşandığı bir akşamdı. O akşam –ki anarşinin dorukta olduğu yıllardı- solcuların hâkim olduğu Ankara Siyasal Bilgiler Fak. Basın Yayın yüksek okulunun talebeleri, staj mahiyetinde gazetelerin nasıl basıldığını yerinde görmek için matbaaya gelmişlerdi. Onlar bize ayak bağı oluyorlardı. Biz de telâşe ile sağa-sola koşturuyor, gelen matrislerimizi kontrol ediyorduk. O zaman gazetemiz 8 sayfaydı. Biz matrislerimizi kontrol ettik ve matbaanın masasının üzerine koyarak sıramızın gelmesini bekliyorduk. Makinist, bize sıra gelince matrislerimizi istedi. Biz de verdik. Makinist bir baktı “hani bunun 7. sayfası?” dedi. “Ne 7. sayfası ya, orada ya işte” dedik. Kendimizden gayet emindik, tek tek kontrol etmiştik çünkü.. Adam ısrar edince, baktık gerçekten 7. sayfa yoktu. Matbaanın altını üstüne getirdik yoktu. Hâlbuki hepimiz de gayet emindik. Baktık yok, bulunmuyor. Herkesin gazetesi basıldı, biz basamıyoruz. Çünkü o sayfa, haberlerin devamı olan bir sayfaydı. İç sayfalardan biri olsa, eskilerden bir sayfa koyar basabilirdik. Ama olmadı işte, en can alıcı yerden vurulmuştuk. Sonradan anladık ki, o solcu talebeler, matrisimizi çalmışlardı. Dolayısıyla da biz o akşam gazetemizi basamamış ve Anadolu’ya gazete yollayamamıştık. Çok üzülmüştük. Hepimizin suratından düşen bin parçaydı. Bizim o halimizi gören Milli gazete ve Yeni ortamın matbaa vazifelileri gelerek “geçmiş olsun” dediler. Hatta Yeni Ortam’ın temsilcisinin söylediği bir söz vardı ki, onu hâlâ hiç unutmuyorum. “Yahu, solda Yeni Ortam. Sağda Yeni Asya. Eğer Yeni Asya basılmazsa, sağda gazete yok demektir.”

İşte, sizlere maziden böyle bir hatıra ile de nakilde bulunduğumuz bu yazıda, gazetemizin kırk sene sonra da olsa, Ankara ve Adana baskısının yapılmasından dolayı çok memnun olduk, mütehassis olduk. Bu konuda gayret gösteren kardeşlerimize teşekkür eder, şanlı Yeni Asya bayrağının ilelebed temevvüçsâz olmasını Rabbimizden niyaz ederiz. Hayırlı uğurlu olsun İnşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*