Kitabî Nurculuk

Kitabî Nurculuktan kastım, Risale-i Nur Külliyatı’nda esasları belirtilmiş bir iman ve Kur’ân hizmetidir.

Zaten Nurculuk hareketi ihlâslı bir Kur’ân hizmetidir. Ama bazılarında hatıralara dayalı bir geleneksellik hâkim. “Ben Üstad’dan şöyle gördüm, filan ağabeyden böyle duydum” v.s. Tamam duymuş ve görmüş olabilirsin, ama ben onun doğruluğunu neye dayanarak anlayacağım?

Nurculuk falana filana göre değil, Üstadımızın tashihinden geçmiş Risale-i Nur Külliyatı’na göre yapılır. Dikkatli bir şekilde Külliyatı okuyup istifade etmek ve okunan hakikatlerin manalarını hayatımıza geçirmek esastır. Daha sonra da muhtaç olanların Risalelerle buluşmasını temin etmektir. Yoksa al adamı kendine benzet, yok öyle bir şey.

Allah her ferdi farklı fıtratta yaratmıştır. Kimse kimseyi baskı kurarak ya da gıpta damarını tahrik ederek kendine özendirme hakkına sahip değildir. O zaman münafıkâne davranışlar yol bulup içimize girer. İnsanları gerçek yüzleri ile tanımakta zorlanırız. Taklitçi sinekler kartallar gibi hava atmaya, çobanlar kendini padişah zannetmeye başlar. Ayıkla pirincin taşını…

Üstadımızın Tarihçe-i Hayatı yazılırken, kendisi ile ilgili harika addedilen bahisleri çıkarttırıyor. Sadece hizmete müteallik hususlar konuyor.

Ama gel gör ki; bazıları harika haller peşinde ve bir türlü esasa gelemiyorlar. Halbuki Üstadımız şahsî meziyetlerin öne çıkmasının ihlasa zarar vereceğinden bahseder. O zaman, bir daha Külliyatı dikkatlice okuyarak Üstadımızı ve öncülük ettiği hizmeti idrak etmeye çalışmamız gerekiyor.

Malûmatfuruşluk ilim değildir. Günlük haberleri dinleyen biri de âlemde olup bitenleri öğrenebilir. Fakat bu haberlerin hangi oranda doğru olduğu ve ne maksatla dillendirildiği ona göre meçhuldür. Halbuki ilim denilen şey, okuduğunuz hakikatin özüne vâkıf olup manasını hissetmektir. Bu da Risaleleri dikkatlice ve anlayarak okumakla elde edilir. Şu ya da bu şekilde duyumlara dayalı bilgiler, olsa olsa malûmat kabilindendir.

İşimiz Nurculuk ise kaynak Risale-i Nur Külliyatı’dır. Onu ne kadar çok okur ve istifade edersek o kadar talihli oluruz. İçindeki hakikatleri hayatımıza aksettirebilirsek, hizmete vesile oluruz. Ömür sermayesi çok kıymetli olduğuna göre, boşa harcamayalım.

Öte yandan Üstadımızın; “Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum; siz dahi Risale-i Nur’a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir” ikazını unutmamamız gerekiyor.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. NURCULUK, yakıştırması, Üstad Bediüzzaman’ın iddia ve ifadesi değildir. Afyon Savcısı iddianame hazırlarken “RİSALE-İ NUR TALEBESİ veya KUR’AN ŞAKİRDİ” tanımını kendince çok uzun ve ÇOK MASUM görüp, BÖLÜCÜ İTİCİ AYRIŞTIRICI bir cemaat ve tarikat gibi olduklarını kamuoyuna sunmak ve göstermek için NURCULUK demeyi TERCİH etmiş, maalesef üstad da bunu kendince “MESLEĞİMİZE UYGUN(!) bir tarif” diyerek sahiplenmiştir. Keşke Münafıkların İslam ve Kuran Düşmanlarının bu tertibine kapınılmasaydı? RİSALE-i NUR Talebesi veya KUR’AN ŞAKİRDİ demeyi sürdürseydi. Çünkü Kur’anda bildirilen İMAN HAKİKATLERİNE ve KUR’AN’a HİZMET eden bir Beyin, Enbiya suresindeki “O Allah sizi MÜSLÜMANLAR adıyla adlandırdı” hükmüne RAZI olmalıydı. ben 47 yıldır Risale-i NUR Okumama rağmen, NURCULUK kelimesini kendime bir AİDİYET olarak henüz KABUL edemedim, içselleştirmedim.
    Tamam, Risale-i NURLARI okumamdan dolayı RİSALE-i Nur talebesi denilmeyi, KUR’AN ve İMAN HAKİKATLERİNE Hizmet etmemden dolayı da KUR’AN ŞAKİRDİ denilmeyi ve olmayı tasdik ve Kabul ederim. ama bir cemiyet bir tarikat bir cemaat AYRIMCILIĞINI İŞMAM eden NURCULUK yaftasını asla kabul edemiyorum.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*