Kısa ömrümüzün uzun bir günü

Öyle bir zamana geldik ki herkes zamanın kıtlığından şikâyetçi. Kim bilir belki de zaman da bizden şikâyetçi! Şöyle bir düşünsek, biz yaptıklarımızla zaman fukarası olmayı yani zamansızlığı kendimiz mi çağırıyoruz?

“Çok yoğunum. Hiç zamanım yok.”

Koca bir günü kendimize yetiremiyoruz. Neden son zamanlarda bu lâfı birçok kişiden de duyar olduk ki! O kadar yoğunuz ki; sevdiğimize, arkadaşımıza, ailemize, çevremize, okumaya, ânı bilerek yaşamaya, hatta kendimize bile ayıracak zamanımız yok. Peki, bu zamanlar kime, nereye akıp gidiyor? Neyle uğraşıyoruz ki, bizden bir haber bekleyen, bir telefon için heyecanla sesimizi duymak isteyen, beş dakikamızı ayırıp gözünün içine bakarak bir sohbet etmeyi bekleyen can dostlarımızı, çocuklarımızı, değer verdiklerimizi, zamansızlığımızla sessizliğe, yalnızlığa mahkûm ediyoruz. Çok mu zor ahiretimiz, imanımız için bir saat okumaya zaman ayırmak? Çok mu zor birinin derdine ortak olmak, bir sıkıntıya sevinç olmak? Çok mu zor senden yorum beklemeden sessizce dinlemeyi bilmek, hıçkıra hıçkıra ağlanacak bir omuz olmak, hırçın sulardan kaçanların güvenli dostluk limanında yorgun gönüllerin sığınağı olmak?

Çok zor olmasa gerek.

İnsanların birbirlerine ayıracak zamanları olmalı. Mutlu etmenin yolu; özel ilgi ve sevgiden geçer. Yaptığın her şeye özenmen, itina göstermen gerek. Çok defa sizden ilgi bekleyen kişilerden şu sözleri duymuşsunuzdur. “Benimle ilgilenmiyorsun. Bana ayıracak zamanın yok. Beni gözün görmüyor” gibi daha birçok şekvâ duyarız. Bunlar işte bize birer ihtardır. Birer uyandırma mesajıdır. Dengeyi kaybederseniz, terazinin kefesi kaçar. Biri bir uca, diğeri bir uca gider. Her şeyi dengede tutmak gerek. Her işi hakkınca yapmak, zaman ayırmak her şeye zaman bulmak gerek.

Gelin hep beraber bir gün içinde sevgiyle, sevdiklerimize kaliteli özel zamanları nasıl ayırabiliriz bir bakalım:

Sabahın bereket zamanı uyandınız, kalkıp namazı eda ettiniz. Sabah kahvaltısı için çocuklarınızı uyandırdınız. Evin güne sevgiyle başlaması annenin sabahın o keskin ayazında, sıcacık sesiyle evlâdını uyandırması. Mutfaktan duyduğu kızarmış ekmek kokusunu alıp “Evde annemin varlığını hissedebiliyorum” diyebilmesi. Güven duygusunu yaşaması… Ev halkını kapıdan sıcacık tebessümüyle sevgiyle işe, okula, yorucu güne hazırlaması… Zaman ayırmak ilgilenmenin ta kendisidir.

Çocukları okula az önce yolladınız. Kapıyı kapatır kapatmaz, kahvaltı işiniz bitti ve açtınız kırmızı kitaplarınızı, hem sabah enerjimizin depolanması adına hem de güne güzel bir başlangıç yapmak için en sevdiğimiz Risale-i Nur’u, Cevşen’imizi, Kur’ân-ı Kerîm’imizi açıp, bir saat güzelce her harfini içimize sindire sindire, her kelimeyi idrak ederek okuyalım. Okuyalım ki ruhumuz, bedenimiz huzurla, sürurla, şevkle güne başlasın, manevî gıdasını alsın.

Sonra dünya telâşesindeki işlerimize başlayalım. Kapıdan komşumuza hatır soralım. Derdi varsa derdine ortak olalım, bazen insan yâren ister yanına konuşacak nefes ister. Nefes olalım komşumuza, arkadaşımıza…

Öğle vakti geldiğinde işlerimize ara verip, yorulan bedenimize bir terapi gibi ruhun ve bedenin aynı anda dinlenme vaktidir. Bir de vaktimiz müsaitse eğer iş güç peşinde değilsek sünnet olan kaylule uykumuzu da eda edip, gece ibadeti için güç kazandık mı her şey daha güzel daha kolay devam eder. Yapamasak da anneler güçlüdür, her şeye dayanırlar. Şimdi bu ayırdığımız kısacık zaman hem kendimiz için hem de ahiretimiz için bir özel zamandır.

Artık, hareketlenme zamanı; haftalık Risale derslerimize gidebiliriz, oradan bir saatimizi ziyaret, sıla-yı rahim, hastamız varsa duâsını almak için ziyaretlere ayırabiliriz. Gelirken evimizin ihtiyaçlarını hatta evin neşe kaynaklarına sevdikleri şeyleri alarak akşam yemeği için alış verişimizi yaparak evimize gelebiliriz. Günün dönüm noktasındaki ikindi vaktini eda edip meleklerin nöbet değişiminde iki melek tarafından namazımızı eda ederken ahiret kamerasında kaydımızı yaptırıp, adımızı yazdırdıktan sonra biraz dinlenip kendimize güzel bir çay-kahve hazırlayıp keyifle içerken akşam için, küçük sarayımızın sultanlarına en güzel yemekleri yapmak için bütün sevgimizi, güzelliğimizi katıp ziyafet soframızı hazırlayabiliriz. Okuldan, işten gelen yorgun bedenlere, asık yüzlere evin neşesini, sıcacıklığını yansıtmak için sevgimizle, güler yüzümüzle o yorgun yüzleri neşeye çevirebiliriz. Onların gün içindeki varsa sorunlarını sorarak günlerine ortak olabiliriz. Bedenen olmasa da, ruhumuzla yanlarında olduğumuzu yansıtabiliriz.

Akşam yemeği evin tek ortak paylaşım alanıdır. Mümkünse bütün aile bir sofra etrafında yemek yiyelim. Sohbetlerimizle yemeklerinin tadını daha da ziyade edelim. Yemeği yerken sanki yabancı bir ortamda sadece çatal seslerinin duyulduğu bir sofrada değil de; candan sohbetlerin ve içten gülüşlerin olduğu sofralarda hem midemizi, hem de ruhumuzu doyurabiliriz.

Bütün aile akşam namazını kıldıktan sonra artık gün geceye dönme vaktidir. Kimine göre dinlenme, kimine göre ikinci bir hizmet zamanıdır. Biz çalışanlar için gece düzenlenen okuma derslerimiz ya da meşveretlerimiz için daha gün bitmedi. Çok güzel geçen bir saatin ardından aldığımız o mutluluk, huzur ve enerjiyle eve dönme vakti geldi. Yatsı namazımızı kılıp da günün farzlarını elimizden geldiğince en iyi şekilde eda etmeye çalıştıktan sonra artık yorgunluk çayı eşliğinde kendi okumalarımızı yaparak günü, gecenin karanlığına teslim edebiliriz.

Ya da benim gibi bütün ev halkı uyuyup da ortalık sessizliğe büründüğü zaman yazı yazarak gecenin ertesi güne geçtiğini fark etmeden, yeni günden bir iki saat almış bir şekilde hem kendimiz için hem de yazılarımızla Allah’ın izniyle bir iki kişiye de olsa gönlüne, ruhuna su serpmek, belki de yaralı bir yüreğe ilâç olmak adına gecenin ilhamından yararlanarak güzel bir iki satır yazmak için zaman ayırmış oluruz.

Evet soruyorum size; böyle bir 24 saatimiz geçmiş olsa acaba kimden şikâyet gelir ki? Demek ki vakit ayırmak istersen, istediğin her şeye ve herkese vakit ayırabilirsin. Yeter ki hayatımızın içindeki değerleri iyi bilelim. Ayırdığımız zamanı gerçekten hak eden yerlerde kullanalım.

İşte hayat, hiçbir zamanın ertelenemeyeceği kadar kısa ve değerlidir. Yarın gelmeyebilir. Belki yarın bizim için gündüzün geceye, baharın güze, yazın kışa, faninin ebediyete göçü gibi ahirete geçiş olabilir.

Uyanık olmak ümidiyle…

Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun inşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*