Kıyamet senaryoları

İki çeşit kıyameti bekleriz.
Biri, bizim hayatımız ile; diğeri, büyük kıyamet ile ilgilidir.
Harab-ı Dünya, harab-ı kâinat…
Bunlar şarta ve zamana bağlıdır.
Her şey Cenâb-ı Hakk’ın iradesi iledir.
Son günlerde gündeme gelen asılsız iddialar, boş lakırtılardır.
Evet, bu hayat ve bu dünya ebedî kalacak değildir.
Elbette kâinatın da bir ömr-ü fıtrîsi vardır.
Önemli olan bizim ona hazırlıklı olup olmadığımızdır.
Kıyamet her zaman beklenilmiştir.
Bir yıldızın, bir gezegenin yeryüzüne çarpması ve güneşin batıdan doğması her zaman muhtemeldir.

Zaman âhir zamandır.
Yani, son zamandır.
Bir kıyamet kopacak.
Dağlar uçuşacak, denizler yanacak, gökyüzündeki büyük cisimler çarpışacak ve bir mahşer yeri kurulacak.

Bütün insanlar kabirlerinden diriltilerek burada toplanacaktır.

İnsan zanneder mi ki başıboş kalacak?
Hâşâ.
İnsan ebede namzettir.
Küçük büyük her hareketinden hesaba çekilecektir.
Ya taltif görecek, ya da cezasını çekecektir.
Nasreddin hocaya sormuşlar:
“Hocam, Kıyamet ne zaman kopacak?”
Hoca hiç düşünmeden cevap vermiş:
“Hanım ölünce küçük kıyamet, ben ölünce büyük kıyamet kopacak!”
Evet, insanın ölümü kendi kıyametidir.
İşte hayatımız bu esaslar üzerine hareket halinde olmalıdır.

“Kıldığınız namazlarınızı son namaz gibi kılınız” diyen İki Cihanın Serveri Peygamberimiz’in (asm) emrine muhalefet edip, hayatımızın çok uzun olduğunu zannetmek kadar gaflet olamaz.

Biz, bize ait vazifelerimizi yapmak ile mükellefiz.
Biz Cenâb-ı Hak’tan razıyız, yeter ki O bizden razı olsun.
Kâinat oldukça ihtiyarladı.
Her sabah bir melaike çağırırmış:
“Ölmek için dünyaya geliyorsunuz, harap olmak için binalar yapıyorsunuz” diye.
Dünyanın ve kâinatın harap olması mümkündür.
Ama, bu Cenâb-ı Hakk’ın iradesi ile olacaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*