Komşuya Zeytin Dalı, sonra kırmızı halı ve terör son bulmalı

Terörle mücadele hem zordur, hem pahalı.
Komşuyu incitmedik, uzattık zeytin dalı.
Komşuyla görüşmenin yolunu da açmalı.
Diplomasi ne güzel, yolu kırmızı halı.
(M. Y.)

Aslında başlık ve şiirimiz, meramımızın özeti sayılır.

Çok ciddî ve hayatî meseleler sadece “edebiyat” olsun diye yazılmaz. Lâkin şehit kanıyla yoğrulmuş, âlimler ve evliyalar doğurmuş güzel vatanımızı ve aziz milletimizi yakından alâkadar eden her mesele, milletin şair ve ediplerini de coşturur ve bazen de milletin önünde, ön saflarda koşturur.

Tarih boyunca şanlı orduları coşturan, milleti heyecana getiren şair ve edipleri tarih unutmaz ve unutmayacaktır.

Bir tek yakın tarihimize baksanız, Arif Nihat Asya ve Mehmet Âkif gibi kaleminden din, vatan ve bayrak mürekkebi akan niceleriyle karşılaşırsınız.

Gerçi şu anda Ortadoğu kıskacında, Suriye sınırları içinde ülkemizi de tehdit eden terör odaklarını yok etmeyi veya etkisiz hale getirmeyi hedefleyen “Zeytin Dalı” harekâtı, karşımıza mertçe çıkan düzenli ve belli ordularla girişilen bir savaş değil. Zaten zor olan ve tehlikeli olan tarafı da budur. Yani bir Mohaç, bir Niğbolu, bir Sakarya, bir Çanakkale ve bir Kıbrıs Harekâtı gibi değildir.

Onun içindir ki, peşin hükümlerden tamamen azade, siyasî tarafgirlikten uzak, ülkeyi ve milleti alâkadar eden meselelere ve hadiselere hak ve hakikat zaviyesinden, Nur’un yanılmaz ve yanıltmaz penceresinden bakan Yeni Asya, tâ başından beri hadisenin kritik noktalarını nazara verip dikkat çekiyor. Gazetemizin dikkat çektiği aynı noktalara, diğer basın da iki-üç hafta sonra dikkat çekiyor.

Afrin’in görünen yüzünde bize “aferin” dedirtecek fenomenler de olabilir. Ama görünmeyen yüzündeki gizli hesapları, karanlık noktaları ve tehlikeleri bile bile bulaşanlar, savaş ve terör ortamının oluşmasında ve ateşin tutuşturulmasında payı olanlar, er veya geç tarihle yüzleşeceklerdir. Dünyada hak ve adalet huzurunda hesap vermeye vakitleri kalmadan ölüp gidenler, toprak altında azap çekeceklerdir.

Benim aklım ‘hikmet-i hükümet’e ermez. Dünyamızı ve ülkemizi tehdit eden zındıka komitelerini, kanla beslenen saltanat meftunlarını, gözü dönmüş zalim tabiatlıları, terör odaklarını ve terörden nemalananları teşhir etmede de mahir değilim, ki vazifem de değil. Devletimiz var, istihbaratımız var, millet adına sorumluluk üstlenen hükümetimiz var, kahraman ordumuz var.

Yeter ki atılan her adım; milletin menfaati ve hukuku dikkate alınarak atılsın.

Beni şu anda, karda-kışta anasından-babasından ve çocuğundan uzakta canlarını ortaya koyan şerefli ve imanlı yiğitlerimiz ilgilendiriyor. “Ya şehit, ya gazi” diyerek din-vatan-millet sevdasıyla, bayrak aşkıyla coşan yavrularımız ilgilendiriyor.

Ben de Orhan Veli gibi diyorum:

“Harbe giden sarı saçlı çocuk!

Gene böyle güzel dön..

Dudaklarında deniz kokusu..

Kirpiklerinde tuz..

Harbe giden sarı saçlı çocuk!”

Evet, onların vazifelerini tamamlayıp yine böyle güzel dönmelerine duâ edelim. Onların “din-vatan-millet-bayrak” ideallerine gölge düşürecek ırkî ve hamasî söylemlerden uzak duralım.

Soruyoruz:

Musîbetlerin ardı arkası ne zaman kesilecek?

Musîbetler de lisan-ı halleriyle bize soruyorlar:

Aklınızı başınıza ne zaman alacaksınız?

Bu soruyu duyan duyuyor, uyan uyuyor!

Ve devam ediyor ikaz..

Kim bilir, kaç bahar, kaç kış, kaç yaz!

Kimine sivrisinek saz,

Kimine davul zurna az!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*